|
Bayram, kalbimizle dokunmak insana..

Bir bayram sabahı.. Bir infazla başladı.. Maskeli cellatlar, Saddam''ın boynuna ip geçirirlerken..

İçimizde bir acı koyulaştı ansızın..

Evet, Saddam bir diktatördü..

Eline kan bulaşmıştu.

Masum insanların kanı.

Yine de bu idam hoş kaçmadı bayram sabahı.

Demek ki bayram, insan olduğumuzu en fazla hatırladığımız an.

Bu anlarda içimizdeki hayvanı, bir süreliğine kapatırız içimize.

Belki de bayramlar, Şaşırtıcı Melek''in dokunuşlarını en fazla hissettiğimiz an.

Michael Tournier bir kitabına şu cümlelerle başlar:

“Şaşırtıcı Melek. Dünyanın bir ucundan bir ucuna dolaşır, sıradan, çirkin ya da acımasız sahneler görür. Her seferinde, bu sahnenin oyuncularından birine kanadıyla dokunur, o da hemen özgün , çekici ve hoş bir yaratık oluverir.”

Şaşırtıcı Melek hiç mola vermese..

Yeryüzü cennet olurdu o zaman.

Ama yok.

* * *

Bayram, değişimdir.

İnsanın insanlığa açılan penceresi..

Bayram, pencerede bir kuş.

Gagasında bir yaprak.

Ve bırakıp gider kuş.

İnsan, yaprağa bakar

Kalbinde bir ışık çakar

İşte o zaman insan bir başka insanda görür kendini.

Bakmasını bilirsek..

Ruh aynası gösterir bizi bize.

Aynadaki insana dokunuruz kalbimizle.

Hikayemiz bir başka insanın hikayesidir artık..

Ve değişim zor değil.

İçimizdeki insanı keşfetmek..

Perdeleri kaldırmak bir bir.

Mevlana konuşuyor şimdi karşımda:

“Ey kalb hastası, ilaca sarıl. Bütün tedbir, mizacı değiştirmekten ibarettir.”

* * *

Hz. Peygamber''in de bir hayali vardı..

“Bir gün gelecek..

Bir kadın geçip gidecek tek başına bütün Arabistan yarımadasından güvenle.”

Öyle de oldu.

Diri diri toprağa gömülen kızlar.

Peygamberi bir ışıkla dirildiler hayata..

Kalpler yumuşadı..

Gözler derinleşti..

Düşmanlar kardeş

Ayrılar bir oldu.

Demek ki zor değil değişim.

Mizaç değişir

Ve tarih yazar insanın insana kıymadığı günleri..

* * *

İşte insan yine şaşırdı..

Unuttu.

Kibirlendi..

Bir bayram sabahı izlettirdi bize kan dökmeyi bir kez daha.

Oysa Kurban..

İnsanı''n kurbanını kaldırmıştı bin yıllar önce..

Ve insan şeytana kandı bir kez daha.

Oysa..

Daha doğuştan kalbimize üflenmişti sevgi.

Onu uzaklarda aramanın gereği var mı?

Zalimden dost olmaz..

Petrolü insana yeğ tutan, kan dökmekten kaçmaz.

Uygarlık değil bu..

El uzatmak hiç değil düşküne.

Kanmamak bilgeliktir, her güzel görünene.

Ve Mevlana şöyle demişti yine bir muhabbet meclisinde:

“Hırsız bir güzel elbise giyse bile o eli kesik, senin elini nasıl tutar, sana nasıl yardım edebilir. Kulakta gözde Tanrı mührü var; işitmiyor, duymuyor: Yoksa hicaplarda nice suretler var, sesler var!

Ey hilim sahibi Tanrı; bize duyanın insafa gelip kabul edeceği ince sözler hatırlat.

Dua da senden, icabet de .

Emniyet de senden, korku da.”

Ey Rabbimiz, Sen değiştirme kudretini elinde tutansın.

Değiştir bizi.

Bize rağmen.

17 yıl önce
Bayram, kalbimizle dokunmak insana..
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?