
Öğrenciyken Fethi Gemuhluoğlu'nun tavsiyesiyle Suriye'ye gittiğini söyleyen Haluk Dursun, Bu yolculuk hikayesini şöyle anlatıyor: 'Gemuhluoğlu, 'İlk fitne Şam'dan çıktı, son fitne Şam'dan çıkacak Suriye işi bizi çok uğraştıracak. Suriye uzmanlığına ihtiyacımız var' deyince Suriye'ye gittim.Ancak orada bütün ideallerimden vazgeçince kaçıp Boğaziçi'ne sığındım'
İncir Çekirdeği Hereke'den Çıktım Yola adlı kitabında kendi hikayesini anlatan Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Haluk Dursun gençlik yıllarında gittiği Suriye'nin hayatında dönüm noktası olduğunu söylüyor. 'Suriye'ye gittikten sonra bütün ideallerimden vazgeçtim o yüzden Suriye'den kaçıp Boğaziçi'ne sığındım' diyen Dursun'la hayat hikayesini konuştuk.
Kitap yazacağım diye yola çıkmadım. Aklıma geldikçe not alıyordum. Son yıllarda bazı şeyleri unuttuğumu fark ettim. Unutmaktan korktuğum için yazılarımı yavaş yavaş kendi web sitemde yayınlamaya başladım. Epey ilgi görüyordu. Sonra çevremden çok teklif gelmeye başladı. Hatta bu kitabın hoş bir hikâyesi de var; Beni okuyan bir arkadaş; 'Yazılarınızı okuyorum çok kabiliyetlisiniz bunları kitaplaştırırsan ben de sana destek olurum' dedi. Öyle çıkarmaya karar verdim.
Birinci nedeni Kur'an'da incir, zeytin ve narın önemli bir yeri vardır. İkinci nedeni ise incir çekirdeği ufacık gibi gözükür bir dünyayı barındırır. Televizyonda incir çekirdeği diye bir program yapmıştık. Sonra sevdiğim arkadaşım İskender Pala ile aynı isimde program yapmaya devam ettirdik. İsim oradan geliyor.
Not aldığım için. Hala o yılın ajandasını alır yaşardıklarımı günü gününe not ederim. Orada günlükte olduğu gibi yaşanmış şeyleri değil aynı zamanda yapacaklarımı da yazarım. En önemlisi siyasete bakışımı bu kitapta yansıtmadım.
Suriye ile ilgili yazacaklarımı en sona saklıyorum. Bürokrasinin dışına çıkıp daha doğaya yöneldiğimde bunları yazacağım. Zülfi yare dokunacağını düşündüğüm şeyler var.
Oradaki Ahmet öğretmeni anlattığım profilden bir tanesi de benim. Ahmet öğretmen benim için bir rol modeldi. Kendisi komşumuz ve akrabamızdı. Her gün görüyordum. Klasik müziğe ilgisi vardı, Ud çalardı. İdeolojilerimiz farklıydı ama olması gereken öğretmen tipiydi bana göre. 30 yıldır öğretmenim ve maalesef çok kötü öğretmenler de gördüm. Benim adım da Ahmet Haluk.
Dedem ve anneannem bize yakın oturuyorlardı. Dolayısıyla en büyük çocuk olarak ben onların yanlarında hizmetini görmek üzere yanlarına gittim hem de onlarla beraber yaşadım. Dedem çok iyi bir aktarıcıydı. Çünkü dedemin de babası ulemadan kitabı da ona ithaf ettim zaten hatta medrese mezunu bir hoca efendiydi. Ondan aldığı bilgileri bana ulaştırmış. Ben ikinci Abdülhamit hikâyeleriyle büyüdüm. Tarihçi olmamın da onda çok tesiri vardır. Hem ortamın hem de şifayı kültürü iyi bilirim, bunu çevremdeki insanlara mutlaka aktarırım.
Tabiat. Hayatımızda bence en çok onu kaybettik. İstanbul'dakiler de kaybetti. Zeytinlikleri, bağları olan bir mahalleden çimento tozunun içine düştük. Güreş sporunu çok seviyordum. Hocalarım güreşçi olamazsın diye beni caydırdılar. Ardından Galatasaray'daki hocalarım 'burada güreş sporunu yapamazsın' dediler. Hala Kırkpınarları takip ederim.
İlk olarak tabiatın içinde yaşama duygusu var. Herhalde hayatımı gerçekten değiştiren şey Galatasaray Lisesi'ni kazanıp İstanbul'a gitmemdir. Çok hasta bir Galatasaraylıyım. Hiçbir şey bilmeden Galatasaray'da okumak istedim. Türkiye birincisi olarak Galatasaray lisesini kazandım. Hayatımda değişmeyen tek şey Galatasaray'dır. Bütün programların ve randevularımı Galatasaray maçlarına göre ayarlarlar. Evdekiler de bunu bilirler. 'Maç olduğu zaman bize ait değildir' derler. Uç ve uçuk bir tarafım var. Bu doğru bir şey değil tabi. Vasat olmak lazım hayatta çok fanatik olmamak gerekiyor. Bu konuda zaafım var.
Gençliğimde vardı. Çok iddialıydım, Türkiye'yi ve İslam dünyasını kurtarmak gibi bir idealim vardı.
Evet, ilginçtir Suriye üzerinden törpülendi. Tarih bölümünde okurken Fethi Gemuhluoğluu'nun sözüyle Suriye'ye gittim. Kendisi 'Evveli fitne Şam, ahiri fitne Şam. İlk fitne Şam'dan çıktı, son fitne Şam'dan çıkacak Suriye işi bizi çok uğraştıracak. Suriye uzmanlığına ihtiyacımız var' diyerek beni Suriye'ye gitmem konusunda yönlendirdi. Suriye'de bölgede bulundum, çalıştım ve araştırma yaptım. Sonra bölgenin özelliklerini ve politik yapısını, kamplaşmaları gördükçe yavaş yavaş gücümün belirli bir yere kadar olduğunu hissettim. Doktora tezim Ortadoğu üzerinedir.
En önemli özelliğim sıradan ve sürüden olmamak. Böyle biri olduğum için kimsenin peşinden de gitmedim, hiçbir gruba da üye olmadım. Galatasaray'dan kalan önemli bir özelliğim de ukalalık ve muhalefet ruhu. Mizaha olan yatkınlığım da oradan geliyor. Bazen çevremdekilere ürkütücü espriler yapıyorum. En büyük avantajım şuydu; hikmeti bir yitik olarak gördüm ve hikmet ve marifet neredeyse, kimdeyse peşine koştum. Çok küçük yaşımda böyle insanları tanımak bana nasip oldu. Lise yıllarımda Necip Fazıl, Cemil Meriç, Fethi Gemuhluoğluyla, Mehmet Zahid Kotku'nun yanında bulundum. Ama bunun temelinde Türkiye'ye sahip çıkmak duygusu da hep hayatımda oldu.
Sonra Boğaziçi, İstanbul, tabiat gibi konulara yöneldim. Osmanlı coğrafyasına olan ilgilimi tur gezilerine dönüştürdüm. 70'in üzerinde ülke gezdirdim. İlk Osmanlı kültür turlarını düzenleyen kişi sayılırım. Hac ve Umre dışında gezme kültürü olmayan muhafazakâr camiayı kültür turlarına yönelttim. Türkiye için düşündüğüm bazı şeylerin olmadığını görünce onları bu tür uğraşlarla kapatıyorum. Bunu kasten yapıyorum. Hüzünlüyüm çünkü bozguna uğradım. Hereke'den sonra hayatımda en çok sevdiğim yer Şam'dır. Suriye'yi unutmak için bu kitabı yazdım.
Çok oluyor. Ama burada gazeteciliğimin bana kazandırdığı bir şey var. Değerli bir büyüğüm şöyle dedi: 'gazetecilik damarı olan kişi hiçbir konuda derinleşmez her zaman onun için yeni bir gündem vardır'. Bu gazetecilik için çok olumlu fakat başka işlerle uğraşıyorsanız çok olumsuz. Bu isteyerek yapılan bir şey değil. Gazetecilik bir kabiliyettir.
Aksiyonel yapımdan dolayı. Yazarlığa uygun bir yapım yok. Gazeteciliğe uygun bir yapım var. Mesela Beşir Ayvazoğlu, beni tanır 'Haluk bu kadar hareketliliğe az yazıyorsun' der. Merak ve öğrenmek... Gençlere de hep bunu tavsiye ediyorum.
Öğretmenlik. Çok meraklı ve hevesli öğrenci bulmak şartıyla. Her şeyi bir tarafta öğretmenliği mutlaka yaparım. Bu görevi yaparken de o şartla kabul ettim. Hiçbir zaman öğretmenlikten kopmadım. Ancak mutlaka özel öğrenci seçerim. Meraklı, hevesli ve sıra dışı. 'Sürüden ve sıradan olmayın' diyorum. Kızlar daha sıra dışı oğlanlar daha sürüye uyum sağlıyorlar. Seçtiğim öğrencilere 'Gel sana bir meşe ağacıyla tanıştırayım' derim. Bir kuş öttüğü zaman dururum kuşu tanıştırırım.
Evet doğru. Eğer o kalıpların içine girsem böyle kalamazdım zaten. Onu hep çok büyük bir tehlike olarak gördüm. Klasik bir bürokrat olmak bana uymazdı, olamazdım zaten. İstesem de olamazdım.
Benim şehirlerim diye bir listem vardır. Sevgiliye yazılan aşk mektubu gibi Kudüs'e, Şam'a yazarım. Hereke'ye ise bir kitap yazdım aradaki fark bu. Hala Hereke'den kopmadım her hafta oradayım. Bir köy evim var. Kütüphanem arkadaşlarım orada. Bunun tam olarak ifadesi, memleket sevdası olmak. Bu genler ailemden geliyor. Ailemde şehir dışına okumaya giden büyüklerimiz olmuş hepsi geri dönmüşler.
Ben bunu şöyle çözdüm, bir ayağım burada diğer ayağım ise orada. İkisinden de kopmuyorum ve vazgeçmiyorum.
Evet, Çok geç evlendim. Evlenmeye uzun süre direndim. Dedemin öğüdünün etkisi çok oldu. İdeallerim çok olduğu için gözüm bir şey görmüyordu. Otuz yaşıma kadar aklıma bile getirmedim. Sonra çocuk sevgimden dolayı düşünmeye başladım. Sonra şartlı düşünmeye başladım. Üç tane şartım vardı. Allah'ın bana ibretlik bir cezası olsa gerek hiçbiri olmadı. İyi baklava açması, Galatasaraylı olmasıydı. Üçüncüyü söylemeyeyim.Baklava açtı, fakat ilk ve son açtığı baklava oldu. Bir daha asla açmadı. 30 yıldan beri.
32 yaşımdaydım. Şimdi yine gençlere geç evlenmelerini tavsiye ederim. Çünkü genç evlenmek sünnettir ama çok doğru bir ortam içinde yetişen gençlerden bahsediyoruz. Şimdiki gençler öyle değil. Kızları daha olgun buluyorum. O kızlara uygun denk olabilecek erkek yok.
Evet, çok farklıyız bunu bilinçli olarak tercih ettim. Şartlarımdan bazıları şuydu; asla tarihle, siyasetle uğraşmasın.
Çünkü ben evlenirken aile hayatımda bambaşka bir hayat olsun istiyordum. Bu konulardan uzaklaşıp bambaşka bir ortama girmeyi hep hayal ettim. İstediğim de oldu.
Subay olmak istememin sebebi ihtilalci ruhumdan kaynaklanıyordu. Hayallerimi gerçekleştirebilmemin tek yolunun bu olduğunu düşünüyordum. Subaylığın bana göre olmadığını şuan çok iyi biliyorum.
Yarın ölecekmişim gibi düşünerek hareket ediyorum. Hayatımda her şeyi onun için yaptım. Suriye dönemimde çok ağır bir hastalık geçirdim ve ameliyat oldum. O beni çok etkiledi. En dinamik yaşımda hastalandım.
Otuzumdan önceydi. Evlenme sebeplerimden birisi de budur. Bu hayırlı işlerde ertelememeyi, helalinden bu dünyada yaşamayı, vereceklerimi de ertelemeden vermeyi düstur edindim. Ben başkaları gibi emekleri olursam şunu yaparım demedim. Bugün bir iş düşünüyorsam ve o iş hayırlı bir işse bugün yaptım. Bu duygu ben de çok kıymetli.
Var. Sosyal biri olmadığım için hasta ziyaretlerinde bulunamadım. Bu benim içimde dert olarak kalmıştır. Kendim çok büyük bir rahatsızlık geçirdiğim için hastanın yanında duramam ve hastaneye gidemem. Bu içime işleyen bir ukdedir.