|
İç ve Dış Düşman Üreten Diktatörün Günlüğünden

''Bir toplum insan hak ve özgürlüklerine saygıyı, hoşgörü ve diyalog kültürünü içselleştirememişse, siyasetçiler sürekli iç ve dış düşman üretip, nefret vaizliği yapıyorsa; gazeteciler de bu genel kültür çiğliğinden etkilenecektir."

Yukarıdaki cümleler, GYV Başkanı Mustafa Yeşil''in Moskova''da düzenlenen bir toplantıda okuduğu mektuptan alıntı. Gönderen isim de tahmin edeceğiniz üzere Fethullah Gülen.

İlk bakışta sanki kendi örgütünü tanımlıyormuş hissine kapılsanız da, durum pek öyle değil. Satır arası mesaj vermeyi pek seven ''dönemin vaizi'', konu medya olunca hiç üşenmemiş, kalemi eline almış, başlamış yine hükümete giydirmeye..

Bir zamanlar ''kimseciklere dava açmayacağına'' dair verdiği sözü unutup, her gün yeni bir isim eklediği listesinden anlaşılacağı üzere; ''genel kültür çiğliği'' tanımlaması kendisine yandaş olmayan muhafazakar medyayı kapsıyor.

Bu anlaşılabilir bir durum.

Beddualarını sevmiyor, çektiği operasyonların karşısında duruyor, yaptığı hesapçılığı görmezden gelemiyor ve dinimize zarar veren cemaat görünümlü yeraltı yapılanmasından hiç mi hiç haz etmiyoruz.

Ancak ''iç ve dış düşman yaratma'' meselesine gelince... Kimse kusura bakmasın, bu konuda paralellerin eline su dökebilecek bir insan evladı daha dünyaya gelmedi.

***

Yıllardır Gülen''in temsil ettiği hareketin dinamikleri; Sünnicilik ve milliyetçilik üzerine kurgulandı. Bu da beraberinde kesif bir İran, Alevi ve Kürt düşmanlığını getirdi. Yıllar önce Fethullah bey, Reha Muhtar''ın sunduğu haber bültenlerine telefonla bağlanıp ''ben Atatürk''ü pek çok severim'' diye diye kendisini ispatlamaya çalışırken; Kemalist elitin kendisine en fazla güvendiği konular, bu ''iki esas'' çevresinde şekilleniyordu.

Zaman geçti ve hareketi büyüdü. Gücü eline alır almaz yaptığı ilk iş; Kürtleri içeride çürütmek için KCK davalarında hazırlattığı sahte deliller oldu. Milliyetçilik bunu gerektirirdi. Ne de olsa ''canından çok sevdiği'' Bediüzzaman hazretlerinin Kürt olma ihtimalini duyduğunda, aylarca evden çıkamayacak kadar kederlenen katışıksız bir Türk''tü.

Eh böyle bir vatanperver Oslo''daki ''ülkeyi bölme masasını'' içine sindiremezdi. Kendisine bağlı gazeteciler ışık hızıyla, MİT Müsteşarı Hakan Fidan''ı vatan haini ilan etti. Binde birini tanımadığı savcılar harekete geçti ve bu ülke resmen 7 Şubat krizini gördü.

Hükümet barıştan vazgeçmedi. Yine durmadılar. Akil Adamların toplantı üstüne toplantığı yaptığı dönemlerde, Cihan Haber Ajansı muhabirleri her gün yüz Mustafa Kemal askeri gücünde yayın yapıyordu. Unutmadık.

Aslında orduyu da çok severdi. Askeri karşısına alamazdı. Ancak ayağına kadar gelen kariyer fırsatlarını da tepecek değildi. Kendi cemaatine alan açma çabası, uzun süre ''darbe karşıtı'' maskesiyle devam etti. Şimdilerde mahkemeden mahkemeye gönderdiği yazarların hepsi, o dönem statükonun bitme ihtimalinden dolayı kendisine ve hareketine karşılıksız destek verdi.

Birşeylerin yanlış gittiğini fark edenlerin sonu ise kitaplarının yasaklanması ve hapis yolları oldu.

Dış politikada da pek dost canlısı sayılmazdı. Nusayriler zaten Allah, peygamber tanımayan adamlardı. İran ise İslam coğrafyasında hastalıklı bir uzuvdu. İşleri güçleri Nusayrilerle beraber olup Sünnilere karşı blok oluşturmaktı. (Fasıldan Fasıla-1,s.17,Nil yay.1996)

Hepsini topladığımızda aslında bütün bu konulardaki düşüncelerini özetleyen cümleler şu eski konuşmasında gizliydi; "Güneydoğu''daki vatandaşı baştan çıkarmak için Ermeni''yi, Süryani''yi, ateisti kullanıyorlar. Bir zaman komünizm perdesi altında yapıyorlardı. O yıkılınca biraz işleri zorlaştı. Artık ''Kürt istiklali'', ''Kürt vatanı'' filan diyorlar şimdi."

****

Paralellerin zihin dünyasında vaziyet böyleyken, iki gün önce tam da "iç ve dış düşman" mektubunun okunduğu saatlerde, Beşir Atalay çözüm süreci çalıştayında konuşma yapıyordu. Başbakan Yardımcısı, "Örgütten daha fazla örgütçü, devletten daha fazla devletçi olarak bu iş götürülmez" derken muhatabının kim olduğunu açık, net söylüyordu. Evet, bu işi devlet ve örgüt çözecekti. Ve saklanacak hiç birşey yoktu.

Aynı saatlerde Başbakan Erdoğan, Ortaköy''de bir camii açılışına katıldı. Ve çıktı durup dururken, "mimarı Ermeni olan bu camiye emeği geçenleri rahmetle anıyoruz" gibi bir laf etti. "Ecdad bu konularda farklıymış" diye de ekledi. Kendisine Ayasofya açılsın diye istekte bulunan cemaate Fetih soslu ateşli bir konuşma yapmak yerine, Ermenilerle ilgili bir önyargıyı daha yıkmayı tercih etti.

Fethullah Gülen''in nefret vaizliği dediği şey bu olsa gerek.

He bu arada yarın, hastalıklı uzuv İran Cumhurbaşkanı Ruhani de Türkiye''ye ziyarete geliyor. 18 yıl sonra ilk defa..

Artık gelecek 24 saat bol bol Fuat Avni retweetlersiniz. Sizin işiniz de zor hakikaten.

10 yıl önce
İç ve Dış Düşman Üreten Diktatörün Günlüğünden
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset