|
Yazarlara Boykot Listesine Dair...

Bir süredir, çoğunluğunu İslami camia yazarlarının oluşturduğu bir boykot listesi sosyal medyada dolaşımda. Afiş şeklindeki görselin alt tarafına yerleştirilen metinde; "Suriye iç savaşında mezhep taassubu ve politik hırslarından dolayı tavır almayan yahut alamayan insanların, Gazze meselesinde ortaya koydukları hassasiyetin sahte olduğu" iddia ediliyor ve insanlara mezkur yazarların eserlerini paylaşmama-okumama üzerinden inisiyatif almaları noktasında çağrı yapılıyor.

Listenin yayılmasından sonra ortaya çıkan tepkiler oldukça farklı. Destekleyenler, karşı çıkanlar, ortada duranlar, kalp kırmaktan korkanlar..

Öncelikle yazarlara boykot çağrısının, kişilere değil eserlere yönelik olması hasebiyle "yanlış" bir dile sahip olduğu eleştirisi yapılabilir. Sevdiğimiz isimlerin listede olmasından dolayı korumacı bir refleks göstermek anlaşılabilir ve oldukça insani gerekçelerle mazur görülebilir. Yıldız Ramazanoğlu, Cihan Aktaş, Mustafa İslamoğlu gibi isimlerin Hüsnü Mahalli, Kenan Çamurcu gibi nereye bağlı olduğu belli olmayan tiplerle aynı listede yan yana olmasına karşı; "eşitlemenin adaletsizliği ve kabalığı" minvalli bir sitem de geliştirilebilir.

Ancak listenin özellikle mütedeyyin camiadaki özeleştiri mekanizmalarını harekete geçirme noktasında önemli bir tartışmayı başlattığı muhakkak. Kampanyayı başlatan isimlerden birkaç tanesiyle bundan yaklaşık bir sene önce, yazarı olduğum Sancaktar dergisinin El Kaide''ye yönelik eleştirileri sonrasında başlayan tartışmalarda karşı karşıya gelmiştik. Özellikle Hakan Albayrak abiye karşı twitter üzerinden yapılan hakaretleri, onur kırıcı sözleri unutabilmem mümkün değil. Kendileriyle siyasal duruş anlamında taban tabana zıt düşündüğüm onlarca konu mevcut.

Yine de Suriye iç savaşı gibi hayati bir meseleden dolayı ortaya konulan argümanlar incelenmeye değer. (
)

Boykot çağrısı yapanlar özetle;

Listedeki entelektüellerin imza attıkları "Suriye''de Üçüncü Yol Mümkün!" bildirisine oldukça tepkililer. Özellikle, metinde geçen "henüz kim tarafından gerçekleştirildiği bile kesin olarak ortaya çıkarılamamış olan kimyasal silah kullanılması gerekçe gösterilerek…" cümlesini objektiflik müsameresi olarak görüyorlar. ABD emperyalizmi ile Rusya ve İran''ın vahşete su taşıyan politikalarını aynı derecede lanetliyorlar. Ve bildiriye imza atan isimlerin, ortaya çıkan onca katliamdan sonra hala bölgedeki bütün tarafların masaya oturarak barış çalışması yapması gerektiğine dair düşüncelerine şiddetle karşı çıkıyorlar.

Hazırladıkları arşiv çalışması ilginç.

Cihan Aktaş''ın "İsrail karşıtlığından arındırılıyor bölge. Suriye meselesini bir de buradan okumak gerek" twiti, Ayhan Bilgen''in Gezi Parkı olayları esnasında yaptığı "Taksim''in Suriye''den ne farkı var?" paylaşımı, Mustafa İslamoğlu''nun içinde "Türkiye İran"a diyecek ki senin bölgede ki nufuzunu kabul ediyoruz. Senin Suriye üstündeki nüfuzunu kabul ediyoruz. Tamam Suriye senindir" cümlelerinin geçtiği konuşması, İsmet Özel''in "insanlar Beşşar Esed yok halkını öldürüyormuş da falan filan gibi manyakça ifadeleri ciddi ifadeler kabul ettiler" çıkışı, Atasoy Müftüoğlu''nun "Suriye''deki muhalefet emperyal güçler tarafından imal edilmiştir ve bunlar hala ABD, İngiliz, Kanada ve Türk yöneticiler tarafınfan yetiştirilmeye devam etmektedir" analizi ilk göze çarpan hatırlatmalardan..

Uzunca bir süre düşündükten sonra benim vardığım sonuç ise şu; adalet denen kutsal şey; sadece sevmediklerimize değil, sevdiklerimize karşı da kaybetmememiz gereken bir haslet. "Listede bulunmasından rahatsız olduğumuz isimler, Suriye meselesinde hala aynı kıvamda mı düşünüyorlar?" sorusu oldukça muhim. Zira, bizim kırılan kalplerimizin onarılması kolay. Esas mesele; ahiret gününde eşleri gözleri önünde katledilen, çocuklarına tecavüz edilen insanların yüzlerine bakabilecek bir duruş geliştirmek.

Bir diğer mesele, boykot listesine karşı geliştirilen "faşizm" ve "din tüccarı tekfirciler" etiketleri. Üzgünüm. Bahsi geçen isimlerin eserlerini görmezden gelme ve okunmamasını teşvik etmenin bu tavırlarla eşitlenecek hiçbir yanı yok. İnsanlar günümüz iletişim dünyasında -hakaret ve onur kırıcı ifadelere başvurmadan- istedikleri herhangi bir meselede eleştiri hakkına sahipler. Hoşumuza gitse de gitmese de durum bu.

Nihal Bengisu Karaca, Hilal Kaplan gibi isimlere her gün sosyal medyadan ahlaksızca küfürler yağdıran paralel yapı yazarlarına ses çıkarmayan bizim camia erkeklerinin, kendilerine daha yakın isimlere karşı takındıkları hassas tavır ise can sıkıcı bir başka durum.

Yakın olduğumuz insanların bu zamana kadar biriktirdiği ilişkiler; bizleri " hassas dengeler" için susmamızı öğütleyen pozisyonlara itiyorsa "mü''minler birbirlerini temizleyen iki el gibidir" öğretisini ıskalamış olmuyor muyuz? Günlerdir bu soruyu ilk başta kendime soruyorum.. Ve boykot listesinde ismi geçen "dokunulmaz" abilerin, ablaların en azından savaşın tarafı olan masumların gönlünü almak adına bu suçlamalara karşı ciddi cevaplar vermelerini bekliyorum.

Biz hak etmesek de, onbinlerce çocuk bunu hak ediyor.

10 yıl önce
Yazarlara Boykot Listesine Dair...
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset