|
Cemaat, Başörtülü Kadınlardan Nefret Ediyor

Başörtülü kadın, yıllardır siyasetin çatışma alanlarındaki taraflara sıkıştıkları anda can suyu olacak bir meşruiyet alanı sağladı. Kimi zaman özne olarak ama çoğunlukla araçsallaştırılarak, dindar ya da geleneksel kadına ait her olgu, savunulan argümanı haklılaştırma adına hunharca kullanıldı.

Laik-Seküler kesim başörtülü bir kadının First Lady olmaması için ortalığı ayağa kaldırdığında, en çok dikkat çeken figür Tuncay Özkan"ın sahneye çıkartıp cilaladığı Mersinli Zahide Nine"ydi.

Gariban kadıncağızın "Şeriatın boynu kopsun" sözlerinden sonra galeyana gelen topluluk daha fazlasını istemiş, Ulu Manitu"ya adak adama kıvamındaki miting, Zahide Nine"nin başörtüsünün sıyrılması ile son bulmuştu. Röfleli binlerce sarışın artık evine, içi huzur dolmuş birer teletubby olarak gidebilecekti.

Gezi Parkı"ndaki anti-kapitalist olduğunu iddia eden ama ne hikmetse Koç"un arkasında saf tutan başörtülü hanımlar, T.C profilli, güneş yanıklı, taytlı Kemalistlerden daha değerliydi. Zira, "Bakın! Sizin vicdanlılarınız da bizimle beraber" cümlesinin altını dolduracak en iyi malzeme onlardan çıkardı.

Kabataş"ta dövülen kadın ise.. O sadece "ihtimal ki yandaş olduğu anlaşılan" bir et parçasıydı. Dövülebilirdi, pek de sakıncası yoktu. Birayla iftar açılan yeryüzü sofrasında zemzem içerek ahengi bozan, tatsız bir ayrıntıydı o. Ne gerek vardı? Biber gazları eşliğinde kurulan Nilüfer Göle"nin melez kardeşlik desenlerine uymamak, böylesine haklı bir "kalkışmada" olacak şey miydi? Ve ayrıca üç beş dayağın, birkaç sıyrığın, çürüğün aramızda lafı mı olurdu?

İşte bu yüzden Gezi Parkçı başörtülüler vicdanlı, onları eleştiren başörtülüler ise "Tayyip"in fahişeleriydi". Hatta eleştirmelerine bile gerek yoktu. Eşimle evliliğimizin ilk günlerini geçirdiğimiz sahil kentinde, deniz kenarında beş dakika turlamanın bedeli tam da bu ve buna benzer cümlelerdi.

Ama ağzımızı açamazdık. Çünkü: Güçlüydük ve iktidarda olan bizdik. Bu halk artık mağduriyet senaryolarını yemiyordu. Hele de olan biteni kaydetmediysek, elimizde kanıt yoksa aşağılamanın kralını görmek ve susmak zorundaydık.

Susmamayı tercih ettiysek, üstüne bir de haklılığımızı haykırdıysak ve karşımızdaki siyasal özne bir kadın idiyse.. Eyvah. O zaman ya seksist, ya kadın düşmanı ya da erkek egemen dil kullanan bir faşisttik.

Bunlara alışkındık. Ancak aynı hastalıklı dile, bir zaman sonra cemaatin dûçâr olacağını hiç ama hiç beklemezdik.

Aslında bu bizi pek de şaşırtmamalıydı. Cemaatin çalışma yaptığı alan, sözünü dinletebildiği ve ikna etmesi gereken sosyolojinin belkemiğini dindarlar oluşturuyordu. Dolayısıyla kriz anlarında bu taraftan eksiksiz destek gelmeliydi.

Bir dindar kadının "yolsuzluk" meselesinde durması gereken yer, Türkiye"nin en büyük cemaatinin dizinin dibiydi. Bizim gibi yandaş erkeklerin nasıl refleks göstereceği zaten az çok belliydi. Ancak mütesettir kadınlar bu konuda hata yapamazdı. Soyguncu iktidarın cephelerinden kopartılacak bir tesettürlü entelektüelin gücü, on Nazlı Ilıcak"a bedeldi. İşte tam da bu yüzden, karşıda konumlanmayı tercih edenler arasında en nefret edilmesi gerekenler başörtülü yazarlardı. Oyunu bozanlar onlardı.

Hilal Kaplan, Cemile Bayraktar, Elif Çakır, Nihal Bengisu Karaca ve daha onlarcası istenilen sürprizi gerçekleştirmediler. Hesaba çekemeyecekleri, kapalı devre bir örgütün, kendi oylarıyla seçtikleri iktidara "ahlâk" kılıfında vesayet dayatmasını kabul etmediler.

Böylece bu girişimi kabul eden başörtülü hanımlar ve Nazlı Ilıcaklar demokrasi havarisi, kabul etmeyenler ise birer soyguncu haline geldiler. Gezi Parkı"ndaki hakaretler bu sefer Gülen Hareketi"nden gelir olmuştu. Tek bir farkla.. Artık dostlarımız ve eşlerimiz "Tayyip"in fahişesi" değil "kedicikleri" idiler.

Üzgünüm. Bu sefer elimizde binlerce twitin kaydı var. "Elimizde kasediniz var ama yayınlamıyoruz" minvalli müthiş ilkesel tavırlardan tutun, "çocuklarımı yatırdıktan sonra seninle ilgileneceğim" yahut "para komidinin üzerinde" yollu iğrençliklere, aşağılık rezilliklere kadar.

İstediklerini başaramadılar. Ancak Kabataş meselesi "uzun adam"ın yalancı olduğunu göstermesi adına çok önemliydi. Hizmetleri için koca bir coğrafyayı harcamayı göze alanlar, bir başörtülüyü bitirmekten imtina mı edeceklerdi? Tabii ki hayır.

Peygamber efendimiz bir kamyoncu olabilirdi. Fakat bir gezi parkçı asla bir başörtülüye şiddet gösteremezdi. Ve gönül fedaileri, merhametin diyalogcuları… Nasıl da keyifle yayınladılar, kendilerine gelen "fasıklar"ın haberlerini…

30 Mart"ta çıkan sonuçlar size yeterli cevap olur mu… Bilmiyorum.

Ancak siz bu hakaretleri dostlarımıza, kardeşlerimize büyük bir şevkle sıralarken, milyonlarca insanın sessiz bir öfkeyle, hem de oldukça "halisane" bir duayla sizlere karşılık verdiğini gayet iyi biliyorum:

"Allah, aynı üzüntülerle sizleri imtihan etsin!".

*Paralel Bedduacılara Not: Bir cemaatin "başörtüsü ve mütesettir hanımların toplumdaki yeri" gibi mevzuularda ortaya çıkardığı tutumu eleştirmek ve bu cemaatin İslami camianın kat ettiği mesafenin oldukça arkasında kaldığını iddia etmek, o cemaatte hiçbir başörtülü hanımın çalışmadığı anlamına gelmez. Hiçbir geniş tabanlı sosyal yapı, kadın olmadan yaşayamaz. Burada bahsi geçen korkunç vakıa, o cemaatteki insanların dindar kadınlara yapılan bu saldırılara karşı olan suskunluğudur.




10 yıl önce
Cemaat, Başörtülü Kadınlardan Nefret Ediyor
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler