|
Hal-i pür melalimiz..

Subaşı Camii'nde geçen Cuma Namazı'nda gerçekleşen "karma-namaz" eski tartışmaları hatırlattı.

70 yıl önce, Göztepe Camii'nde İslam'ın protestanlaşmasını isteyen bir imam, "Türkçe namaz" kıldırmaya teşebbüs ettiğinde de gürültü kopmuş, gazeteler bu olay etrafında ikiye ayrılmıştı.1926'daki bu girişim, cami cemaatinin tepkisine neden olmuş. Atatürk'ün ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi, İmam'ı görevden almakla kalmamış, 'Türkçe Namaz'ın mümkün olmadığını açıklayarak noktayı koymuş.

1928'de de hala kim tarafından, nasıl hazırlandığı bile şaibeli olan "Dini Islah Beyannamesi"nde secde etmek üzere camilere sıra konulması, ayakkabıyla girilebilmesi, yanı sıra müzik aletlerinin kabul edilmesi gibi birtakım uç öneriler yer alıyordu. Proje, Atatürk tarafından da tasvip görmemiş. Projede imzası olduğu iddia edilen Prof. Yusuf Ziya Yörükan'ın da daha sonra bir dergiye verdiği söyleşide kabul ettiğine göre, Atatürk, "Boyunuzdan büyük işlere kalkışmayın" diyerek sinirlenmiş.

Proje böylece ortada kalmış.

Şimdi aynı türden önerileri, Subaşı Camii'ndeki nev-zuhur olayın ardından, 'İslam'ın protestanlaşması' bağlamında Hürriyet'te bir yazı kaleme alan bir yazar da dile getirdi. Atatürk'ün 1928'de proje sahiplerine söylediği söz, o yazar için de geçerli.

Gelelim 'İslam'da Protestanlık' tartışmalarına. Bu konuda da kavramlar, asıl bağlamlarından koparılıyor. Dinin protestanlaşması daha çok, dini kimliklerin sulandırılması yönünde tarif ediliyor. İşin gerçeğine bakarsak, sorun; "başörtüsü" başta olmak üzere, 'Müslümanların protestanlaşması' değil midir zaten?

Yakın bir döneme kadar dindarlar, kızlarını okula göndermemekle suçlanırdı. Oysa bugün dindar ailelere mensup başörtülü kızların okullara gitmeleri, her alanda eğitim almaları, meslek edinmeleri, anlamsız şekilde engelleniyor. Daha yakın bir tarihte "büyük sermaye"yi ürküttüğü için muhafazakar girişimcilere "irticai sermaye" yaftaları vurulmadı mı?

Acaba, protestanlaşması gereken dindarlar mıdır?

Asıl tartışılması gereken konu budur.

Dindarlar, özellikle kırdan kente göçlerin yoğunlaştığı 1950'lerden itibaren kendiliğinden değişim sürecine girdiler. Değişim ihtiyacını doğuran gelişmelere uygunluk, klasik dini literatürde 'reform', 'protestanlık' gibi kavramlarla değil 'tecdit', 'teceddüt', 'yenilenme' olarak niteleniyor. İçtihat kavramı ve müessesesi zaten bunun için var. Mütedeyyinlerin itirazı, dini duyguların, toplumun ahlaki hayatından uzaklaştırılmak istenmesine.

Tartışmalarda Kayseri'deki muhafazakar girişimcilerden yola çıkılarak yapılan 'Protestanlık', 'Kalvinizm' tartışmaları da derin bir cehaleti ortaya koyuyor. Oysa, aynı Kayseri'de Selçuklular zamanında 'dünyanın ilk modern sanayi sitesi'nin kurulduğu yabancı kaynaklarda zikredilir.

Kayseri'de İslami gelenekten beslenen Ahilik kurumunun denetimi altında, mektep, medrese, cami, hanlar, hamamlar ve atölyeler eksenli modern bir sanayi sitesi organizasyonu hayata geçirilmiş. Kayseri'de sanayi sitesinde üretilen mamüllerin Avrupa'ya ihraç edildiği de biliniyor. Moğollar'ın Kayseri'de ilk yakıp yıktıkları da bu Ahi Sitesi'ydi.

İslam'ın protestanlaşması bağlamında yapılan tartışmalardan çıkan sonuç şudur:

Toplumsal konularda kalem oynatanlar, toplumun yapısına, dinine, tarihine, geleneklerine, kültürüne ilişkin, entelektüel ilgilerinin dışında derin bir bilgiye sahip değiller. Biraz da aydınlarımızın hal-i pür melalini tartışmak gerekmez mi?
18 yıl önce
Hal-i pür melalimiz..
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak