|
Asker ve MGK

AB ile ilişkilerde, askerin siyaset üzerindeki etkisinin azaltılması istenir ve bu etkinin somutlaştığı en belirgin alanlardan biri olan MGK statüsünde bu yönde değişiklik yapılması şart koşulurken, askeri çevrelerin MGK''nın statüsünde ancak sınırlı ölçüde bir değişikliğe razı olduğu biliniyor. Asker neye razı, neye değil? 1. MGK''nın üye sisteminde sivil ağırlığın sayısal olarak artmasına razı. 2. MGK''nın zaten istişari bir organ olduğunu ifade ederek bir bakıma MGK''nın profilini düşürüyor ve bunun, "Türkiye''nin özel şartları" gerekçesini de katarak AB''ye böyle pazarlanmasını öngörüyor. 3. Asker, derin fonksiyonel statüsü bulunan MGK Genel Sekreterliği''nin sivilleşmesine razı değil.

Bu yazıda askerin siyasete bakışını biraz yakından anlamaya çalışacağız. Bu konuda üç ihtimal üzerinde durulabileceğini düşünüyorum.

1. Sivillere mutlak itimad olmakla birlikte, özellikle ülkenin güvenliği ile ilgili konularda istişari bilgilere ihtiyaç duyabilecekleri, bu yüzden de askerlerle sivil yöneticiler-siyasetçiler arasında sıkı bir işbirliği bulunması gerektiği... Bu noktada asker, görüşlerini açıklamakla beraber, kararı sivil iradeye bırakır. Sivillerle bir iktidar hesaplaşması yoktur. Siyaset yapana bünyesinde yer vermez. Silahı bir emanet gibi değerlendirir, ondan ülke yönetimine ilişkin yaptırımlar üretmeyi aklına getirmez. Bu çerçevede TSK, hem tartışmaların dışında kalıp hem de ufuk açıcı hizmetler verebilir. Batı''da MGK türü kurumların sistem içindeki yeri bu çerçevededir ve faydalıdır.

2. Asker, sistem üzerinde genel denetleme hakkı bulunduğunu düşünebilir. Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu 35''inci maddesinde yer alan ve askeri müdahalelerin meşruiyet gerekçesi olarak kullanılan "Cumhuriyeti Koruma Kollama Görevi"ni, böyle bir genel kontrol görevi olarak değerlendiriyor olabilir. Bu durumda MGK da, böyle bir misyonun kurumsal icra aracı olarak düşünülmüş olabilir. Bu, hiç kuşkusuz ayrıcalıklı ve siyaset üstü, siyasetçiyi de güden - denetleyen bir konumdur.

3. Ve asker siyasetçiden kuşku duyup, o kuşkular üzerine bir sistem değerlendirmesi yapıyor olabilir. Kuşku da farklı derecelerde ortaya çıkabilir. Mesela, "Siviller milli davaları bilmezler" yaklaşımı, kuşkunun en hafif boyutudur. Bir başka boyutta, "Siviller arkalarında bir denetleyici olmazsa milli hakları koruyamazlar" tarzında bir kuşku da duyulabilir. Daha ilerdeki kuşku ise "Siviller satılabilir, ihanet edebilir, halk dalkavukluğu yapabilir" şeklinde devreye girebilir. Eğer böyle bir kuşku varid ise, vatanın güvenliğini varlık şartı olarak gören bir kurumun, özel bir hassasiyetle hareket etmesi, bunun kurumsal yapılanması üzerinde olağanüstü titizlik göstermesi kaçınılmazdır.

Türkiye''de asker-siyaset ilişkisinde bu üç ihtimalden hangisi daha baskındır?

Eğer son ikisi ise, ve MGK böyle bir kuşkunun sisteme yansımasının ürünü ise, Türkiye''de askeri vesayetsiz siyaseti düşünmek mümkün olmayacaktır.

Peki böyle midir?

Şüphesiz askerin son zamanlarda yaptığı "MGK istişari bir organdır" yaklaşımlarını önemsemek durumundayız. Ama ülke insanını, başka endişeleri de saklı tutma zorunda bırakan vakıalar yok değildir.

Mesela dün emekli General Sedat İlhan imzalı bir yazı yayınlandı, bir gazetede. O yazıda, AB ile ilişkilerde ülke güvenliğinin nasıl etkileneceğine dair gerçekten uyarıcı değerlendirmeler mevcuttu. Ama "bir generalin Türkiye okuması" diye nitelenebilecek, "kendi durumumuz" notuyla sunulan şöyle bir paragraf da vardı o yazıda:

"Bugün ülkemizin insanları maalesef yaklaşık yüzde 65''i Atatürk ilkelerini benimseyen, fakat hareketsiz ve işlevsiz, yüzde 35''i de örgütlü ve saldırgan; bir bölünmeyle karşı karşıyadır. Esas istikrarsızlık budur. Ayrıca halkımızın isteklerinin Yasama, Yürütme ve Yargıya gerektiği şekilde yansımadığı, parti lider ve çevrelerinin egemen olduğu oligarşik bir politik yapının içinde bulunmakta. Kısacası demokratik yapı geliştirilememiş. Politikacıların büyük bir kesimi de Bağımsızlık ve Egemenlik konularında duyarlı davranmamakta. Bu durumda görevi bağımsızlık ve ülke bütünlüğüne sahip çıkmak olan MGK-Milli Güvenlik Kurulu demokrasiye ulaşmanın garantisi olarak görülmektedir. Nasıl ki Kürt kökenli vatandaşlarımız bu vatanın ayrılmaz bir parçası iseler, MGK da bu bütünlüğün garantisidir. Türk politik yapısı bugünkü anti demokratik oligarşik yapısından kurtulup demokrasiye ulaştığında, MGK da orada, tam demokrasilerde olduğu gibi demokratik yerini alacaktır." (Yeni Binyıl, 26 haziran 2000, s. 18)

Sayın orgeneralin düşünceleri, bugün görevde bulunan askerlerimizce ne kadar paylaşılır, bilemem, ama bu ifadelerin, asker dışında her kesime karşı kuşku ifade ettiği açıktır. Başlıbaşına halkın yapısını "istikrarsızlık" olarak gören bir yaklaşım bu. Yasamayı, yargıyı ve yürütmeyi de güvensiz alana koyun... Politika zaten oligarşik yapıda. "Türk politik yapısının anti demokratik oligarşik yapısından kurtulması"ndan söz ediyor sayın general... Bunun için mutlaka halkın yeniden dizaynı gerekiyor, olmalı. Bunun için de MGK... Namı diğer 28 Şubat projesi... "Tam demokrasiye kadar MGK" ifadesi de sayın generale ait. Acaba MGK mı demokrasiyi getirecek, yoksa MGK gidince mi demokrasi gelecek?

Asker-siyaset ilişkisi değerlendirilirken, bu çetrefilli sorunun ve daha önemlisi askerdeki bu psikolojik zeminin tahlili kaçınılmaz görünüyor.

24 yıl önce
Asker ve MGK
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi