|
Neo-Osmanlı mı dediniz?

Türkiye''nin Ortadoğu''da var olan boşluğu dolduran bölgesel güç olduğu yönündeki açıklamaların büyük bir kesimin gururunu okşadığında kuşku yok. İmparatorluk mirası üzerine kurulmuş olmasına rağmen sıradan bir üçüncü dünya ülkesi muamelesi görmenin oluşturduğu travmayı henüz atamayan bir millet için anlaşılır bir durum. Kaldı ki kendi ülkesinin etki alanının genişlemesi, kitleler için göğüs kabartıcıdır.

Resmi Türkiye''nin Osmanlı ile barışmasının tarihi henüz çok yeni. 1999 yılını bu açıdan milat kabul edebiliriz. Osmanlının kuruluşunun 700. yılı münasebetiyle devlet, tarihiyle barışma kararı almıştı. Türkiye Cumhuriyeti''nin Osmanlı''nın devamı olup olmadığı, çok yönlü tartışılması gereken bir konu. Ancak gerek çok dilli, çok dinli bir imparatorluktan bir ulusdevlete geçilmiş olmasından dolayı, gerekse her iki yapının, özellikle din karşısındaki tutumları göz önüne alındığında keskin bir kırılmanın olduğu muhakkak. Diğer taraftan Osmanlı''yı oluşturan kimi unsurların, en azından kültürel düzeyde, devam ediyor olması da bir sürekliliğin işareti. Devlet, belli normlar ve temel metinler üzerine inşa edilen bir siyasal yapı ise Cumhuriyet''in Osmanlı ile alakasının olmadığı, tartıma dışıdır.

Son dönemde Türkiye''nin bölgede daha etkin hale geldiği görüntüsü ile neo-Osmanlılık söylemi daha çok gündeme girmeye başladı. Osmanlı mirası ile tam barışmamış bir devletin birden Osmanlı ile ilişkilendirilen bir sıfatla anılır olması da manidar. Neo-Osmanlılılık bölgesel ölçekte bir etkinlik kurulması anlamına geliyorsa bu noktada, önemli açmazlarla karşılaşılacağı açıktır.

Osmanlı''nın Ortadoğu''daki varlığını meşrulaştıran dünya görüşü ile Türkiye''nin bölgede rol üstlenmesi, istenen rolün gerekçeleri, meşrulaştırıcı unsurları arasında kapatılamayacak bir açık var.

Henüz siyasal meşruiyet anlamında, Osmanlı-Türkiye çelişkisi çözülmeden (bugünkü şartlarda çözülmesi gerekmiyor) neo-Osmanlılık kavramsallaştırması üzerinden misyon üstlenmeye hazır yeni bir zihniyet oluşmaya başlıyor. Bu tipolojiyi en iyi tanımlayacak örnek, yine Osmanlı''dan verilecek olursa buna neo-İttihatçılık denilebilir.

Özellikle sistemle temelde sorunu olan, arasına belli mesafe koyan, kendini İslam''a nispet eden kesimler arasında, daha çok bu temel çelişkiyi stratejik okuma ve yönelimlerle kapatmaya çalışan bir anlayış gelişmeye başladı. Bu zihniyet; devleti esas alan, bu anlamda Osmanlı''nın son zamanındaki İttihatçı reflekslerini bugüne taşıyarak nostalji ile romantizmi birleştiren tarih okumasının stratejik vizyonunu dünya görüşü gibi içselleştirebilmekteler.

Neo-İttihatçılığın geldiği yeni aşamada alternatif bir dünya tasavvurundan mahrum, dünya sistemi ile barışık, ancak stratejik güç birikimi ile ilgilenen tercihlerin öne çıktığı anlayıştan söz ediyoruz. Bunlar, Türkiye''nin kendisine uzatılan mikrofondan Tahrir''e, Libya''ya, Tunus''a seslenerek devrimler ateşlediği konusunda en küçük kuşkuları olmadığı gibi bu rolden de hayli memnun görünmekteler. Alternatif söylemin neo-Osmanlı gibi romantik çağrışımdan faydalanarak bastırılması bir yana gücün ilkeden öne çıktığı, insanlığa söyleyecek sözü olanların Osmanlı ile kısa devre yaparak devre dışı bırakıldığı zihin kayması…

Osmanlı mirası ile tüm ilişkisini kesmesini Lozan''la birlikte dayatan dünya sisteminin sahipleri bugün Türkiye''nin Ortadoğu''da boşluk doldurmasını istiyor. Kulaklara hoş gelen bu teklifin, aslında tarihsel olarak bu ülkenin oynadığı role işaret etse de gerekçeleri, kalkış noktalarının tümüyle farklı olduğunu unutmamak gerekir.

Tam bu noktada Türkiye''nin bu rol için öne atılmasından yana neocon tiplemesini çağrıştıran neojon Türk tipi aydınlar ortaya çıkmaya başladı. Neoconların şahin politikalarını Türkiye şartlarına uygulayan, hem muhafazakar hem ittihatçılığı benimsemiş bir tipolojiden bahsediyoruz. Neo-con-Türk ya da neo-jön-Türk tiplemesi, tarihsel mirastan beslenen bir özgüvenden çok Batılı şablonların biçimlendirdiği bir fantezi ürünüdür.

Varoluşsal anlamda kendini İslam''a nispet etmek iddiasındaki entelijansiyanın dünyaya bakış, bölgeyi algılayış ve bunun meşruiyet zeminini, referanslarını şaşıran bir aydın tipolojisi, neocon Türk tipi. İlla tarihsel süreklilikten söz edilecekse buna neojön Türk demek de uygun olabilir.

Son günlerde Batı''daki Türkiye''ye yönelik algıyı en iyi şekilde deşifre edebilmek için, doğrudan siyasilerin söyledikleri kadar ana akım medyanın kullandığı dile ve diğer göstergelere bakabiliriz. Son bir kaç yılda hangi alanda, hangi gazete ve dergi kapaklarında yer alındığına ve ne tür gerekçelendirmelerle taltif edildiğine bakılmalı.

Bu ülkede olup biten her gelişme dışarıdan yönetilmiyor kuşkusuz. Bahsettiğimiz husus dışarı ile alakalı gibi görünse de dışarıdaki tezahürleri üzerinden bizde, içimizde yaşanan zihniyet kırılmasına dairdir.

12 yıl önce
Neo-Osmanlı mı dediniz?
"Şeytanın kumaşı: Çizgili kumaş"
Yumurta ve bal ile yapılan cami
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti