|
Kim müttefik?

Öyle anlaşılıyor ki ülke olarak kendi acımızı kendimiz dindireceğiz. Hiç kimseden bize fayda yok. Zaten fayda beklemek de beyhude bir çaba. İslam coğrafyasında akan kanlar Batı dünyasının umurunda değil. Kendi çıkarları sözkonusu olmadıkça yerlerinden bile kıpırdamıyorlar.



Ülkemizde şahit olduğumuz hadiselerse artık tahammül sınırlarını aşma boyutuna doğru adım adım ilerliyor. Herkes dikkat etmeli, kayıtsızlık, umursamazlık, ufukta bekleyen bir sosyal patlamanın ürkütücü sessizliğine bile delalet edebilir.



Öte yandan İslam uygarlığının merkezi topraklarını kuşatan ve ülkemizi de içine çekmeye çalışan şiddet ortamından kurtulmanın kısa vadede bir çözümü, maalesef çok zor. Kimsenin elinde olan-biteni tersine çevirebilecek bir sihirli güç bulunmuyor. Ekilen kin ve nefret tohumlarıysa bir süre daha meyvelerini verecek gibi görünüyor. Durum budur.



Peki pes mi edeceğiz bu durumda? Bu ülkenin insanları olarak yaşadığımız vahim hadiseler karşısında kayıtsız mı kalacağız? Elbette hayır! İnsanlık tarihi boyunca, hiçbir millet, kendi kaderini etkileyen badirelere gönül gönüle vermeden göğüs gerebilmiş değil. Bin yıllık tarihimiz boyunca nice badireleri biz el ele vererek atlatmadık mı?



Allah'ın izniyle bu badireyi de atlatırız ama bunu yapabilmek için önce kendi evimizin içine 'düzen' ve 'güven'i taşımak zorundayız. Birbirimizden başka dayanacak kimsemiz yok. Düşman ziyadesiyle kahpe, müttefik dediklerimiz müttefik gibi davranmıyorlar. Kimin dost, kimin düşman olduğu, başımıza bir iş gelmeden anlaşılmıyor. O halde, tek çıkış yolumuz, yine kendimiz.



Suriye meselesinde zamanı sadece birkaç yıl geriye doğru çevirdiğimizde müttefik dediklerimizin ne kadar sahte, ne kadar iki yüzlü davrandıklarını görebiliyoruz. Amerika'nın Suriye ve Irak politikasındaki 'tutarsızlık' diye gördüğümüz zikzakları, belki de öyle olması gerektiği içindir. Belki de görmek istedikleri manzara tam da buydu. Belki de daha uzun yıllar bölgenin kanamalı halde kalmasını istiyorlar.



Birinci Dünya Savaşı 4 yıl, İkinci Dünya Savaşı 6 yıl sürdü. İran-Irak Savaşı'ysa 8 yıl kadar sürdü. Başta ABD olmak üzere Batılı büyük devletler ve İsrail, İran-Irak Savaşının olabildiğince uzun sürmesi için ellerinden geleni yaptılar. “

Bir taraf kaybetmesin-öbür taraf da kazanmasın

” dengesi içinde iki ülkenin de güçten düşüp zayıflamasını beklediler. Savaşın sonuçlarına baktığımızda, istediklerini elde ettiler. Irak diye bir ülke kalmadı ortada, fiilen üçe bölündü. İran on yıllarca ambargo altında kaldı, ülke kaynakları heba edildi.



Kimse sanmasın ki Amerika bölgeye dair resmin bütününü görmüyor. Şüphe yok ki bizden çok daha iyi görüyor. Ama gördüğü resim, kendi politik gerçekliğiyle, kendi politik hedefleriyle ilgili daha çok. Bizim gördüğümüz resimle, bizim gerçekliğimizle, bölgenin gerçekliğiyle alakası yok bu resmin. Amerika'nın bölgeye dair tahayyül ettiği büyük resmi bilmek gerekiyor önce. O büyük resimde Türkiye'ye ne rol biçiliyor, onu bilmek lazım. Bize 'gösterileni' değil, 'gösterilmeyeni' kastediyorum. “

Oyun

”un ne olduğunu bilmezsek, doğru hamlenin ne olduğunu nasıl bileceğiz.



Şimdiye kadar bir o yana baktık, bir bu yana. Ülkemize bir rota bulmaya çalıştık. “

Avrupa Birliği

” dedik, “

Ş
angay
Beşlisi

” dedik, şunu dedik, bunu dedik. Sonunda kendi gerçekliğimizle baş başa kaldık. Tabir yerindeyse, duvara çarptık. Azerbaycan'da

İ
ki
tarafa bakan
ş
aşı
kalır”

diye güzel bir söz vardır. Artık kendi gerçekliğimizle hareket etmekten gayri çıkış yolumuz olmadığını anlamamız lazım.


#müttefik
#Avrupa Birliği
#Şangay Beşlisi
#İran-Irak Savaşı
8 yıl önce
Kim müttefik?
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak