|
“Gardırop Müslümanlığı” mı dediniz?

Gündem eski günlere göre daha düşük yoğunluklu bir şiddet içerse de sanat, estetik, medeniyet bağlamında İslam, Müslümanlık, muhafazakarlık, hatta İslamcılık konularında iddialı sözlerden geçilmiyor. Muhafazakar sanat olup olamayacağı yönünde Çankaya''dan başlatılan tuhaf tartışma, bu kez medeniyet düzleminde sürdürülecek gibi.

Her ne kadar konu medeniyet düzlemine taşınıyor gibi görünse de memleketin genel entelektüel kapasitesinden bağımsız değil. Hilmi Yavuz, Taraf gazetesinde verdiği mülakatta gündemdeki sanat, estetik tartışmalarını medeniyet çerçevesinde ele alarak üst bir dil kurmaya çalıştığı intibaını vermiş.

İslam''ın içinden bir dille Müslümanların medeniyet, modernizm, sanat, estetik karşısındaki konumlarına dair eleştirel bir bakışla değerlendirmelerde bulunuyor. Doğrusu felsefeyle de uğraşmış bir kültür adamı olarak Yavuz''un çizdiği kavramsal çerçeve tutarlılık yönünden hayli tartışmalı.

Medeniyet perspektifiyle İslam tarihini ve bugünkü Müslümanları eleştirirken kültürle medeniyeti karıştıran bir kavramsallaştırma yapıyor. Özetle, “Müslümanlar İslam''ı kılık kıyafetten ibaret gördüler; İslam bir estetik medeniyeti kurduğu halde İslam''ı sadece şeriattan ibaret sandılar; gardırop Kemalizmine benzer biçimde Müslümanlar da başörtüsü örneğinde olduğu gibi şekle takılıp kaldıkları için Kemalist oldular” diyor.

Tezini temellendirdiği medeniyet tanımından başlayacak olursak, bir kere medeniyeti kültürel bir olgu olarak ele alarak salt estetik boyuta indirgiyor diyebiliriz. Tanımladığı medeniyete olsa olsa kültür denebilirdi. Oysa bir dünya görüşünün, değerler sisteminin hayatın tüm alanlarında (sanat, estetik, kültür, bilim, ahlak, siyaset, toplum) tezahürü olarak okunduğunda İslam''ın değer yargılarından, ilkelerinden bağımsız bir İslam medeniyeti tahayyül edilemez. Bu çerçevede İslam''ın temel öğretisi anlamında inançtan bağımsız bir (estetik) medenieyet/in/den bahsetmek ne kadar mümkündür.

“Bugüne kadar İslam bir şeriat meselesi olarak algılandı ve bir medeniyet olduğu göz ardı edildi” derken medeniyetin hangi değerler sistemi üzerinde yükselebileceği sorusunu boşlukta bırakıyor. Bir değerler sistemi üzerine yükselmeyen, sadece estetikten ibaret, nötr bir medeniyet söz konusu olup olmayacağı sorusu gündeme gelmiyor bu durumda. Bu noktada durmak gerekir; İslam medeniyetinin yükseldiği temel, onu ayakta tutan omurga yani öğreti, Yavuz''un tabiri ile akide ile medeniyet arasında bir kopukluk yaşandığını göz ardı etmektir. Batılılaşma maceramız bu anlamada medeniyeti oluşturan temel değerlerle, onları hayata taşıyacak yapıların çökertilmesi hikayesidir.

Gündelik hayatta akidesine, ilkelerine uygun biçimde yaşama imkanı daraltılan bir Müslüman''ın değerlerinden bağımsız bir estetik medeniyetinden çok varoluşsal önceliklerini gözetmesi beklenir. Müslümanların önünde, kendi kaynakları ile, medeniyet birikimi ile, her türlü sanat estetik, düşünce, hikmet kaynaklarıyla ve en önemlisi zihniyetini oluşturan kodlarla irtibatını kesen proje karşısında bir direniş sergilemekten başka seçenek bırakılmış mıdır? Oysa tarihi tecrübesi, kaynakları, referans sistemi ile İslam medeniyeti her şeyiyle diri ama ölü hale getirilen bir Müslüman kitle ortaya çıkarılmak istendi ve bunda da beli oranda başarılı olundu.

Kamusal alan tanımına sığınan ortodoks modernliğin toplum mühendisliğine dönüşen uygulamaları henüz çözülmemişken, inancına uygun giyinerek eğitim hakkı bile olamayan Müslümanlara yönelik uygulamalar hala devam ederken “gardırop Kemalizmi”ne benzetilmesi en hafif tabirle insafsızlıktır!

Modern sanatın ne olduğu, estetiğin sınırlarının nerde başladığı, sanatta ahlak ve ilkelerin ne kadar belirleyici olduğu tartışmaları bu yazının çerçevesini aşar. Ancak Batıda sanatın adeta seküler bir kutsallık anlamı yüklenerek dokunulmazlık kazanması modern zamanlara özgüdür. Dinin yerine ikame edilen bir kutsallık… Bir Müslüman olarak her türlü değerden azade bir estetik ve sanat anlayışının dikte edilmesi tam da eleştirdikleri muhafazakar tutumun kendisidir.

Sanatı İslam adına değerden bağımsızlaştırarak bir estetik medeniyeti öneren Yavuz; bale, tiyatro gibi toplumsal referansları olmayan sanatların devlet eliyle desteklenmesini önerebiliyor. Sorunu politik tiyatro tartışmalarıyla karıştırmayalım. Tiyatro, bale ile gelen dünya görüşünün bu toplumdaki karşılığının, değerleri açısından yerinin ne olduğunu en iyi Hilmi Yavuz''un fark etmesi gerekir. Modernliği temel referans çerçevesi kabul ederek bir tür toplum mühendisliği değil mi önerilen?

Müslümanlar kendi değerlerine takılmayacak, onları aşacaklar ancak o zaman estetik medeniyete ulaşacaklar, ama bu medeniyetin yolu da modern sanatın ve onu besleyen dünya görüşünün benimsetilmesinden geçecek! Müslümanların da kendi medeniyet birikimleriyle temasa geçmelerini sağlayacak her türlü imkanın da önünü kesilecek.

Hayatını, giyim kuşamını inancına göre düzenlemede talepkar olanları Kemalistlikle suçlarken Kemalizmin toplumu çağdaşlaştırma adına Anadolu köylüsüne senfonik müzik dinlettirme mantığına sahip çıkmak hiç de estetik durmuyor.

12 yıl önce
“Gardırop Müslümanlığı” mı dediniz?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset