|
Yeni bir "Geceyarısı Ekspresi"nin direğinden nasıl döndük?
Futbolseverler,
25 Mayıs 2005
''de
İstanbul
''da gerçekleşen
Şampiyonlar Ligi
final karşılaşmasını hiç kuşkusuz ki hemen hatırlayacaklardır.
İngiltere
''nin
Liverpool
ve
İtalya
''nın
Milan
takımları arasında gerçekleşen bu muhteşem maç, soluk soluğa bir mücadeleye sahne olmasının yanı sıra,
İstanbul
''un en büyük ve görkemli sportif kompleksi konumundaki
Atatürk Olimpiyat Stadyumu
''nun da tamamlanışından çok kısa bir süre sonra ilk kez uluslararası görücüye çıkmasına aracılık etmişti.
Yine hatırlarsınız, toplam
70 bin kişinin
izlediği karşılaşmanın normal süresi
3-3
bitince, maçın sonucu karşılıklı penaltı atışlarına kalmış ve İngiltere''nin köklü takımı
Liverpool
da penaltılarda
Milan
''a
3-2
''lik üstünlük sağlayarak en büyük kupayı müzesine götürmeyi başarmıştı.
Mâlûm, ben bu köşede öyle kolay kolay anlamadığım mevzûlara dalmam. Hele de futbola hiç! Sayfamızla ilgisiz gibi görünen böyle bir girizgâhı yapmamın nedeni de aslında yine
sinema
; hikâyesinin odak noktasını
2005
''de
İstanbul
''da yapılan o unutulmaz final maçının oluşturduğu
yepyeni bir film
İngiliz
kadın yönetmen
Ellen Perry
,
2011
yılı başlarında, senaryosunu -
Zack Anderson
ile birlikte- yazdığı
“Will”
adlı bir sinema filmi projesinin çekimlerine başladı.
12
yaşlarındaki babasız bir çocuğun
Liverpool
takımına duyduğu güçlü tutkuyu anlatan
“Will”
, adını da hikâyenin baş karakterinden almaktaydı.
İngiltere
''de, rahibelerin yönettiği bir yetimhanede yaşayan
Will
, benzersiz bir sevgiyle bağlandığı takımı
2005
yılı ilkbaharında
Şampiyonlar Ligi Finali
''ne kadar yükselince,
İstanbul-Atatürk Olimpiyat Stadyumu
''nda gerçekleşecek olan final maçını izlemeyi kafasına koyar ve bu amaçla çılgın bir plan yapar. Kahramanımız,
İngiltere
''den yola çıkıp bulabildiği bütün araçları kullanarak
Türkiye
''ye ulaşacak ve
25 Mayıs
akşamı da
İstanbul
''da
Liverpool
''u destekleyen İngiliz taraftarlar arasındaki yerini alacaktır. Bu arada, yetimhane arkadaşları da kafa kafaya vererek
Will
''in aradaki onca ülkeyi aşarak
Türkiye
''ye sağ salim nasıl ulaşabileceği noktasında ona akıllar üretmeye çalışırlar.
Perry
''nin, hayatta
futbol
ve
Liverpool
sevgisinden başka tutunacak dalı kalmamış bu küçük adamın
Britanya Adası
''ndan başlayıp
İstanbul
''da sona eren çılgın yolculuğunu masalsı bir atmosferde anlatan filmi
İngiltere
ve çevre ülkelerde
4 Kasım 2011
''de gösterime sunulurken, özellikle
Liverpool
fanatiklerinin yoğun ilgisiyle karşılandı. Baş karakteri
Will
''i genç oyuncu
Perry Eggleton
''ın canlandırdığı yapımda
Bob Hoskins, Damian Lewis, Jane March, Alice Krige, Rebekah Staton
ve
Karen Crean
gibi İngiliz sinemasının saygın sanatçılarının da önemli rolleri bulunuyor.
Projenin yapımcı şirketi
Strangelove Films
, son yarım saati ülkemizde geçen hikâyenin -başta
İstanbul
ve
Atatürk Olimpiyat Stadyumu
çekimleri olmak üzere-
Türkiye
setlerinde sorunsuz şekilde çalışabilmek için bir
Türk
film şirketiyle, en son
“Entelköy Efeköy''e Karşı”
adlı yapımıyla dikkati çeken
Galata Film
ile ortaklık sözleşmesi imzalamış. Projeye hem mekân yöneticiliği
(location management)
hizmeti veren, hem de teknik ve finansal katkı sağlayan bu şirketimiz, geçtiğimiz aylarda piyasaya sürülen ilk fragmanlarda görüldüğü üzere,
İstanbul
''un filmde
(
Atatürk Olimpiyat Stadyumu
''ndan başlayarak)
mümkün olan en şık, en sinematografik şekilde yer almasını sağlamış.
Gelin görün ki bütünüyle çocuklara ve gençlere seslenen, böylesine masum ve güncel politikanın bu kadar uzağındaki bir hikâyede bile muhatap yapımcıların milliyeti
“İngiliz”
olunca,
Türkiye
ve
Türkler
''e sokuşturma yapmaya yarayacak bir çomak bulmak o kadar da zor bir mesele değil…
Mâlûmunuz, vaktiyle ülkemize ve insanımıza sinema perdesi üzerinde gelmiş geçmiş en ağır saldırıyı yapan
1978
tarihli
“Geceyarısı Ekspresi”
(Midnight Express)
filminin de yönetmeninden sermayesine kadar her tarafı
Büyük Britanya bayrağıyla
kaplı durumdaydı. Küstah İngiliz sinemasının bire bin katarak ve bundan da ötelere geçip utanmazca yalanlarla bezeyerek çektiği o saldırgan cezaevi dramasının yol açtığı küresel bilgi kirliliğini aradan geçen 30 küsur yıldır hâlâ temizlemeye çalışmakla meşgûlüz.
Anlaşılan o ki,
“Will”
de de İngiliz yönetmen
Perry
''yi senaryoyu yazarken benzer bir huzursuzluk tutmuş ve hikâyesinin merkezine oturttuğu
Türkiye
''ye kendince bir politik bindirme yapmadan kamerasını kapatıp setini toparlamak istememiş. Filmin birkaç ay önce internette
Youtube
gibi paylaşım ortamlarına düşen yaklaşık dört dakikalık ilk
bir sahne vardı ki tam anlamıyla evlere şenlik!
Will
ve ona can yoldaşlığı yapan erişkin bir yan kahraman otomobilleriyle ormanlık bir alanda ilerlerken,
“Yunanistan-Türkiye sınır kapısı”
olduğu varsayılan bir geçiş noktasına ulaşıyorlar. Burası, sağda solda paslı teneke varillerin bulunduğu, çevredeki ağaçların üzerine derme çatma
Türk bayrakları
tutturulmuş, benzerlerini ancak komedi filmlerinde gördüğümüz türden bir
sınır kontrol noktası
(!)… Kafası sıfıra vurulmuş, asker üniformalı, mahkeme duvarı suratlı bir herif, ürkek
Will
ve yanındaki arkadaşına doğru elini kaldırıp aracı durduruyor, ardından da onlara
“geleneksel Türk konukseverliği”
ne pek yakışan bir hareketle bağırıyor:
“Get out! Now!”
(Defolun! Hemen şimdi!)
Bu sahneden anlıyoruz ki kahramanlarımız
İstanbul
''daki
Liverpool-Milan
final maçını izlemek üzere karayoluyla geldikleri
Türkiye
''ye,
Afrika
''nın en sefil ülkelerinde bile görülemeyecek düzeyde ilkel, her tarafı sapır sapır dökülen bir sınır kapısından giriş yapmaya çalışıyorlar; fakat o köhne kontrol kulübesinde tek başına oturan Nazi işkencecisi kılıklı Türk subayı onlara
(herhangi bir bürokratik eksiklikten dolayı)
ülkeye giriş izni vermiyor!
Dikkat ediniz, filmin tasvir etmeye çalıştığı gümrük kapısı da
Avrupa
''nın en işlek, aynı zamanda en modern karayolu giriş noktalarından biri olan
"Edirne-Kapıkule Sınır Tesisleri"
...
Merakla beklediğim bir film olarak,
“Will”
in fragmanını izlediğim ilk günden beri bu kısacık, fakat mide bulandırıcı sahne sürekli aklımdaydı. Çünkü, söz konusu görüntülerin alt okumasını yaptığınızda, bunun
Türkiye
hakkında yeterince abartılı bir önyargının ipuçlarıyla donanmış olduğunu fark etmemek için resmen şapşal olmak gerekiyor. Anlaşılan o ki yönetmen hem filmini
İstanbul
''da
(bu kentin sinemacılara karşı olanca konukseverliği ve büyüleyici sinematografisinden tepe tepe yararlanarak)
bitiriyor, hem de giderayak akıl almaz bir nankörlükle bize laf sokmayı ihmal etmiyor. Sonradan yaptığım araştırmada, Latin Amerika muz cumhuriyetlerindeki uyduruk gümrük kapılarını andıran o absürd çekimlerin,
İngiltere
''de,
Buckinghamshire
''daki
Black Park
ormanlık bölgesinde gerçekleştirildiğini öğrendim. Çekim ekibi bizim
Belgrad Ormanı
''na benzer bir mesire yerine gitmiş, setçi elemanlar ağaçlara iki tane Türk bayrağı çakıp yanına da uyduruk bir kulübe dikmişler, üstüne bir de tipiyle insanı altı ay uykusuz bırakacak nemrut bir oyuncu bulunmuş; böylelikle olmuş size
“Yunanistan-Türkiye Sınır Kapısı”
Filmini tamamını izlememekle birlikte,
“Will”
in Türkiye açısından pek de sempatik bir gösteri olmadığını hissederek, geçtiğimiz günlerde projenin ortak yapımcısı
Galata Film
''i aradım ve bu şirketin yetkilileriyle görüştüm. Beni konu hakkında bilgilendiren hanımefendi,
“Sözünü ettiğiniz sevimsiz sahneyi, filmin ilk fragmanı internette paylaşıldıktan sonra biz de gördük”
diyerek söze girdi ve şöyle devam etti:
“Sizin sergilediğiniz tepkinin bir benzerini İngiliz ortağımıza karşı biz de aynen sergiledik. İstanbul kentini büyük bir hayâlin, duygu yüklü bir masalın zirveye ulaşma noktası olarak kullanan böylesine sevecen bir hikâyede bu tür bir sahnenin abesle iştigâl olduğunu kendilerine anlattık. Filmin son kurgusunda söz hakkımız bulunduğu için de eleştirilerimizi dikkate aldılar ve hikâyeden o sahneleri tamamen çıkardılar. İçiniz rahat olsun, sinema salonlarına yeni bir ''Geceyarısı Ekspresi'' gelmeyecek!”

Görüştüğüm yetkili, şu sıralarda dünyayı dolaşan iki küsur dakikalık yeni ve daha kısa fragmanda da söz konusu bölümün artık bulunmadığını belirtti.

Bu İngiliz milletinin geleneksel
Türkiye
ve
Türk
alerjisini çözmek gerçekten çok zor vesselam… Tarihleri boyunca savaş meydanında yedikleri en acı gol olan
“Gelibolu”
nun hesabını sinema üzerinden görmeye çalışıyorlar diyesim geliyor; fakat onlar kadar kaba saba şoven bir tavır da takınmak istemiyorum açıkçası…
Her neyse,
“Will”
ülkemizde öncelikle önümüzdeki Nisan ayında
İstanbul Altın Lale Uluslararası Film Festivali
''nde izleyicilerle buluşacak; ardından da yaygın ticarî gösterime sunulacakmış. Bekleyip görelim bakalım,
Liverpool
takımı hayranı bu küçük İngiliz çocuğu,
Türkiye
''de nasıl muamele görüyor, ne tür serüvenler yaşıyor.
* * *
"Will"
in, içinde Türkiye aleyhtarı yaklaşımların bulunduğu ilk fragmanı:
"Will"
in sonradan kısaltılıp revize edilen yeni fragmanı:

12 yıl önce
Yeni bir "Geceyarısı Ekspresi"nin direğinden nasıl döndük?
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’