|
Nereye doğru gidiyoruz, bilen var mı?
Önceden tasarladığım bir konu hakkında yazı yazma şansım neredeyse hiç olmadı. Yazımı teslim etmeme yarım saat, bir saat kala, konu değiştirdiğim çok oldu. Akşamdan beş on kitap, beş on makale karıştırarak çatısını kurduğum yazıyı yine rafa kaldırmak durumunda kaldım. Ülkemiz öyle bir süreçten geçiyor ki gün içinde bile gündem çok hızlı şekilde yer değiştiriyor.

Başkentin göbeğinde patlayan bombalar içinde olduğumuz tehlikenin boyutlarını ele veriyor. Dün neyi tartışıyorduk, bugün neyle başladık güne! Bir önceki gün ülkemizin gündemi çok daha farklıydı. Ülkemizin kaderi hakkında kaygı duymamız gereken vahim olaylar yaşanıyor. Ufuk açıcı, mâkûl ve yapıcı tartışmalardan giderek uzaklaşıyoruz. İyimser olmak için ipucu yakalamamız ve sıkıca tutunmamız gerekiyor ama karamsar olmak için çok fazla sebep var. Bu fırtınalı sularda gemiyi güvenli bir limana çekmek şu an için yapmamız gereken tek şey.

Yakın çevremizde, Irak'ta, Suriye'de kanlı bir iç savaş yaşanıyor. Ülkemizin bir bölümünde neler yaşadığımız ise belli. Artık '
içerisi
' ve '
dışarısı'
nın birbiriyle sarmalandığı bir durumla karşı karşıyayız. İçerde olan her şeyin dışarıyla, dışarıda olan her şeyin içeriyle ilgili olduğu tehlikeli bir süreçten geçiyoruz. “
Siz savaşla ilgilenmiyor olabilirsiniz, fakat savaş sizinle ilgileniyor
” gibi
Troçki'
ye atfedilen sözün ifade ettiği noktadayız tam da. Bu sarmaldan nasıl çıkacağımızı hep birlikte konuşmalıyız. Bunu konuşmanın toplumsal zeminini bulmalıyız. Maalesef, 'siyasi bencillik' ve 'siyasi kibir' yüzünden bu zemin hızla altımızdan kayıyor.

Mesele, 1 Kasım'da hangi partinin ne kadar oy alacağını belirleyecek olan bir seçim değil artık. Tek başına iktidar olmanın veya koalisyon kurmanın durumu değiştirmeyeceği günler gelebilir. Kanamalı bir coğrafyada, büyük güçlerin çıkar çatışmaları arasında Türkiye'nin yapacağı seçim çok daha hayatî. Olan bitenler Türkiye'nin yapacağı tercihle ilgili. '
Doğru tercih
'i yapabilmek için önce yanlış yön gösteren yol işaretlerini ortadan kaldırmamız lazım.

Ülkemizin maddi, manevi ve moral gücünün titizlikle tespit edilmesi gerekiyor. Hakikatte neye sahibiz, eksiğimiz gediğimiz ne, bilmeliyiz. Enerjimizi, gücümüzü, imkanlarımızı fantezi projelere sarfetmek ülkemizi sadece zayıflatır. Toplumumuzun farklı kesimlerinin her geçen gün biribirinden koparak “
ortak kader
” duygusundan uzaklaştıklarını gözlemlemek için kahin olmaya gerek yok. Her bir ölüm, patlayan her bir bomba, edilen her bir yanlış söz toplumsal bütünlüğümüzü bozmaktan başka bir işe yaramıyor. Atalarımız “
birlik olmazsa, dirlik de olmaz
” diye boşuna dememişler. Bu sözün arkasında yaşanmış acı deneyimler var.

Kendi içinde birlik olamayan dirlik bulamayacağı gibi çevresinde birlik de kuramaz. Kendi içinde düzen kuramayan çevresine de düzen yayamaz. Türkiye'nin güçlerini bir yerde toplamasına, aydın-münevver kesiminin birlik sağlamasına ve halkımızın birbiriyle kucaklaşmasına şiddetle ihtiyaç var. Ancak bu şekilde doğru tercih yapabilir ve hedeflerimize ulaşabiliriz. Böylece başkalarının tayin ettiği şeytanî gündemlerin içinde debelenmekten kurtulabiliriz. Bu yüzden her bir siyasetçimizin '
devlet adamı
' veya '
millet adamı
' duruşu sergilemesi şarttır. Mevcut durumda siyasetçiyle devlet adamlığı arasındaki mesafe iyice açılmış görünüyor. Siyasetçiyle devlet adamı arasındaki fark, birincisinin bir sonraki seçimi, diğerinin de bir sonraki kuşağı düşünmesidir. İyi bir siyasetçi ise her iki hedefi de gözetir.
#savaş
#ortadoğu
#suriye
9 yıl önce
Nereye doğru gidiyoruz, bilen var mı?
Kırk yılın ardından…
Kansızlarla vatansızlar
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından