|
Büyüme beklenildiği gibi
Büyüme bir önceki yıla göre Reel Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'daki (GSYH) artış demektir. TÜİK’in hesapladığı zincirlenmiş hacim endeksindeki
GSYH artışı
(zincirlenmiş hacim endeksleriyle GSYH, enflasyon etkisinin arındırılmasıyla yapılan hesaplamadır)
büyüme hızı
olarak alınmaktadır.


Hafta başında ikinci çeyrek büyüme rakamları açıklandı. 2018’in son çeyreğinde başlayan
negatif büyüme 3. çeyrekte
de devam etti.
Bir önceki yıla göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak 2019’un
ikinci çeyreğinde GSYH’nın yüzde 1,5 azaldığın
ı, takvim ve mevsim etkilerinden arındırılmış bir önceki aya göre ise yüzde 1.2 arttığını görmekteyiz.
Burada 2018’in son çeyreğinde başlayan negatif büyümenin (küçülmenin) gittikçe azaldığını ve artık
2019’un
üçüncü çeyreğinde bir dengelemenin olacağını, yani negatif büyümenin sona ereceğini,
dördüncü çeyrekte ise pozitif büyüme
gerçekleşeceğini (olağan dışı gelişme olmazsa) söyleyebiliriz.

**

Bilindiği gibi GSYH (milli gelir) harcama, gelir ve üretim yöntemleriyle hesaplanmakta ve 3 ayrı sonuç birbirine eşitlenmektedir.

Burada
devlet harcamalarının
büyüme üzerinde
pozitif
etkisi olduğu
tüketim harcamalarındaki daralmanın
nispeten yavaşladığı (- yüzde 1.1), ilk çeyrekte önemli düzeyde azalan (- yüzde 12.4) yatırım harcamalarındaki kan kaybının ikinci çeyrekte de artarak devam ettiği (- yüzde 22.8) görülmektedir.
Ulaştırma, konaklama, yiyecek ve ticaret sektörlerinin toplamından oluşan
hizmetlerdeki daralma ise sıfıra yakın
(- yüzde 0.3) tahmin edilmiş.
Yine,
büyümeyi destekleyen
en önemli kalemin
ihracat artışı
(yüzde 8.1) olduğunu (kur artışı sadece ihracatı pozitif etkilemiş) belirtebiliriz. Yani ihracatın bir süredir büyümeye verdiği yüksek desteğin devam ettiğini görmekteyiz.
Üretim tarafında ise
tarım sektörü
GSYH’yı
pozitif olarak etkilemiş
(yüzde 3.4).
Sanayi üretiminde
(- yüzde 2.7, azalma hızı düşmüş) ve
inşaat sektöründeki
yüksek
gerileme
(- yüzde 12.7) devam ediyor.

**

Ekonomide birçok değişken birbirlerini ters yönde (araç ve amaç çatışması) etkileyebilmektedir. Bütün
değişkenlerde pozitif gerçekleşme hiç kolay değil
ve bu nedenle
ekonomi yönetiminin
bazı bilim adamlarınca
sanatsal yetenek
gerektirdiği belirtilmiştir.
Yani, ekonomiye etkin şekilde nüfuz edebilmek; hem
ekonomik ilişkileri
(teorik çerçevede parametreler arasındaki etkileşimi) çok iyi bilmeyi, hem de gerçekçi veri tabanı yardımıyla ekonomiyi yönlendirebilecek
araç seçimini
doğru yapabilmeyi gerektirmektedir.
O nedenle de
ekonomi yönetimi bir sanattır
ve başarılı olma tecrübeyi, bilgiyi, yeteneği, basireti, yani
liyakati gerektirir
.

**

Şunu demek istiyoruz:

Bir taraftan
enflasyonu
aşağı çekmek için
talebi kısıcı
-tüketimi azaltıcı kararlar alırsınız.
Diğer taraftan talebin kısılması, yani
tüketimin
büyük ölçüde
azalması sizi üzer
. Çünkü bu daraltıcı politika ekonomik
büyümeyi olumsuz etkiler
(bugün tam da yaşadığımız bu paradokstur).
Talebi kısmak için
faizleri yükseltirsiniz
ama diğer taraftan kredi maliyetleri arttığı için yatırımlar düşer ve ekonomik
büyüme olumsuz etkilenir
.
Ekonomik büyümenin düşmesi ülkenin refahının azalması, işsizliğin yaygınlaşması, kişi başına gelirin azalması, satın alma gücünün (talebin) azalması, mal ve hizmet satışlarının düşmesi (atıl kapasite), beklentilerin olumsuza dönmesi ve
daralma süreci-kısır döngüsü
demek.
Yani bir taraftan enflasyonu indireceksiniz ama bunu yaparken büyüme dinamiklerini olumsuz etkilemeyeceksiniz. Tam da
ekonomi yönetiminde sanat icra etme alanı
burası.

**

Aslında açıklanan
veriler ekonomideki daralmanın
(üçüncü çeyrek dönem arka arkaya daralma olduğu için resesyon olarak da kabul edilebilir)
sonuna gelindiğini
, derinleşme-depresyon-kriz yerine tekrar
büyüme trendine geçileceğini
açık bir şekilde göstermektedir.
İSO’nun açıkladığı temmuz ihracat iklimi ve imalat PMI endeksi artışı, tüketici güven endeksindeki gelişme, imalat sanayi yatırımlarındaki gerilemenin azalması ve ihracat artışları gelecekte pozitif bir
ekonomik büyümeye geçişin ipuçlarını
vermektedir.
Büyümenin en temel belirleyeni yatırımlardır. Yatırımlar faizlerle ve beklentilerle doğrudan ilişkilidir. Aynı şekilde tüketim harcamaları da yatırımları uyaran çok önemli bir unsurdur.
Faizlerdeki düşüş
devam ederse
yatırımlardaki azalmayı pozitife çevirebilecek
bir etki yapabilir. Yani, yüksek faizler ekonomik büyümeyi (dışlama etkisi-crowding out) negatif etkilediği gibi,
Merkez Bankası’nın
düşük büyüme baskısıyla faiz politikasını gevşetmesine
neden olabilir.

**

Sonuç olarak, ikinci çeyrek büyüme verileri Türkiye ekonomisinin
tekrar büyüme sürecine gireceği son çeyrek
olarak yorumlanmalıdır.
2018 yılının ağustos ve eylül aylarında yaşanan
kur şokları
Türkiye ekonomisinin bir yıla yakın süredir yaşadığı
ekonomik sıkıntıların temel nedenidir
.
Burada ekonomi yönetiminin
iki şey
yapması gerekiyor. Birincisi,
kurlara olan yüksek duyarlılığın
yapısal önlemlerle (dövize-ithalata olan bağımlılığı azaltıcı, rekabetçi ihracat ürünlerine geçişi sağlayacak sanayi-teknoloji hamlesi)
azaltılması
.
Diğeri ise kurları ve enflasyonu kontrol etme amaçlı
yüksek faiz politikalarından vazgeçilmesi
.
İşin aslı
Türkiye gibi
kırılgan, oynak, kıvrak piyasa zeminine sahip
ülke ekonomilerinde sanat icra etmek gerek.
#GSYH
#TÜİK
#Tarım
#Sanayi
#İSO
#Faiz
5 yıl önce
Büyüme beklenildiği gibi
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…