|
Naylon çocuklar panayırı ve ‘Bunaltı’

İsrail'in kanlı Lübnan partisinin bilançosu belli oldu: Bini aşkın sivil öldü. Ölenlerin yüzde 30'unu 12 yaşından küçük çocuklar teşkil ediyor. Bazı kaynaklara göre 400 çocuk hayatını kaybetti.

Dile kolay.. 400 çocuk.

Tek suçları Lübnan'da doğmuş olmak.

İsrail ölen çocuklar için özür bile dilemedi.

Hatırlar mısınız bilmem, İran-Irak savaşı sırasında Bağdat'ta bir okula bomba düşmüş, 8 çocuk hayatını kaybetmişti.

İran'ın dini lideri Ayetullah Humeyni bir açıklama yaparak, bombanın yanlışlıkla okula düştüğünü belirtmiş ve özür dilemişti.

Rivayet odur ki, Ayetullah Humeyni'nin "zehir dolu bir kaseyi içtim" dediği savaşı bitirme kararında bu ölen 8 çocuğun acısı varmış.

İşte iki farklı tavır.

Eğer İsrail, Lübnan'da bir 'din savaşı' verdiğine inanıyorsa, bu savaşı çoktan kaybetti.

Yok, bu bir zalimlik gösterisi ise, İsrail bu yarışı kazandı.

Ama tarih zalimlik yarışı verenlerin acı akibetleriyle dolu.

* * *

İşin bir diğer kötü yanı, İsrail bombaları Lübnan şehirlerine, kasabalarına düşerken, enkaz altından çıkarılan ölü çocukların şov ve propaganda amaçlı kullanıldıkları iddiaları idi.

Bu tür yorumlar bazı gazetelerde dile de getirildi.

Öyle ya da değil.

Dört yüz günahsız çocuk bu savaşta katledildi.

Gerçek bu.

Peki ne olması gerekiyordu?

Daha kaç çocuk ölmeliydi?

Onbin mi?.. Yüzbin mi?.. Bir milyon mu?

Ölen çocuklar naylon çocuklar değildi.

Hepimizin çocukları gibi çocuklardı.

Nazi gardiyanları Yahudileri 'Gaz odaları'na gönderirlerken, bu insanların öleceklerini biliyorlardı.

Çünkü gaz odaları öldürür.

İsrail, Lübnan şehirlerine bomba yağdırırken, savunmasız, sığınaksız masum insanların öleceğini biliyordu.

Çünkü bombalar öldürür.

İnsanları gaz odalarında öldürmekle, bomba atarak binalarını başlarına yıkarak öldürmek arasında ne fark var?

Dezenformasyonu dillerine dolayanlar, bunun da cevabını vermeliler.

Bırakın aydın sıfatı taşımayı, insan olmak bile başlı başına bu katliam karşısında ayağa kalmak için yeter.

Ölenler naylondan, plastikten yapılmış çocuklar değildi.

Canlı kanlı çocuklardı.

* * *

Fransızların Cezayir'de yaptığı katliamlara isyan eden Jean Paul Sartre, ölen çocuklar için yanıp yakılıyordu.

Sartre bir yazar, bir aydın, bir edebiyatçı.

En ünlü romanı 'Bunaltı' idi.

Ama şu söz de ona aitti:

"Bunaltı romanım ölen bir çocuk karşısında hiçbir ağırlık taşımaz".

1982'de İsrail'in gözetimi ve desteği altında Hıristiyan Falanjistler Şabra ve Şatilla Kamplarında katliam yaptıklarında, Simavi'lerin Hürriyeti ve yazarları "İsrail'in Hitlerleri", "İsrail'in kasapları" diye başlık atarlardı.

Ya şimdi?

Hürriyet'in bir yazarına göre bu savaşta inanılmaz ve insafsız bir propaganda, dezenformasyon faaliyeti yapılmış, fotoğraflar tahrif edilmiş, çocuklar kullanılmış.

Propaganda, ölen dörtyüz çocuğun karşısında hiçbir ağırlık taşımaz.

Şimdi bunu söylemek, mazlum edebiyatı yapmak mı?

'Mazlum Edebiyatı' olmaması için nasıl bir ölçüt buyuruluyor?

Daha kaç masum çocuğun vücutlarının bombalarla parçalanması lazım?

Biliyoruz hastalıklı aşklar insanın gözünü kör ediyor.

Ama hiç olmazsa susun

Ve bunalın.

18 yıl önce
Naylon çocuklar panayırı ve ‘Bunaltı’
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset