|
İki dünyanın ritmleri
1984, PEŞAVER

Bu şehir beni her gün biraz daha şaşırtıyor. Kalabalığı, renkleri, sesleri, toza toprağa karışan gürültüleriyle her geçen gün biraz daha çekici geliyor bana. Her an her yerde karşınıza çıkabilecek üç tekerlekli rakşaların vızıltısı, soldan işleyen trafiğin yoğunluğu, telaşesi arasında insanların o yavaş, belki sakin tavırlarını bir yere oturtamıyorsunuz.

Her köşe başında satılan, cadde kenarlarındaki arklardan akan sularda yıkanmış şekerkamışlarının, kararmış tavalarda kızartılan, sineklerin inip kalktığı yiyeceklerin kokusu bu şehrin havasını tamamlıyor. Ama hiçbir şey bu şehrin insanlarından çarşılarına kadar her yere sinen o baharat kokusunu bastıramaz.

Gündüzleri, şehrin kalabalığının insansı uğultusundan yükselen gürültüsü, insanların yavaş ritmine uygun hareketliliği hiç bitmeyecek, dinmeyecek gibi duruyorsa da, geceleri de o denli tenhalığa terkediyor, hatta ürküntü verecek kadar sessizliğe bürünüyor.

Çarşı içinde her gün geçtiğimiz o köşe başında oturan yaşlı adam. Yeşil cüppemsi bir giysisinin içinde hep yere bakar duruşunu, yanında kıvrılmış duran köpeği tamamlıyor. Zamanla bu adamın sandığım gibi dilenci olmadığını anlayacağım. Hep aynı köşede oturur vaziyette ve hiç konuşmuyor... Büründüğü o derin sessizliğini farketmem için birkaç kere geçmiş olmam gerekecek önünden. Bazan karşısında diz çökmüş çoğunlukla iyi giyinmiş birkaç kişinin aynı şekilde sükût makamında belli bir süre durduklarını farkediyorum. Ama hiç konuşmaya şahit olmayacağım. Tezgahların henüz olmadığı, satışların yerde oturarak yapıldığı, kasaplardaki etlerin bile yerde kesilip satıldığı dükkanlardan oluşan çarşıda, kimsenin bu yaşlı adamı ve sessiz misafirlerini yadırgadığını gösteren bir işaretle karşılaşmıyorum. Sadece ara sıra esnafın getirip önüne koyduğu çaydan başka pek bir iletişim görünmüyor aralarında. Sonradan bu yaşlı adamın yirmi yıla yakın süreden beri hep aynı köşede ve hiç konuşmadan oturmakta olduğunu öğreniyorum. Karşısına geçip bir lahza oturan müridleri içlerinden geçenleri bildiğini söylüyorlarmış. Ama bunca süredir ağzından bir tek dünya kelamının çıkmadığı iddia edilen bu mistik ihtiyarın, içlerinden geçeni okuduğunu nasıl anladıklarını çözebilmiş de değilim.

Muson yağmurlarının başlamaya hazırlandığı ekim ayının o serin akşam üstü alacakaranlığında gördüğüm manzarayı hiç unutmayacağım. Aslında her şey bir iki saniyeden fazla sürmedi benim için. Minibüsten iner inmez bir ateşin etrafında halka şeklinde toplanan kalabalık ilkin fazla dikkatimi çekmedi. Akşam serinliğinde dolmuş şoförlerinin, seyyar satıcıların ısınmak için yaktığı ateş olmalı diye düşünüyorum.

Tam yanlarından geçerken görmediğim ama hissettiğim sahneye dönüp bakmakla bakmamak arasında tereddüt ediyorum. Biraz geçmiştik ki, arkama dönüp bakıyorum. Uzun sakallarıyla çırılçıplak bir adam ateşin etrafında dans ediyor. Gördüğüm manzaranın gerçek olup olmadığına karar veremiyor ve gerçek olması "ihtimaline" karşı kafamı hemen çeviriyorum.

1995, LONDRA

Kalabalık arasından bu şehrin kendine özgü gürültüsü ve ritmine yabancı bir ses yoğunluğu bana doğru yaklaşıyor. Oxford Streetin kendine özgü uğultusundan hemen ayırededilecek bir ses yaklaşarak geliyor. Çoğunluğunu İngilizler''in oluşturduğu bakımlı kızlı erkekli topluluk ellerinde zilleri ve ilahilerini söyleyerek, kalabalık arasında ilerliyor. Hind mistizmi bu ülkede her zaman ilgi çekmiştir. Başlarını tıraş ettirmiş kız ve erkekler pek de ilgili durmayan kalabılık arasında Soho''ya doğru yol almaya çalışıyor dans ederek.

KASIM 1984, PEŞAVER

Burada her şey sanki kendi doğallığı içinde akıyormuş gibi geliyor. Şaşırtan şeylerin bir kısmı biraz da doğallıklarından mı kaynaklanıyor. Bu doğallık biraz da karmaşaya neden oluyor.

Geceleri ürküntü veren bir sessizliğe bürünüyor bu şehir. Akşam karanlığı çökünce hayat caddelerden, sokaklardan çekiliyor adeta. Ve baharat kokan evlere mahalle aralarına taşınıyor.

Ana caddelerin bile ışıksız olması sessizliği iyice ürküntü veren boyutlara taşıyor benim gibi bir yabancı için. Nedendir bilmiyorum kendimi güven içinde hissediyorum bir yandan da. Şehrin diğer yakasından Bara Gate''e doğru geçmek için iki araba değiştirmemiz ve bir miktar da yürümemiz gerekiyor. Karanlık caddeleri hızla adımlıyoruz.

Kulaklarıma gelen bu zikir sesinin hangi evden yükseldiğini araştırırcasına ışığı sokağa taşan pencerelere bakınıyorum. Ama hayır. Az ileride caddenin başında bir öne bir arkaya doğru zikrin ritmine uygun devinen iki kişinin silüetini farkediyorum.

Yaklaşınca daha iyi anlaşılıyor. Karşılıklı olarak bir birlerinin kollarını dirseklerden tutmuş iki kişi bu kimsesiz cadde ortasında yüksek sesle zikir yapıyor. Adeta kendilerinden geçmiş haldeler. Hızlı bir tempoda yüksek sesle zikrediyorlar. Sanki iki âşık. Karanlık caddeyi döndüğümüz halde arkadan hâlâ zikrin o dalgalanan sesi geliyordu.

25 yıl önce
İki dünyanın ritmleri
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak