|
Kendine Gel Ahparig, Erdoğan Seni de Kandıracak!

Mesele "cool" olup geçiştirilebilecek, alışık olduğumuz sıradan bir hükümet icraatı değil. Her yıl "Acaba Beyaz Saray, bu seneki açıklamada "g word"ü kullanacak mı, kullanmayacak mı?" minvalli saplantılı ruh halimizi bitirmeye yönelik, faydacı ve ani bir hamle hiç değil.

Bu açıklama, İttihat Terakki"nin ulusal sınırlara gayet bilinçli hapsedilmiş, faşizan ve dünyadaki bütün milliyetçilik varyantlarından daha boş ırkçılığının, katı modernist, tepeden inmeci ve estetize edilmemiş inkılapçılığının, velhasıl bize ve bizi yöneten devlet "baba"ya dair ne kadar hastalıklı kod varsa, istisnasız tamamının dönüşümüne dair tarihi bir manifestodur.

Yüz yıldır aslında oldukça basit bir mekanizmanın dişlileri arasında ezildik. Kurucu felsefenin dokunulması teklif dahi edilemez büyük tabuları, bizlere aşılamaz sorunlar olarak geri döndü. Devletin millete biçtiği dar gömlek ne zaman patlasa, yamalama işi orduya havale edildi. Böylece sorundan başka bir şey vaat etmeyen sistem, her defasında askeri vesayet ve bürokratik oligarşiyle kendisini yeniden üretti. Seçimle iş başına gelen hükümetler, bu iktidar simülasyonunda devamı sağlayan taşeron yapılardı. Haddini aşıp, kural belirlemeye çalışanın sonu ise ya darbe ya da ölümdü.

Başbakan Erdoğan"a yapılan bunca şantajın, tehdidin, darbe girişiminin altında kocaman bir "devlet geleneği" yatıyor. Karşımızda bu "kudretli" akılla anlaşıp gücünü garantiye almak yerine, kendisine dayatılan bütün anlaşma masalarını tekmeleyip yerle bir eden ve oyunu yeniden kurgulayan bir siyasal aktör var. İcraatlarından anladığımız; biricik diktatörümüz artık o koltuklarda sadece meşru siyasetin ve milletin ferasetinin kalmasını istiyor.

İşte 23 Nisan"da açıklanan taziye, Ermenilerin bu tarihsel sürece eşlik etmesi için yapılmış bir çağrıdır. Aynı zamanda bu hesaplaşmanın sağlıklı olması adına adil bir şekilde tarihle yüzleşmeye ve bin yıllık ilişkiyi 1915 parantezinden kurtarmaya yönelik kocaman bir adımdır. Edirne-Kars arasına sıkışmış zihinlerimizin, dışarıda çözüm aramak yerine kendi coğrafyasının birikimlerine dönme çabasıdır.

Ne inkâr politikasına ne de apolojiye saplanmadan, diyalog kapısını sonuna kadar aralayan bu metin, Hrant Dink"in ifadesiyle "klinik vakıa olan iki toplumun" normalleşme reçetesidir.

Bizlere düşen ise reçeteyi yazan iradeye yardım etmektir. Zira, Başbakan Erdoğan 30 Mart sonrasında kendisine tahvil edilen büyük gücü, kendi siyasal kariyerine basamak olarak kullanmayı değil, bilâkis çözüm süreciyle giydiği kefenin üzerine bir kat kefen daha giymek için kullanmıştır. Ve kadim coğrafyanın kendisine bıraktığı mirası, İttihatçı çapulcuların fenalıklarına tercih etmiştir.

Devlet bir zamanlar katliam emrine uymayan valileri cezalandıran ve idam ettiren konumdan, acı paylaşan ve buna saygı duymayı ilmi-insanî bir vazife olarak gören iklime geçiş yapmıştır.

Yerinden oynatılan devasa kayanın altından, elbette bolca haşere çıkacak. Sorun değil. Onlar "Ermeni dölü" manşetleriyle, hedef göstermelerle, öteleme ve yok etmeyle zaten tercihlerini yapmışlardı.

Halil Berktay"ın yıllar önce verdiği röportaj sonrasında, Sapancı Üniversitesi"nden atılmasını isteyenler, hatta işi ileriye götürüp Sabancı ürünlerine boykot çağrısı yapanlar bu insanlardı.

Şimdi de tedavisi olmayan Erdoğan nefreti, kendilerini "geç kalındı" ve "Cumhurbaşkanlığı için pragmatik adım" merkezli analizlere hapsedecek. Tarihin akışında yanlış yerde konumlanmaya devam edecekler. Ve bu körlük geçmeden de bulundukları ümitsiz hâli asla fark etmeyecekler.

Büyük bir acının romantik reklamcılığından, kendisine "vicdanlı" etiketi devşirenler ortaya çıkan durumdan rahatsız olabilirler. Burada kerteriz alınacak nokta; karamsar entelektüellerin çaresiz çırpınışları değil, bedel ödeyenlerin asil gözyaşlarıdır.

Allah razı olsun.

10 yıl önce
Kendine Gel Ahparig, Erdoğan Seni de Kandıracak!
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’