ABD seçimlerine 2 aydan daha az bir zaman kaldı. Demokratlar ve Cumhuriyetçiler tam anlamıyla varoluşsal bir savaş içerisinde seçimlere hazırlanıyorlar. Demokratlar daha fazla seçmenin oy kullanması için büyük çaba harcıyorlar. Beyaz Irkçılığa karşı protesto gösterilerini organize eden “Siyah Hayatlar Değerlidir” hareketiyse Siyahî Amerikalılar arasında oy kullanma oranlarını önceki seçimlere göre yükseltmiş görünüyor. Nitekim önceki ABD Başkanı Barack Obama da “Demokratik Ulusal Kongre”de yaptığı konuşmada “Nasıl oy vereceğiniz konusunda hemen bir plân yapın. Yapabildiğiniz kadar erken plân yapın ve ailenize, arkadaşlarınıza da nasıl oy verebilecekleri konusunda yardım edin” demişti.
ABD’de Siyahlar ve Beyaz olmayan diğer Amerikalılar arasında oy kullanma oranları düşük. Bu kesimlerin Demokrat Parti’ye meyilli oldukları da biliniyor. Bu yüzden Cumhuriyetçi stratejistler Beyaz olmayan Amerikalıların seçim günü oy kullanmak yerine evde kalmayı tercih etmeleri halinde Trump’ın Başkan seçilme şansının artacağını savunuyorlar.
Demokratlar’ı destekleyen iş adamlarıysa daha fazla oy kullanılmasını sağlamak için büyük meblağlarda bağışlar yapmayı sürdürüyorlar. Trump aleyhtarı çıkışlarıyla bilinen milyarder iş adamı Michael Bloomberg kritik bazı eyaletlerde Siyahî Amerikalıların oy kullanmasını teşvik için 2 milyon dolar verdi. “Facebook”un kurucusu Mark Zuckerberg ve eşi Priscilla Chan ise güvenli oy için çalışan sivil kuruluşlara 300 milyon dolar bağış yaptı. Zuckerberg’in bu bağışı Demokratlar’ın Beyaz Saray ve Senato’yu kazanması halinde Facebook’u kısıtlama çabalarını etkisiz hale getirmek için tasarlanmış bir halkla ilişkiler çalışması olarak da yorumlanıyor.
ABD’de en hararetli tartışmalardan biriyse “postayla oy”. ABD’de her dört kişiden biri postayla oy kullanıyor. Salgın sebebiyle oranın 2020 seçimlerinde 2 kat artması bekleniyor. Postayla oy kullananların üçte ikisi Demokratlar’a oy veriyor. Cumhuriyetçiler ise genelde oy sandığına gidiyorlar. Salgın Cumhuriyetçilerin bu tutumunda ciddi bir değişikliğe yol açmadı. Salgına karşı sosyal mesafe önlemlerine riayet etme konusunda da Cumhuriyetçiler daha gevşekler. Demokrat seçmenlerse uzun kuyrukların oluştuğu seçim sandıklarında oy kullanmaktan çekiniyorlar. Dolayısıyla “postayla oy” Demokratlar’ı ilgilendiren bir mesele. Demokratlar, postayla oy kullanacak seçmenlerin erken davranması için çağrı yapıyorlar.
Trump ise yaptığı açıklamalarla postayla oy kullanılmasını şüpheli hale getiriyor. Trump’ın taraftarlarından biri postayla olmak üzere iki defa oy kullanmalarını istemesinin bir kaos teorisi çerçevesinde tartışıldığına dikkat çekmek lazım. Sandıklar 3 Kasım’da sayılacak. Postayla kullanılan oyların sayımı ise günlerce sürebilir. Demokratlar Trump’ın 3 Kasım akşamı seçim zaferini ilan etmesinden korkuyorlar. Bu kaos teorisine göre Trump seçimi kazandığında ısrar edecek ve postayla kullanılan oyları ise şüpheli göstermeye çalışacak.
ABD Posta Servisi’nin başında, daha önce Trump’ın seçim kampanyasına bağışta bulunan iş adamı Louis DeJoy bulunuyor. Demokratlar DeJoy’un yönettiği Posta Servisi’nin postayla kullanılan oyların sayılmasını geciktirmesinden endişe ediyorlar. Yapılan bir kamuoyu araştırmasına göreyse tüm seçmenlerin yüzde 49’u, Demokrat seçmenlerin ise yüzde 78’i Trump ve DeJoy’un seçim sonuçlarını bozmaya çalışabileceğinden çok endişe duyuyor.
Öte yandan Amerikan medyasına sızan “İç Güvenlik Bakanlığı”na ait bir istihbarat raporunda Rusya’nın postayla kullanılan oylara şüphe düşürmek için sahte sosyal medya hesapları üzerinden yoğun bir propaganda yapacağı iddia ediliyor. 7 Temmuz tarihli raporun yerel, eyalet ve federal kolluk kuvvetlerine gönderilmesi yerine gizli tutulması dikkat çekici bulunuyor. Bakanlık yetkilileriyse sözkonusu raporun çok kötü hazırlandığı ve yeterli kanıtlara yer verilmediği gerekçesiyle kolluk kuvvetlerine gönderilmediğini savunuyorlar.
Öyle anlaşılıyor ki, 3 Kasım gecesi ve takip eden günlerde postayla kullanılan oyların sayımı sebebiyle Başkanlık Trump ve Joe Biden arasında gidip gelecek. Bu da kargaşa ve kaos demek.
