|
Avrupa’da ırkçılık ne kadar marjinal?
Alman hafızasında “
Nazi dönemi
” adeta bir
“Aşil Topuğu
”. Yani Almanların zayıf karnı. Almanlar “Nazi” kelimesinin kendilerine atfedilmesinden son derece rahatsızlık duyuyorlar. Ancak, “Neonaziler” 1990'lardan itibaren faaliyetteler. 1990'lardan bugüne bir liste yapılması halinde müslüman göçmenlere yönelik ırkçı saldırıların ne kadar ürkütücü seviyeye geldiği anlaşılır. İşin kötüsü ırkçı eğilimler
'merkez partileri'
ni dönüştürüyor. Irkçılığın toplumda zemin kazanması ise merkez partilerin göçmen politikalarını sertleştirmelerini kolaylaştırıyor.


Almanya'da ırkçılıkla ilgili tartışmalar

Thilo Sarrazin

'in 2010 yılında yayınladığı “

Almanya kendini yok ediyor

” başlıklı kitabıyla zirveye çıktı. Sarrazin sıradan bir isim değildi, Neonazi gruplarla bağlantısı da bulunmuyordu. Sarrazin kitabını yayınladığı sırada “

Alman Merkez Bankası

”nın yönetim kurulu üyesiydi. Daha da ilginci “

Sosyal Demokrat Parti

” üyesiydi.



İslam Almanya'nın bir parçasıdır

” dediği için dönemin Cumhurbaşkanı

Christian Wulf

'un başına gelmeyen kalmadı. “

Focus

” dergisi, kapağında Wulff'u siyah bıyıklı ve fesli bir fotomontajla gösterdi. Wulf, aleyhindeki tezviratlar sonucunda Cumhurbaşkanlığında ikinci yılını bile doldurmadan istifa etti. Gerçi Thilo Sarrazin de Merkez Bankası Yönetim Kurulu üyeliğinden el çektirildi ama “Sosyal Demokrat Parti”deki üyeliği devam etti. Aslında Sarrazin'in Merkez Bankası'ndaki görevinden ayrılmasında Mslüman göçmenler aleyhinde dile getirdiği ırkçı eleştirilerden daha çok “

Yahudiler

”e dair olumsuz görüşleri rol oynadı.



Almanya'da göçmenlere yönelik ayrımcılık “

Avrupa Konseyi Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığıyla Mücadele Organı ECRI

”nin 2014'te açıkladığı raporla da gündeme geldi. Raporda “

Almanya'nın ırkçılık ve ayrımcılıkla ilgili yasalarını gözden geçirmesi gerekiyor”

ibaresi yer aldı. ECRI, Almanya'dan “Avrupa Konseyi”nin “

Her Türlü Ayrımcılıkla Mücadele İçin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi”

ne ek olarak 2000'de imzaya açtığı 12'nci protokolü onaylamasını istedi. Almanya, kamu çalışanlarının neden olduğu ayrımcılığın cezalandırılmasını öngören protokolü imzaladı ama gereğini yapmadı.



Raporda toplumsal söylemde yabancı düşmanlığı içeren ifadelere tolerans gösterilmemesi ve ırkçılığı savunan kuruluşlara kamu yardımlarının kesilmesi gerektiği de ifade edildi. ECRI, Almanya'nın 2008'den bu yana güncelleştirmediği

“Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Eylem Planı”

nı gözden geçirmesini ve göçmenlerin entegrasyonuyla ilgili ulusal eylem planına ırkçılık ve hoşgörüsüzlükle mücadele konusunun eklenmesini de talep etti. Tabii ki bu yönde bir gelişmeye tanık olmadık. Almanya'da göçmenler için hayat daha da zorlaşırıldı.



Sadece Almanya'da değil Fransa, Hollanda, Avusturya başta olmak üzere diğer “

AB

” üyesi ülkelerde de ırkçı hareketler merkez partilerini etkiliyor. Fransa'da göçmen karşıtı yazarlar merkez partilerine “

meydanı Le Pen'e bırakmayın

” uyarısı yapıyorlar. Bu yazarlara göre merkez partileri Le Pen'i durdurmak istiyorlarsa, bunun yolu göçmen karşıtlığı bayrağını kendilerinin dalgalandırmasından geçiyor. Dolayısıyla 'marjinal' olarak nitelendirilerek bilinçli şekilde küçültülen ırkçılar için

“kendimiz muhalefetteyiz ama fikirlerimiz iktidarda

” pozisyonu doğuyor. Batılı birçok aydın Avrupa'da gelişen yeni ırkçılığın 1930'lardaki “

Nazi

” ve “

Faşist”

örgütlenmelerle benzerliklerine dikkat çekiyorlar ama aynı görüşleri Türkiye dile getirdiğinde AB ülkelerinin hükümetleri aynı safta dizilerek savunmayı bırakıp saldırıya geçiyorlar. Neden acaba? Bu kadar gürültünün arkasında neyi saklıyorlar?

#Avrupa
#Fransa
#Hollanda
7 yıl önce
Avrupa’da ırkçılık ne kadar marjinal?
Kamu personelinin sesi olmaya ve sorunlarını gündeme taşımaya devam ediyoruz
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!