|
Sen Sus Arşivin Konuşsun (2): Irak İşgali ve Cengiz Çandar

Tarih: 1 Mayıs 2003. USS Lincoln Uçak gemisi tarihi bir açıklamaya ev sahipliği yapıyor. ABD Başkanı kürsüye doğru emin adımlarla ilerlerken; aslında az sonra neler söyleyeceği üç aşağı beş yukarı belli. Arkasında "Görev Tamam" pankartları, vücut çalışmış Amerikan askerleri ve neşeli bir bando takımı. Birazdan parıltılı sahne ışıklarının ortasında devam edecek olan konuşmasının, yıllar sonra hiç de afilli hatırlanmayacağından oldukça habersiz. Zira, birazdan gevrek Amerikan aksanıyla ilan edeceği zaferin ne kadar kötü hesaplanmış olduğu tam 8 sene sonra anlaşılacak.

*****

Aslında her şey mezkur açıklamadan 54 gün, savaşın başlamasından iki hafta önce Beyaz Saray''da düzenlenen bir basın açıklamasıyla başlamıştı. Savaş lordları kararı vermişti; ABD askerleri Irak''a girecekti. Ancak öncesinde kurmaca bir bilgilendirme toplantısına ihtiyaç vardı. 6 Mayıs''taki bu tiyatral imaj çalışması, sonraları Amerikan basın tarihinin utanç günü olarak tarihe geçecekti. Bush, onlarca basın mensubunun önünde arka arkaya yalanlarını sıralamış, bolca 11 Eylül-El Kaide soslu argümanla; kahraman ABD askerlerinin demokrasi savaşına meşruiyet zemini oluşturmaya çalışmıştı. Esas yüz kızartıcı bölüm ise sona saklanmıştı.

Soru-cevap kısmında bir gariplik vardı. Ülke resmen savaşa giriyordu, ancak gazetecilerden adamakıllı bir tane soru gelmiyordu. Oyun kısa sürede anlaşılmıştı; Bush eline tutuşturulan isim listesinden kendisine "çanak soru" hazırlamış olanları anons ediyor, onlarca tecrübeli Beyaz Saray muhabiri de bir yandan Başkan''dan söz almak için yarışıyormuş pozları yapıyordu. Tiyatro, Bush''un klasikleşen potlarından birisiyle ortaya çıktı. Bir gazeteciye hiç beklemediği anda söz veren Bush, karşısındaki kişinin şaşkınlığını görünce; "bana verilen kağıtta soru soracağın yazıyor" diyerek baklayı ağzından çıkardı. Ardından esprilerle olayı kotarmaya çalıştı. Gazeteciler de rezilliği kapatmak için başkanlarına kahkahalarla eşlik ettiler. (Merak edenler için; http://youtu.be/EP3gYH9TYxU)

Amerika''da savaş kampanyasının seviyesi yerlerde sürünürken; Türkiye''de de durum farklı değildi. Böylesine önemli bir meselede çığırtkanlığı yapmak; tabii ki bolca Amerikalı üst düzey isimle "özel" dostluğu bulunan Cengiz Çandar''a nasip olacaktı. Kendi yazılarından anladığımız; eski devrimci gerillanın Pentagon''a ve Amerikan askeri üssünün kalbine girebilecek kadar geniş bir çevresi vardı.

ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz de dost listesindeki isimlerden biriydi. Savaş tamtamları çalmaya başladığında; yüzbinlerce insanın öldüğü savaş ile ilgili arkadaşına sorduğu ilk soru oldukça "cool"du: "Kokteyl ne zaman başlayacak?".

Aradan kısa bir zaman geçti. Amerikan askerleri Irak''a girdi, meşhur Saddam heykeli yıkma sahneleri perdelendi ve ülke "özgürleştirildi". Kokteyl bizim gerillayı öyle heyecanlandırmış olacak ki, cezbe halinde ertesi günkü köşeyazısında şu cümleleri yazdı; "Bugün canım yazı yazmak istemiyor. Bu yazıyı dün kaleme almaktayken içimden geçen duygu buydu. Canım yazı yazmak istemediğine göre canım ne istiyordu? Canım Bağdat"ta olmak istiyordu. Ahh, dün Bağdat"ta olabilseydim. Bizim bu kirli savaşta yerimiz yokmuş! Bu kirli savaş dedikleri, Irak"ta polis rejiminin yıkılması ve Irak halkının zalim diktatörden kurtarılması savaşı idi oysa. Bu savaş, onların savaşı olmadığı için, Irak halkının, başta Bağdat, dünkü zulümden kurtuluş kutlamalarını da yüreklerinde hissedemediler". (1)

Baştan beri duruşu belliydi; Tercüman Gazetesi''ne geçmeden önce yazdığı Yeni Şafak''taki köşesinde, aynı gazetedeki arkadaşlarının "savaşa hayır!" kampanyaları yürütmesine akıl sır erdiremediğini dile getiriyordu. Daha işgal başlamadan bu konudaki düşünceleri oldukça netti; ideolojik tercihlerden yola çıkan ve ''savaşa hayır'' söyleminden türeyen ''milyonlarca Müslümanın üzerine bombalar yağdırılacak'', ''masum Irak halkı katledilecek'' türünden demagojilerin ona göre beş paralık değeri yoktu. (2)

İşler beklediği gibi gitmeyince ve tezkere Meclis''te reddedilince ilk yaptığı iş; dostu Wolfowitz''i aramak olmuştu. Beş para etmez demagojiye bir ders verilmesi gerekiyordu. Çözüm hemencecik bulundu. Bush''a 6 Mart Beyaz Saray toplantısında yöneltilen sorulara benzer kıvamda bir söyleşi hazırlandı ve rahmetli Birand ile üçlü bir program yapıldı. Ertesi gün Posta gazetesinin manşeti "coni affetmiyor" olarak çıktı. ABD Savunma Bakan Yardımcısı gereken mesajı vermişti. Türkiye kendisinden beklenen liderliği göstermemişti ve hatasını kabul etmeliydi. Wolfowitz Türkiye''ye bir zamanlar hayrandı, ancak hükümet Irak''ın eli kanlı diktatörüyle anlaşma yoluna girmişti. Ayrıca İran ve Suriye politikalarındaki gelişmeler rahatsız ediciydi. Bu konuda Türk Dışişlerinin politikası ABD ile tam bir uyum içerisinde olmalıydı. (3) Söyleşi dizisi Dışişlerinin en etkili ismi Grossman, Perle ve Holbrooke ile devam etti. Tahmin edileceği üzere içerik sürekli Türkiye''ye uyarı şeklindeydi.

Aradan yıllar geçti. Irak işgali; bölge halkına kan ve gözyaşından başka hiç bir şey getirmedi. Saddam''ın yıkılan heykeli, Ebu Gureyb''te her gün tecavüze uğrayan ve öldürülmek için dışarıdaki insanlara yalvaran Iraklı kadınları asla unutturmadı.

Ancak Cengiz Çandar''ın düşüncelerinde milim değişme olmadı.

Yayınladığı kitabında Irak işgali hakkındaki bütün düşüncelerini özetledi. Ona göre kitle imha silahlarının bulunmamış olması çok da önemli değildi. Bu mesele ABD''nin ufak bir teknik-hukuki sorunuydu. (4) Meşru bir sebep gerekli olmadığı gibi BM güvenlik konseyinin bu yönde bir kararının olmaması yahut hukuki bir gerekçe bulunmaması da kendisini ilgilendirmemekteydi. (5) Zira, Irak işgali insani ve ahlaki anlamda savunulması gereken bir savaştı. (6) Savaş sonrasında yöneltilen "Saddam dönemi bundan daha mı kötüydü?" sorusu ise savaşta milyonlarca insanın öldüğüne dair koca bir yalandan dolayı piyasaya sürülüyordu. (7) Oysa, sevgili entelektüelimize göre Irak''ta ölen insan sayısı sadece 100 bin-112 bin arasındaydı. (8)

Memnuniyetsiz aydın, bu kadar ahlaki bir savaştan yıllar sonra, IŞİD canavarının hortlayacağını ve bu kadar şehri ele geçireceğini nereden bilecekti? Belli ki o da aşık olduğu Amerikan diplomasisi gibi bazı şeyleri yanlış hesap etmişti. ABD bir zamanlar Saddam''a karşı milleti kışkırtmış, işler kızıştığında ise hiç oralı olmamış; Şiileri ve Kürtleri kendi kaderleriyle başbaşa bırakmıştı. Baas diktatörü de 1980''lerde bizatihi ABD''den aldığı helikopter ve uçaklarla katliam üstüne katliam yapmıştı.

Şimdilerde de aslında değişen hiçbir şey yok. Aynı ABD bugünlerde, yıllarca kadınlarına tecavüz ettiği, sivillerine işkenceler yaptığı ve Maliki''nin mezhepçi siyasetine göz yumduğu Irak''ta; kendi yarattığı kaostan ancak İran ile yakınlaşarak ve bölgeye 300 askeri danışman göndererek kurtulacağını sanıyor. Olan yine aradaki gariban halka oluyor.

Bölgedeki bütün kötülüklerin anası olan 2003 işgalini; oldukça elzem ve hakkaniyetli bulan yazar ise; ortaya çıkan durumda hiçbir hatası bulunmayan Türkiye dış politikasını her gün köşesinden suçlamaya devam ederken hiç sıkılıp utanmıyor. Yazdıklarını hatırlayıp yüzü kızarmıyor. Yapmaya çalıştığı şey açık; hem Suriye''de hem de Irak''ta ABD''nin ortaya çıkardığı bütün maliyeti ve ortaya çıkan başarısızlık tablosunu genelde hükümete, özelde Ahmet Davutoğlu''nun omzuna yüklemek.

Insan ister istemez merak ediyor; peki bunca hırs neden?

Belki de; Paul''un dostu olmak tam da bunu gerektirir de ondan.

(1) 10 Nisan 2003, Tercüman

(2) 27 Aralık 2002, Yeni Şafak

(3) 6 Mayıs 2003, CNN Türk Manşet Programı

(4) Mezopotamya Ekspresi, s.341

(5) Mezopotamya Ekspresi, s.343

(6) Mezopotamya Ekspresi, s.357

(7) Mezopotamya Ekspresi, s.365

(8) Mezopotamya Ekspresi, s.367

10 years ago
Sen Sus Arşivin Konuşsun (2): Irak İşgali ve Cengiz Çandar
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’