|

Bu krizler artık yaşanmayacak

Türkiye 16 Nisan’da oylanacak yeni anayasaya odaklandı. Millet sandıkta vereceği ‘evet’ veya ‘hayır’ oylarıyla Türkiye’yi tökezleten parlamenter sisteme ‘tamam’ ya da ‘devam’ diyecek. ‘Hayır’ cephesi ise sürekli kriz üreten mevcut düzenin sürmesini sadece milleti için canını ortaya koyan Erdoğan’a karşı tek çareleri olması nedeniyle istiyor. Hayır cephesinin maskesi ve terör örgütlerinin ‘Hayır’ flamalarını kaldırınca altından mevcut sistemin milletin başına ördüğü çoraplar çıkıyor. İşte faturası...

Yeni Şafak ve
16:20 - 14/04/2017 Cuma
Güncelleme: 16:35 - 14/04/2017 Cuma
Yeni Şafak
Bu krizler artık yaşanmayacak
Bu krizler artık yaşanmayacak

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana ortaya çıkan krizler, Türkiye’nin ekonomik ve siyasal anlamda pek çok kez tökezlemesine neden oldu. Cumhurbaşkanı ve Başbakanlar arasında yaşanan kavgalar siyasi, toplumsal ve ekonomik krizleri de beraberinde getirdi. Ülke sadece milyarlarca lirasını değil evlatlarını kaybetti. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi 16 Nisan’da milletten onayı alırsa artık yürütme yetkisi, halkın doğrudan seçtiği cumhurbaşkanına ait olacak. Böylece çift başlılıktan kaynaklanması an meselesi olan muhtemel kavga ve krizler sona erecek. Unutanlar için Türkiye’nin her an hangi krizlerle yüzyüze gelebileceğini hatırlatmak istedik.


ATATÜRK İLE İSMET İNÖNÜ BİRBİRİNE DÜŞMAN OLDU

Çift başlılık daha Cumhuriyet’in ilk yıllarında kendini gösterdi. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ile Başvekil (başbakan) İsmet İnönü arasında sayısız kriz yaşandı. Bunlardan biri Mustafa Kemal’in İnönü’nün bugünkü Maliye Bakanı ataması nedeniyle çıktı. Yanlış kişinin atandığını düşünen Mustafa Kemal, çalışmalarından memnun olmadığı bakan Mustafa Şeref beyi azarlamasının ardından İnönü ile aralarında büyük gerilim yaşandı. İkili arasında bir başka gerilimin sebebi 9 Eylül 1937’de İsviçre’de yapılan Nyon Konferansı oldu. Atatürk, İtalya’nın İspanya limanlarına yönelik tacizlerini görüşmek üzere düzenlenen konferanstaki anlaşmanın geciktirilmeden imzalanmasını isterken İnönü, Mussolini’ye karşı daha ılımlı davranılmasını ve metnin imzalanmamasını savunuyordu. Konferans sırasında Cenevre’de bulunan Tevfik Rüştü Aras, Atatürk’ün isteği üzerine anlaşmayı imzaladı. Bu olay İnönü’nün prestijini epey sarsmıştı. İnönü’nün kendi kararları dışına çıkmasına dayanamayan Atatürk, 1937 yılında İnönü’den istifasını istedi ve yerine Celal Bayar’ı atadı.


İNÖNÜ İLE PEKER ARASINDAKİ KRİZ TL’YE YÜZDE 116 DEĞER KAYBETTİRDİ

Daha önce Başvekil olarak Cumhurbaşkanı Atatürk ile problemler yaşayan İsmet İnönü, 1946 seçimlerinden sonra bu kez Cumhurbaşkanı sıfatıyla Şükrü Saraçoğlu yerine başvekil olarak atadığı Recep Peker ile anlaşmazlıkyaşamaya başladı. İki arasında görüş ayrılığı Peker’in Türk lirasında yaptığı ve “7 Eylül Kararları” diye tanınan devalüasyonuna kadar vardı. 1 ABD doları 1.40 TL’den, 2.80 TL’ye sıçradı. İnönü, partide hakimiyet kurmasından endişe ettiği Peker’i görevden aldı.

ÇİFT BAŞLILIK

DARBECİNİN YOLUNU AÇTI

Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ile Başbakan Süleyman Demirel arasındaki kriz ise TSK’ya Kara Kuvvetleri Komutanı atanması hususundaki fikir ayrılığı sonucu çıktı. Korutürk Orgeneral Adnan Ersöz’den yana tavır alırken Demirel, Orgeneral Ali Fethi Eser’i öne çıkarıyordu. Dönemin Savunma Bakanı Sadettin Bilgiç, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na Ali Fethi Eser’in atanmasına ilişkin bakanlar kurulu kararnamesini Korutürk’ün onayına sunmuş ve kararnameyi imzalamazsa hükümetin istifa edeceğini belirtmişti. Neticede bu tartışma 1977 yılının Ağustos ayına kadar sürmüş ve iki orgeneral de görev sürelerinin dolması nedeniyle emekliye ayrılmıştı. 2 Orgeneralin emekli olup denklemden çıkmasıyla, Kara Kuvvetleri Komutanlığına, dönemin Ege Ordu Komutanı getirilmişti. Sonraki yıllarda Türkiye’nin başını çok ağrıtacak o isim kanlı 1980 darbesinin faili Kenan Evren idi.


DEMOKRASİ RAFA KALDIRILDI

1980 darbesinden sonra gerçekleşen ilk seçimlerde Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Milliyetçi Demokrasi Partisi’nin iktidara gelmesi ve Halkçı Parti’nin de ana muhalefet partisi olması için epey çaba göstermişti. Turgut Özal’ın seçimi kazanması dengeleri altüst etmişti. Özal, 45 ve 46’ıncı Hükümetleri döneminde, Evren’in ısrarı ile bazı eski paşaları bile bakan yapmak durumunda kalmıştı.

MUSUL VE KERKÜK

GARİP KALDI

Başbakan iken Cumhurbaşkanı Evren’in müdahalelerine maruz kalan Özal, Cumhurbaşkanı olmuş ve döneminde kendi partisinden iki olmak üzere merkez sağdan üç ayrı başbakan ile çalışmıştı. Hepsi ile de ayrı ayrı uyuşmazlıklar yaşamıştı. İlk uyuşmazlık yaşadığı isim Cumhurbaşkanlığına geçince parti genel başkanlığını ve başbakanlığı bıraktığı Yıldırım Akbulut’tu. Özal’ın sık sık dile getirdiği Başkanlık Sistemi ve “Cumhurbaşkanını halk seçsin” önerileri için Akbulut şiddetle karşı çıkıyordu. Körfez Savaşı esnasında da ikili arasında kriz yaşandı. Anlaşmazlık neticesinde Türkiye; İngiltere ve ABD’nin Irak’ı İran’ın kontrolüne bırakan tavrına müdahil olamadı. Musul ve Kerkük konusunda adım atamadı ve Misak-ı Milli sınırları içerisindeki iki şehir kaderine terkedildi. Akbulut yıllar sonra Özal ile düştüğü fikir ayrılıklarını teyit etmiş ve Özal’ın bazı kararnameleri imzalamadığını söylemişti.

SÜLEYMAN DEMİREL: ÇİLLER’İ CAMDAN ATARIM

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile Tansu Çiller’in arasındaki kriz ise “baba-kız” kavgası olarak tarihteki yerini aldı. Demirel, Başbakan Çiller ile aynı parti ve siyasi gelenekten gelmelerine rağmen anlaşamamıştı. Çiller hükümetini sık sık eleştiren Demirel, yapılan baba-kız yakıştırmalarına ise kitabın tam ortasından yanıt verdi: “İktidar kavgası ne baba tanır, ne oğul.” İkili arasında yaşanan krizin tüm nedeni esasen güç mücadelesiydi. Demirel bir ifadesinde “Bayan olmasa Tansu Hanım’ı camdan atardım” demişti. Bu gerginlikler ekonomiye kriz olarak yansımış, Türk Lirası ABD dolarına karşı yüzde 100 oranında değer kaybetmişti.

Mevcut yetkilerle darbe yapıldı

1996 yılından itibaren Demirel, Cumhurbaşkanlığı’nın sınırsız yetkilerini Refah-Yol Hükümeti’nin düşürülmesi için kullanmaya başladı. O zamanki hükümette başbakan yardımcısı olan Çiller, Başbakan Erbakan ile başbakanlığı değişme hususunda mutabakata varmıştı. Bunun üzerine Erbakan hem istifa mektubunu hem de Çiller’in başbakanlığındaki hükümet için üç partinin milletvekillerinin imzasının bulunduğu taahhütnameyi Demirel’e sundu. Başbakanlık görevinde iken vaktiyle “Ben Çankaya’nın memuru değilim” diyen Cumhurbaşkanı Demirel’in cevabı yeni bir krizin habercisi niteliğindeydi: “Bana hükümet empoze edemezsiniz.” Bu süreç 2001 ekonomik krizine giden ilk adım oldu. Cumhurbaşkanı Demirel, 28 Şubat sürecinde cuntanın isteklerini yerine getirdi. Hükümet kurma görevini Tansu Çiller yerine Mesut Yılmaz’a verdi. Demirel, 28 Şubat darbesi sürecinde asker ve yargı ile aynı safta durdu.



Sezer ülkenin önünü tıkadı

Bakanlardan büyükelçilere, MGK’dan farklı bürokratik makamlara kadar birçok noktada atama krizleri Cumhurbaşkanı Sezer ve Başbakan Erdoğan döneminde de kendini göstermişti. Bürokrasi adeta vekâletle yürütülür hale gelmişti. Eşleri başörtülü olduğu gerekçesi veya varsayımıyla ataması yapılamayan kadrolar yüzünden ülke bir yönetme sorunuyla karşı karşıya kalıyordu. Sezer, AK Parti hükümetleri döneminde yapılan yasa değişikliklerinden 64’ünü veto etmiş ve her vetoda kendisine ayrılan yasal süreyi sonuna kadar kullanarak ülkenin ilerleyişinde kasis rolü oynamıştı.

Basit bir tartışma

ekonomiyi yerle bir etti

19 Şubat 2001 tarihli MGK Toplantısı’nda Sezer’in Ecevit’e anayasa kitapçığı fırlatması üzerine Ecevit toplantıyı bakan ve bürokratları ile terk etti. Gecelik faizler yüzde 7 bin 500’lere kadar çıkarken Merkez Bankası’ndan 7,6 milyar dolarlık döviz çıkışı oluyordu. Halk meclis önünde yazar kasa kırarak tepki gösterdi. Sezer, aynı dönemde tam 9 yasa değişikliğini de veto etmişti.


Özal ile Demirel

hiç anlaşamadılar
Özal ile Demirel arasında meydana gelen krizler, Özal Çankaya Köşkü’ne çıkar çıkmaz başlamış ve Demirel’in başbakanlığında zirveye ulaşmıştı. Demirel, Özal’ın adını bile ağzına almıyor, ona “Çankaya’nın şişmanı” ve “864 rakımlı tepenin sakini” gibi yakışıksız ifadelerde bulunuyordu. Seçimlerde Doğru Yol Partisi’ (DYP)’nin 1’inci parti olmasıyla gerginlik azalmadığı gibi boyut değiştirmişti. Özal, Demirel hükümetinin birçok kararnamesini ya bekletiyor ya da geri çeviriyordu. Özal ile Demirel hükümeti arasındaki kriz kendini dış politikada da göstermişti. Türkiye’nin Nahcivan’a müdahalede bulunması gerektiğini savunan Cumhurbaşkanı Özal’a, Başbakan Demirel “İstiyorlarsa gidip savaşsınlar, mani olan yok” diyerek rest çekmiş, neticede Azerbaycan’a yardım edilememiş ve binlerce Türk Ermenilerce katledilmişti. Özal’ı bir konuşmasında “Gaflet, delalet içinde bulunmakla” itham eden Demirel, Özal tarafından dönemin parasıyla 13 milyon lira manevi tazminata mahkûm ettirilmişti. Özal-Demirel inatlaşmaları Özal’ın Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etmesine kadar varmıştı. O dönemki uyumsuzluk ve koşullar göz önüne alındığında bu bir kriz meselesiydi. Özal’ın bakanları köşke davet etmesine ise Demirel’in tehdidi gecikmemişti: “Köşke çıkacak olan bakan olursa görevden alırım” Özal ve Demirel arasında yaşanan tüm bu gerilimler mali yapının bo-

zulmasına ve ensafın iflas bay-

rağı çekmesine neden oldu.

#FATURAYI
#HEP
#MİLLET
#ÖDEDİ
7 yıl önce