|
Katar üzerinden verilen mesajlar..
Acaba ‘
Katar krizi’
Irak ve Suriye’de yaşanan savaşları bütün bölgeye yaymak için mi üretildi? Yoksa ufukta yeni bir Körfez savaşı mı var? Ancak bu kez savaş, bu bölgeyle sınırlı kalmayacak ölçüde çetrefilleşmiş görünüyor. Hatırlayalım, I. Dünya Savaşı “
Balkanlar
”da patlak verdi, Avusturya tarafından ilhak edilmiş şirin bir Osmanlı kenti olan
Saraybosna
’da patlayan bir mermiyle. Avusturya Prensi Ferdinand’ı öldüren mermi, Balkanlar’ın infilak etmesine de yetti. Avrupa’nın büyük devletlerinin, Balkanlar’da uçları birbirine değen ve çatışan bağlantıları olduğundan bu infilak Avrupa sınırlarını aşarak dünya savaşına yol açtı.

Aslında Birinci Dünya Savaşı emperyalist güçlerin dünya pazarları ve hammadde kaynakları üzerindeki hakimiyet mücadelesinin sonucuydu. Sanayi kapitalizmi ülke sınırları dışına taşarak sömürgeciliği getiriyor, sömürgecilik politikaları ise büyük güçler arasındaki rekabeti tetikliyordu. Bu amansız rekabetin büyük bir savaşa dönüşmesi sadece uygun zamanı bekliyordu. “
Saraybosna suikasti
” bu vaktin geldiğini bildiren savaş borusunun sesiydi.
Batı uygarlığının manevî yıkımı olarak nitelenen Birinci Dünya Savaşı sonuçları itibariyle uluslararası bir düzen kurmaya yetecek koşulları sağlayamadı. Böylece “
İkinci Dünya Savaşı
”na giden yol hızlandı. Sonrası malum, “
Soğuk Savaş
”. 1990’ların başlarında Soğuk Savaş’ın son bulması Rusların masayı devirmesiyle gerçekleşti. “
Sovyetler Birliği
” ortadan kalktıktan sonra ABD tek başına dünyanın jandarması rolü oynamaya kalkıştı. ABD’nin güç dengelerinin değişimini hesaba katmayan bu kibirli kalkışması aslında felaket oldu. Birinci Körfez Savaşı, Afganistan’ın ve Irak’ın işgali bölgeyi tam bir ateş çukuruna döndürdü.
Başta Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere siyasi varlıklarını önce İngiltere, daha sonraysa ABD vesayeti sayesinde yürüten Körfez rejimlerinin elinde muazzam ölçülerde enerji kaynakları var. Bu bölge dünya petrol ve doğalgaz rezervlerinin önemli bir hissesini barındırıyor.
“Hazar-Türkistan Havzası
” bu bölgeye dahil edildiğinde dünya enerji kaynaklarının en stratejik kısmı İslam coğrafyasında bulunuyor.
Aslında bütün kavganın sebebi, bu. Emperyalist güçler enerji kaynaklarından elde edilen milli servetlerin İslam havzasının barışı, refahı ve gelişmesi için harcanmasını istemiyorlar. Yani, yine başa dönüyoruz, 1914’e, emperyalist güçler arasındaki kaynak savaşına, yahut
Edward Luttvak
’ın 1980’lerinde gündeme soktuğu bir kavram olan “
jeo-ekonomik
” savaşa. Bugün Almanya ve Trump arasındaki dalaşmanın veya ABD ile AB arasında açılan çatlağın odağında da jeo-ekonomi savaşı var. Almanya ve AB, dünya pazarlarında ABD’nin önünde. Çin’in İpek Yolu girişimleri de AB ve Çin’i ekonomik çıkarlar bağlamında birleştiriyor.
“Katar Krizi
”ni, İslam Uygarlığı'nın merkezi havzasına yönelik zayıflatma girişiminin bir parçası olarak görmek lazım. Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı Devleti’nin zayıflamış olması yüzünden ilkin Kuzey Afrika, daha sonraysa Irak, Suriye, Filistin, Lübnan, Ürdün ve Yemen ve Körfez ülkelerini kapsayan Arap yarımadası sömürgeci güçlerin eline düşmüştü.

Şimdi Katar örneği üzerinden bu bölgeye, Batı vesayeti olmadan ayakta durmaya çalışmanın, havzanın kendi dinamiklerine uygun sahici ittifaklar aramaya çalışmanın, hatta daha doğrusu bunu ‘düşünme’ye kalkışmanın bedeli ödetilmeye çalışılıyor. 15 Temmuz 2016’da ülkemize de bu bedeli ödetmeye kalkıştılar, ancak başaramadılar. Hiç kuşkunuz olmasın, aynı güçlerdir.

#Katar
#ABD
#Donald Trump
7 yıl önce
Katar üzerinden verilen mesajlar..
Elde var sıfır!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir