|
CHP de özür dilerse, büyür

CHP"nin görüşlerine katılmasam da, insan olarak bir ağabey kardeş kadar yakın bulduğum Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Parti Meclisi"nde "Bundan böyle ağzına gelen konuşmasın! Sadece ben konuşacağım" şeklinde, aslında yıllarca savundukları "vahşi demokrasi" anlayışına aykırı bir karar almıştı ya… Bu sefer de herhangi bir konuda derinlik sağlamış bir görüş çıkamamaya başladı.

Örneğin, "İmralı sürecindeki 4 şart" olarak belirledikleri destek koşulları dışında, AB konusunda, Şanghay İşbirliği Örgütü (Şanghay 5"lisi) meselesinde, Dışişleri Bakanı Davutoğlu"nun ortaya attığı "AB"nin Yakın ve Uzak Doğu"ya açılabilmesinin "kilidi de anahtarı da" Türkiye"dir" şeklindeki tez çerçevesinde, ya da en son İsrail"in özür sürecinde, karnından konuşmalar dışında somut CHP tezleri ve önermeleri konusunda bir fikriniz var mı?..

Siyasi iletişim iktidara gelmek için yapılır. İyi muhalefet yapmak ya da sadece iktidardakini yıpratmak için değil. Lidere "saldırmak" bütün bir stratejinin cüzi bir parçası olabilir, ana ekseni değil… Kabul, her zaman olmasa da bazen "susmak" da bir tür iletişimdir. Ancak özür dilemek de…

Başbakan Erdoğan, yakın geçmişte Türkiye"nin dış politikasını ve Dışişleri Bakan Ahmet Davutoğlu"nu ağır bir dille eleştirmiş olan CHP"nin özür dilemesi gerektiğini vurgulamış. Sonra da "İsrail diledi ama CHP dilemez" demiş…

Bir an soyutlamaya çalıştım. CHP özür dilese, ne olurdu? Tam özre gerek yoktu. Örneğin "İsrail"in tavrı real politik bir yaklaşımdır. Bir zamanların "detant (yumuşama) stratejilerine uygundur. İsrail kaybetmemiş kazanmıştır. ABD"nin katkısı büyüktür. ABD ve İsrail Ortadoğu"da Türkiye gerçeğini görmezden gelemezler. Bu şekilde herkesin kazandığı bir durum ortaya çıkmıştır. Türk devleti onurunu geri kazanmıştır" türünden tabiri amiyane ile "ortaya karışık" gibi görünen, ancak geçmişteki canhıraş ve mutlak kesinlikteki çıkışları da dengeleyecek bir açıklama CHP"ye puan kazandırmaz mıydı?..

Tam da bu "özür" konusuyla bağlantılı sayılabilecek bir kıssadan hisse örneği vermek isterim: Dün bizim gazetede yer alan yarım sayfa bir Borusan Holding haberi vardı. Holdingin en üst düzeyde iki temsilcisi Ahmet Kocabıyık ve Agah Uğur, geçmiş yılın muhasebesini yapıp gelecek yıla "bakmışlar". Bizim gazete pek "cek cak" haberi koymaz. Şirket bunu yapacak, şunu yapacak, böyle edecek, türü haberlere fazla itibar etmez. Ancak bu kez Borusan"ın planlanan 400 milyonluk yatırımını başlığa çekmiş. Demek ki, inandırıcı bulmuş…

Okurken "Helal olsun bizimkilere!" dedim. Geçmişte Borusan"la yaşanmış mini krizin izlerini sürmemişlerdi. Borusan da öyle. Bizimkileri gönül rahatlığıyla basın toplantısına davet etmişlerdi. Hatırlanacaktır. Mini Cooper"in sponsorluğunda yürüyen bir TV programına türbanlı bir hanım arkadaşın katıldığı gerekçesi ile sponsorluğu durdurmuş olan yetkiliyi Borusan işten el çektirmiş, biraz da kendi krizini büyütme riskini de göze alarak hem bir gazete ilanı hem de bir basın toplantısıyla özür dilemişti.

Bu kıssadan CHP"nin çıkaracağı minicik bir hisse yok mudur?

Geç kalmış bir "Otoriter Milliyetçilik"

"Araç mesajın ta kendisidir" diyen, iletişimin büyük ustalarından Marshall McLuhan"a göre, "küresel köy" adını verdiği dünyada, papirüsten başlayarak uzaya fırlatılan uydular dahil her yeni araçla, hayatımız belirlenmektedir. Mesajı aldığımız kanala, verilen mesajdaki içerikten çok daha fazla önem atfedilmesi gerektiğini de kendisinden öğrenmişlerin sayısı az değildir. Biz "biçim", "içerik" ve "fenomen"den çok "öz"e ağırlık verdiğimiz için pek McLuhan"cı sayılmayız…

MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli"nin grup toplantısında sözlerine "terör" değil, "işsizlik" sorunuyla başlaması ve "Her beş gencimizden birisinin işsiz, güçsüz, yarınsız, umutsuz ve mutsuz olduğunu rahatlıkla söylememiz mümkündür" demesiyle nihayet "gerçek bir muhalefet" yapmaya başlıyorlar, diye umutlanmamız mümkün mü? McLuhan"a göre ne yapacağız? Mesajın ne dediğinden çok, mesajın verildiği kanala, özetle MHP"ye bakacağız.

"Ekonomik afet her hanededir" diyerek hükümeti en güçlü olduğu alandan eleştirmeye kalkışmanın iletişim açısından tuhaflığı bir yana, ülkemizin işsizlikten sonraki sorunun "eğitim" olduğunu söylemesi ve sorun sıralamasında PKK ve akan kanların durdurulmasını sona saklamasındaki "niyet" apaçık ortadadır.

Bursa"daki mitingten sonrası için Sayın Bahçeli, "Şimdi Allah nasip ederse, Milli Değerleri Koru ve Yaşat adı altında düzenleyeceğimiz ve ana teması "Bayrak" olan ikinci açık hava toplantımızı 20 Nisan 2013 günü İzmir"de şevkle ve inanmışlıkla yapacağız" diyor.

Mesajın ne dediğinden çok mesajın verildiği kanal olan MHP ve aksiyonlarına bakmaya devam edelim:

İtidalli ve tedbirli bir iyimserlik içinde olunmasının herkese yarar getireceği bir dönemde, tam tersine bir ruh haliyle, MHP"nin başını çekmeye kalkıştığı mitingler, politik psikoloji olarak analiz edilmesini elzem kılan bir tablo ortaya koymaktadır. "İtidalden yoksun, tedbiri bile isteye elden bırakmış bir kötümserlik tablosu"ndan bu memlekete bir fayda çıkmayacağını en iyi bilenlerden biridir Sayın Bahçeli.

Yıllarca "terör ve teröristler" üzerinden siyaset yapan bir zihniyetin temsilcilerinin tam da silahların susmasının büyük bir ihtimal olarak gündemimize girdiği şu günlerde bir kaos kasırgası hayali kurmaya kalkışmaları gerçekten de büyük talihsizlik.

Yüzde 100 ezberlenmiş, otoriter bir milliyetçilik. Biraz geç kalmış sadece. 70 -80 yıl kadar…

Otoriter milliyetçilik iletişiminin günümüz dünyasında reel karşılığını arayanlar bulamazlar. Küresel köyde ezberler çoktan bozuldu.

11 yıl önce
CHP de özür dilerse, büyür
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi