|
Hayâller ve gerçekler..
Latin Amerika uzmanlarından
Prof. Pierre Salama
ile Brezilya'da yaşanan ekonomik ve siyasi bunalım hakkında
“Liberation
” gazetesi tarafından yapılan bir söyleşiyi yeniden okudum. “
Yükselen Latin Amerika ekonomileri: Karınca ile ağustos böceği arasında
” başlıklı kitabıyla da tanınan Prof. Salama'ya göre Brezilya artık yükselen ekonomiler arasında yer almıyor. Sözkonusu söyleşide Prof. Salama bunun nedenlerini irdeliyor, izahlar getiriyor.


Pierre Salama uzun bir süredir ülkeyi yöneten siyasi elitin ekonomiyi yanlış bir noktadan ele almasının Brezilya'ya 10-15 yıl bir 'bahar havası' yarattığını, ancak partinin sona erdiğini kaydediyor. Sebebiyse, Brezilya'nın sanayiyi arka plana atarak başta petrol olmak üzere ham madde ihracatına öncelik vermesiydi. İhracaatta hammaddelerin payı yüzde 60'ın üzerine çıkmış, ülke parası değerlenmiş, dış ticaret fazlası oluşmuş ve ülkeye yabancı sermaye sel gibi akmıştı. Bu süre zarfında sanayideki gerilemeyi durduracak ciddi hiçbir önlem alınmamıştı.



Brezilya'da son iki yıldır kişi başına düşen gelir azalmış, işsizlik ve enflasyon oranlarıysa ikiye katlanmış. Ülkedeki ekonomik sistemden en fazla kazananlarsa, '

bankalar

' olmuş. Brezilya'nın egemen siyasi eliti '

finansal bahar

'ın daha uzun yıllar devam edeceğini umuyormuş. Umulduğu kadar uzun sürmedi, deniz bitti. Yapılan yanlışların ekonomik faturası ağır oldu.

Cumhurbaşkanı Dilma Rousseff

geçici olarak azledildi ve ülke şimdi de siyasi bir krize saplanmış bulunuyor. Brezilya, Latin Amerika'nın parlayan yıldızıydı, söndü.



Rusya, Venezuela ve Suudi Arabistan başta olmak üzere ekonomisi büyük ölçüde petrol ihracatına dayanan ülkeler de petrol fiyatlarının düşmesiyle birlikte benzer tehlikeyle yüz yüze bulunuyorlar. Petrol üretimini artıran, ancak malum sebepten ötürü gelirleri azalarak bütçe açığı veren ve bu yüzden de sosyal harcamaları azaltma yoluna giden Suudi Arabistan bir ekonomik reform paketi açıkladı ve ülkede petrol yokmuş gibi davranacağını vaat etti.

Putin

ise Rusya'yı uluslararası maceralara sürükleyerek güyâ vaziyeti kurtarmaya çalışıyor.



Peki, bizim gibi petrol ve doğalgazda dışa bağımlı ülkelerin durumu ne olacak? Tarihî ve kültürel mirasımızla birlikte zengin bir insan kaynağına ve şimdilik idare edecek oranda genç nüfusa sahibiz. Bu bizim avantajımız. Peki bu varlığımızı daha nitelikli hale getirmek için ne yapıyoruz? Reel ekonomiye, istihdama, katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesine daha fazla önem vermemiz gerektiği hep ifade edilir ama ne kadar yol aldığımız tartışılır. Kamuda yeni kadrolar ihdas ederek hayâl ettiğimiz ekonomik gelişmişliği yakalamamız mümkün mü?



Hem reel ekonomiyi canlandırmak, hem nitelikli iş gücünü artırmak için “

eğitim meselesi

”ni daha sağlıklı biçimde ele almak mecburiyetindeyiz. Nitelikli iş gücünüz var, ama sanayiniz bu iş gücünü istihdam edecek yeterlikte değilse, bu ne işe yarar? Benzer bir soru tam tersi durumlar için de geçerli. Oysa sanayi ile iş gücünün biribirinin ihtiyaçlarına cevap verecek nitelik ve potansiyelde olması gerekiyor. Ülkemizin halihazırdaki gerçekleriyle, hayâl ettiğimiz “İstikbaldeki

Türkiye

”nin 'şimdideki' gerekleri arasında sağlam bir uyum tesis edemezsek, bunun bedelini gelecek kuşaklar ödeyecekler. Hiç kuşkusuz, “İstikbaldeki Türkiye”nin inşa edilmesinde fikri ve vicdanı hür gençlerimiz büyük rol oynayacaklar. Ama gençlerimizin bu yükü omuzlayacak bir nitelik kazanmaları için devlet ve millet olarak daha fazla çaba sarfetmemiz gerekmiyor mu? Gençlerimize en azından bunu borçlu değil miyiz?


#Pierre Salama
#Petrol
#Eğitim
8 yıl önce
Hayâller ve gerçekler..
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset