|
"Ben Yeleğimi Giydim, Şimdi Çıkabiliriz!"

Hasan Yeşildağ, konsolosluktaki işlerini bitirmiş, çıkmak için kapıya yönelmişti. Güvenlik bankosunda oturan polis memurunu görünce durdu:

"Cengiz Abi burada mı?"

"Yukarıda."

"Hazır yolumuz düşmüşken, uğrayıp bir selam vereyim". Asansöre yöneldi ve yukarı çıktı.

Hasan, uzun yıllar İsviçre''de ticaretle uğraşmış bir iş adamıydı. Memlekete geri dönmenin vakti geldiğini düşünüyordu. Konsolosluk binasından da Allah var; hiç haz etmezdi. Her dış temsilcilikte olduğu gibi burada da istihbarat birimleri cirit atardı. Ürkütücüydü. Ancak nedense İsviçre MİT sorumlusu Cengiz Alkan''a gönlü pek ısınmıştı. Ne de olsa gurbette tanıdık yüzler görmek, insanın içini bir nebze olsun rahatlatıyordu. Cengiz abiden de bu zamana kadar hiçbir kötülük görmemişti.

Asansör açıldı. Cengiz abi, Hasan"ı karşıladı. Odada asker tıraşlı, koyu takım elbiseli iki kişi daha vardı. "Hasancığım, hoş geldin!" dedi. "Buyur otur, seni misafirlerimle tanıştırayım. Türkiye"den geliyorlar. İkisi de bizden emekli. Çok değerli ağabeylerimiz!"

Durumu biraz garipsemişti ancak yine de hissettirmemeye çalışıyordu. Odaya kasvetli bir sessizlik hakimdi. Konuşmaya pek hevesli görünmeyen misafirler, televizyondaki haberlere dalmışlardı. Anahaber bültenini sunan spiker, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı"na verilen hapis cezasının onaylandığını söylerken, arka planda Tayyip Erdoğan"ın görüntüleri yer alıyordu. Başkan susmuyordu. Yüzünde endişeden eser yoktu.

Cengiz Bey, Erdoğan''ın coşku dolu bir konuşması daha ekranda gösterilirken yüzünü tiksintiyle buruşturdu ve misafirlerine döndü: "Yahu, kesemediniz gitti şu herifin sesini!"

Misafirlerden en yaşlı ve belli ki en kıdemli olanı cevap verdi: "Merak etme! Az kaldı. Hapishanede bitireceğiz işini!"

Hasan Yeşildağ, duyduğu sözlerin dehşetiyle donup kalmıştı. Anlaşılan Cengiz Abisi, kendisinin Tayyip Bey"le tanıştığından habersizdi. Tamamen tesadüf eseri öğrendiği bu bilgi o kadar değerliydi ki.. "Müsaadenizle" dedi; "Benim kalkmam lazım; gecikirsem trafiğe takılırım."

Asansöre doğru yürürken, başı zonkluyordu. Hala duyduklarına inanamıyordu. Böyle şeyler şakaya gelmezdi. Aldığı bilgiyi ilk olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi Üyesi olan kardeşi Zeki Yeşildağ"la paylaştı. Ne gibi önlemler alabileceklerini gözden geçirirken Zeki, kestirip attı: "Abi, uzatmaya gerek yok. Tayyip Bey"le beraber sen de gireceksin cezaevine."

***

Hikayenin bundan sonraki kısmını; Başbakan Erdoğan''ın yakın çalışma arkadaşları: Hüseyin Besli ve Ömer Özbay''ın kaleminden çıkan "Bir Liderin Doğuşu" isimli kitaptan öğreniyoruz.

Hasan Yeşildağ, ilk iş olarak bankasına gidip bir çek defteri alır ve planını adım adım uygulamaya başlar. Amacı, yakın bir arkadaşına çek kesip, vadesi geldiğinde ödemeyerek karşılıksız çek kesmekten "içeri" girmektir. Kendisini mahkemeye vermesi için arkadaşına bir de avukat tutar. Dava aleyhine sonuçlanırsa dört ay fiilen yatmak zorunda kalacaktır. Tam Tayyip Erdoğanın içeride kalacağı süre kadar yani. Duruşmada, yana yakıla hakimden kendisini hapse mahkum etmesini talep eder. Hakim, meslek hayatında ilk defa, böylesine saçma bir taleple karşılaşmanın şaşkınlığı içindedir. Hakimi ikna eder ve sonuçtan haberdar etmek için Tayyip Bey"i aramaya koyulur. Belediye Başkanı Erdoğan artık veda konuşmalarını yapmaktadır. Hasan bir sonraki programın Sakarya"da olduğunu öğrenir ve direk yola çıkar. Erdoğan, kürsüde her zamanki gibi coşkulu bir konuşma yapmaktadır. Hasan hiçbir şey söylemeden; mahkemeden aldığı evrakı uzatıp, tekmili verir: "Ben hazırım!.."

***

Erdoğan"la hangi hapishanede yatacakları konusunda ihtimaller gözden geçirilir: Erdek, Karamürsel, Çorlu, Akyazı derken, Pınarhisar Cezaevi kesinlik kazanır. Hasan Yeşildağ, önceden gidip cezaevini gezer. Yapılacak işlerin bir listesini çıkarır.

Yönetimden gerekli izinleri aldıktan sonra kendilerine tahsis edilen koğuşu bir güzel temizletir. Duvarları kağıt kaplatır, zemine, boydan boya halı döşetir. Elektrik ve sıhhi tesisatı yeniler. Sıcak su temini için şofben taktırır. Koğuşun bahçeye ve koridora açılan kapılarını boyatıp yalnızca içeriden açılabilen ilave sürgüler yaptırır. Çatıya manyetik bariyerler, bahçeye elektronik sensörler yerleştirir. Gerekli gördüğü kör noktalara kamera sistemi kurdurur.

Son kez İsviçre"ye gittiğinde, işlerini bir arkadaşına, eşini ve çocuklarını Allah"a emanet edip geri dönmüştür. Dışarıdaki işlerini bitirir ve Erdoğan''dan üç gün önce Pınarhisar Cezaevi"ne teslim olur. Koğuşu ve aldığı güvenlik önlemlerini son kez gözden geçirir. Her şey yerli yerindedir. T.C. Pınarhisar Kapalı Ceza ve Tevkif Evi, "tarihi misafir"ini beklemektedir.

Erdoğan''ın hapishane günleri böylece başlamış olur. Her gün cezaevine yüzlerce mektup gelmektedir. Başkan''ın bu yalnız günlerinde inancını ayakta tutan iki şey vardır; Allah''ın her şeyden üstün olan planı ve kendisine sevgi gösteren insanların yazdığı o anlamlı satırlar.

Günler birbirini kovalar. Rutin program bellidir. Erdoğan her gün, sabaha kadar uyumayıp, kendisine gelen mektupları cevaplar ve namazı kılıp dinlenmeye çekilir. Kalktığında da koğuştaki arkadaşlarıyla ve gardiyanlarla muhabbet edip, bol bol kitap okur.

Hasan Yeşildağ''ın korktuğu şey gerçekleşmez. Ancak duyduğu şeylerden emindir. Hapiste değilse, bir şekilde yakın bir zamanda kötü bir şey olacağını hissetmektedir.

Günler geçer.

Tayyip Erdoğan"ın, Pınarhisar Cezaevi"ndeki son günü gelir. Çıkış hazırlıkları başlar. Ancak beklenmeyen bir şey olur. Saatler tam gece yarısını gösterirken, hapishane içindeki bütün ışıklar birden söndürülür. Sebebi sorulduğunda açıklamayı gardiyanlar yapar: ''Savcı beyin emri!''. Ortada bir gariplik vardır.

Sebep kısa süre sonra anlaşılır. Savcı, Erdoğan"a suikast yapılacağı ihbarı almış, önlem olarak hapishane karartılmıştır. Tayyip Bey"e çelik yelek giydirilmesi ve tahliyenin arka kapıdan yapılması kararlaştırılır. Erdoğan, çıkışın arka kapıdan yapılacak olmasına ses çıkarmaz. Ancak çelik yelek giymeyi şiddetle reddeder. Etrafındakiler endişelidir. Hasan Yeşildağ ve diğerleri ısrarcı olmaya devam ederler. Ancak kar etmez. Hiçbir sonuç alınamaz.

Tayyip Erdoğan etrafındakileri ikna edemeyeceğini anlayınca, içeri doğru yönelir. Seccadeyi açar ve iki rekat şükür namazından kıldıktan sonra, dostlarına döner: "Ben yeleğimi giydim! Şimdi çıkabiliriz..."

***

Dün Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı adaylığı kesinleştikten sonra yaptığı konuşmada; yıllar sonra aynı şeyleri hissettirdi. Tekrar yeleğini giymişti. Yüzyıllık parantezi kapatırken kendisinden oldukça emindi. Ayetli-hadisli konuşmasının içinde hem azınlık haklarını, hem çözüm sürecini konuşmak ancak O''na bu kadar yakışırdı.

Güzel bir hikayesi olan, iyi bir adama oy vereceğiz. Biz kendisinden razıyız. Allah da ondan razı olsun.

10 yıl önce
"Ben Yeleğimi Giydim, Şimdi Çıkabiliriz!"
İsimler
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?