|
Londra, tarih: Her an yaşanabilir bir geçmiş

Ders aralarının o hareketli kantin ortamı. Kantinin duvarları her türlü eğilimi yansıtan afişlerle dolu. Kimi piyano resitaline davet ediyor, kimi bir punk partisine. Bu arada gay ve lezbiyen haklarına ilişkin renkli afişler daha bir çığırtkan duruyor. Bunlar öğrenci derneklerinin etkinlikleri.

Bir masa etrafında çoğu değişik uluslardan öğrencilerin oluşturduğu bir grupla konuşuyoruz. Bugün molamız sohbetten çok biraz tartışmalı toplantıya dönüşüyor. Her nasıl olduysa tartışmanın odak noktası haline geldiğimi sonradan farkediyorum. Bir yığın itiraza cevap yetiştirmeye çalıştığımı hatırlıyorum. Hep sessiz duran Iraklı arkadaşın sorusuyla irkiliyorum. Aslında soru sormaktan çok mat etmeye yönelik istihzai bir mesajdı diğerlerine. "Siz dinci misiniz?" İngiltere''de mülteci durumunda olduğunu bildiğim bu arkadaşla daha önce hiç konuşmamıştık. İsmi de alışık olmadığım bir isimdi. Olsa olsa Hıristiyan Arap veya zayıf bir ihtimalle sosyalist eğilimli Müslüman asıllı biridir diye düşünüyordum. Nitekim soru soruş tarzı da kendini ele verir gibiydi. Ben ne demek istediğini anladığımı ima edercesine: "Bu soru doğru sorulmuş bir soru değil. Ya Müslümansınızdır ya da değilsinizdir. Dinci misin ne demek" şeklinde bir cevap veriyorum. Karşılık vermeden susuyor. Müslüman olmayan diğer arkadaşlar aramızda geçen bu konuşmadan fazla bir anlam çıkaramadıkları için konu hemen değişiyor. Daha sonra Kuzey Iraklı bir Kürt olduğunu ögreniyorum. Nedense o günden sonra bana hep uzak duruyor. Belki de bana öyle geliyor. Hemen hemen hic diyalogumuz olmuyor.

Bu mültecilerin çoğunda buna benzer bir kimlik sorunu yaşanıyor. Renklerinden, isimlerinden bile bu topluma ait olmadıkları hemen belli olsa, Batı toplumunda görülen yabancıyı şiddetli biçimde dışlama eğilimine hayatın her safhasında muhatap olsalar da, yine de bunlara benzeme eğilimi ağır basıyor. Aslında benzemekten önce Batılı''nın kendisine izafe ettiği kimliği peşinen reddederek kendini kabullenme eğilimi..

Oysa, yaşayışınız ve hayat felsefenizle ne kadar onlara yaklaşırsanız yaklaşın isminizden, renginizden doğduğunuz toprakların beslediği kültür ortamından dolayı peşinen ayrımcılığa muhatap olmaya mahkum gibisiniz.

Ve dönem sonu... Son ders neredeyse bir partiye dönüşmüş durumda. Japon bayan gecenin yıldızı bana göre. Özel olarak hazırlayıp getirdiği Japon tatlılarının yanısıra demlediği Japon çayını da getirmiş. Üşenmeden hazırladığı bu ilginç ikramlar arasında yeşil Japon çayı hoşuma gidiyor. Parlak yeşil renkte adeta saydam bir çay...

Hemen herkes kendine göre bir ikram yapıyor.

Razan, paketini çıkarıyor. Biraz da övünerek, "Size Rus viskisi getirdim" diyor. Kendi kendime "Irak nere, Rus viskisi nere" diye soruyorum.

Herkese tek tek viski doldurmaya başlıyor. Bana geldiğinde "gözünün içine bakarak bana doldurma" diyorum ve geçiyor.

Partinin bitiminde biraz da hızlı hızlı çıkıyor, Warrent St. Metro İstasyonu''na doğru yürümeye başlıyorum. Londra gecelerine özgü serinlik adeta üşütüyor. Birden arkamdan birinin yaklaştığını hissediyorum. Razan, "Seninle konuşmak istiyorum" diyor. Biraz da şaşırmış biçimde "Tabii neden olmasın" diye karşılık veriyor ve adımlarımı yavaşlatıyorum ister istemez.

Razan doğrudan söze başlıyor: "Biliyormusun, bugünkü kadar kendimi dine yakın hissetmedim hiçbir zaman." Tıpkı aramızda sözle ifade edilmeyen ama tavırlara yansıyan o soğukluğun estiği soru sorduğu günkü gibiydi. Biraz şaşırmış vaziyette, "Hayrola ne oldu?" diye soruyorum. "Hani, sen bana viski koyma dediğin an var ya, o beni çok etkiledi. Hatırlıyor musun bir defasında, sen, ''Ya Müslüman''sın ya değilsin'', demiştin; o günden beri ciddi olarak düşünüyordum. Ama bu an bir dönüm noktası oldu."

Sonra hikayesini anlatmaya başlıyor. Bizim coğrafyamızın insanına özgü bir kimlik bunalımı her yönüyle. "Buraya geldiğimde ne kadar mutluydum. Özgürlük, demokrasi, eşitlik, imkanlar.... uçuyordum adeta. Sosyalizme o kadar inanıyordum ki. Dine hiç değer vermedim hayatım boyunca. Ama toplumun içine girdikçe kendime ve kim olduğuma dair sorular da artmaya, içimi kemirmeye başladı... İkiyüzlülükleri daha iyi kavramaya başladım. Şu an kendimi Allah''a o kadar yakın hissediyorum ki..."

25 yıl önce
Londra, tarih: Her an yaşanabilir bir geçmiş
Yevgeniy Prigojin devrimci mi?
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...