|
Duruma göre muhalefet...

Mali"ye asker gönderip, Somali"ye de hava operasyonu yapmayı düşündükleri sırada Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, gayet rahat bir üslupla "Öldürülen üç kişiden biri, sık sık bizimle görüşmeye geldiği için hem benim hem de birçok siyasi aktörün tanıdığı bir isim" derken, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı"nın bu fütursuzluğa kayıtsız kalması beklenebilir miydi? Kayıtsız kalsaydı başta Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Bahçeli olmak üzere pek çok muhalif ismin Başbakan"ı topa tutan demeçleri çeşitli vesilelerle dile getireceklerinden kuşkusu olan var mıdır? Olacağını sanmıyorum…

Başbakan "Fransa Devlet Başkanı bu teröristlerle ne tür bir iletişim halinde olduğunu derhal Fransız, Türkiye ve dünya kamuoyuna açıklamalıdır" deyince muhalif kanattan gelen şu iki tepkiyi hepimiz kulaklarımızla işittik.

Kılıçdaroğlu: "Bir eylemde bulunmuşsunuz, görüşmeler sürdürüyorsunuz, öbür tarafa diyorsunuz ki ''niye görüşüyorsunuz?''. ''E sen niye görüşüyorsun?'' diye sorarsa, ne yanıt verecek Sayın Recep Tayyip Erdoğan? Komedi yani."

Bahçeli: "Adama demezler mi ki, sen teröristlerin başıyla görüşüyorsun, televizyon veriyorsun, siyaset çemberine sokuyorsun ve özel bakıma alıyorsun da bizim mi görüşmemizi yadırgıyorsun?"

Bir Devletin Başbakanı ya da Cumhurbaşkanı, legalize olmamış, "legitime" (meşru) olarak kabul görmeyen bir örgütün lideriyle elbette görüşmez ve Tayyip Bey de Fransa Cumhurbaşkanı Hollande"ın yaptığını yapmaz. Bu nedenle istihbarat birimlerinin gündemlerini bizzat Başbakan"a mal etme çabalarının, mevcut durumun mantığıyla uyuşmadıkları gibi, "hesaplı kitaplı" suni bir "misilleme hevesi"nin sonuçları olarak algılanmaları da mukadderdir.

"Duruma göre muhalefet" anlayışı gereği, Başbakan bu konuda sussaydı muhalefetin "Neden Tayyip Erdoğan, Hollande"a hesap sormuyor, milli onurumuzu iki paralık etti!" şeklinde eleştiri getireceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.

Ali Küçük spor basınına "küçük" gelmemeli

Yıllar önceydi. Memleket meselesi gibi bir konuydu. Mustafa Koç Bey ve Oya Eczacıbaşı Hanım o zamanlar Türkiye Binicilik Federasyonu"na destek veriyorlardı.

Dönemin Dünya Binicilik Federasyonu Başkanı İngiltere Prensesi Anne idi ve federasyon yıllık resmi toplantılarından birini İstanbul"a almıştı… İşte o etkinlik sırasında binicilik sporunun uluslararası ilişkiler dünyasındaki önemini ve yerini fark etme fırsatı bulmuştum. Koç ve Eczacıbaşı"nın olaya zaman ve emek vermeleri boşuna değildi.

Kısa süre önce gerçekleşmiş olan ve Türkiye adına önemli bir "kamu diplomasisi" fırsatı ve kıvanç vesilesi olarak görülmesinde fayda bulduğum iki atamayı medyada kaybolup gitmeden burada bir kez daha anmak istedim.

Şu sıra bir başka Prenses, Dünya Binicilik Federasyonu"na başkanlık ediyor: Ürdün Kralı 1. Hüseyin"in kızı ve Şeyh Muhammed bin Raşid El-Maktum"un eşi Prenses Haya Bint El-Hüseyin… Kasım ayında onun Başkanlığında İstanbul"da toplanan Federasyon Genel Kurulu, en yakın rakibine 91-12 gibi bir oy farkı atan Türkiye Binicilik Federasyonu Başkanı Armağan Özgörkey''i Dünya Binicilik Federasyonu Grup 1. Başkanlığına getirdi.

Geçen hafta Binicilik dünyasında bu kez Avrupa Binicilik Federasyonu (EEF) çerçevesinde yeni bir atama daha duyuruldu. Bu kez de bir başka Türk, Türkiye Binicilik Federasyonu eski genel sekreteri Ali Küçük, Avrupa Binicilik Federasyonu Genel Sekreterliği görevine getirilmişti.

Küçük, Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Bölümünden mezun olmuş. İş hayatının 11 yılını DenizBank"ta, Kurumsal Pazarlama ve Finansal Kurumlar bölümünde geçirmiş. EEF Başkanı Hanfried Haring"in sitayişli sözleriyle atamasını duyurduğu Ali Küçük"ün aynı övgüyü aynı etkililikte Türk spor basınından alamaması beni çok şaşırtmadı doğrusu. Bankacılık alanında pırıl pırıl bir kariyer yaptıktan sonra uluslararası spor örgütlerinde kariyer yapmak ne hikmetse bize yetmiyor.

Altın Küre ABD"nin onurunu kurtarır mı?

Biraz da yönetmen Joel Schumacher"e verdiğim son şans ve Nicole Kidman adına katlandığım, son yılların "en kötü yapılmış en kötü filmi" Yakın Tedit"in üzerine bu hafta sonu izlediğimiz "Entrika" adıyla oynamış olan "Arbitrage" çok iyi geldi. Bizim değerlendirmemizle, "iyi yapılmış, vasat bir film" aslında… Ancak ABD"nin kendisine nasıl baktığına dair mükemmel ipuçları veriyor.

Bana sorarsanız durumu ABD"deki iş ve aile dünyasının "tefessüh etmiş"liğini en çarpıcı biçimde yansıtan Margin Call adlı filmden (Kevin Spacey, Jeremy Irons, Demi Moore) çok daha yalın bir biçimde anlatıyor… Hollywood zaman zaman böyle günahlar çıkartır.

Golden Globe ve Oscar da aynen tahmin ettiğimiz gibi sonuçlarla ilerliyor. 1. ABD maneviyatını arıyor; 2. ABD onurunu geri kazanmaya çalışıyor.

ABD tarihinin en büyük fiyasko ve skandallarından biriydi Tahran"daki büyük elçilikte rehin tutulan insanları kurtarmak için girişilen askeri operasyon. CIA ise elçilikten dışarı çıkıp Kanada sefaretine saklanan az sayıda görevliyi kurtarmak için bir başka kaçış operasyonu düzenlemişti. İşte başarıya ulaşan o operasyon, geçtiğimiz haftalarda iyi yapılmış bir filmle, Argo ile, İslam düşmanlığının altı kalın kalın çizilerek aktarıldı beyazperdeye. Vietnam"ın intikamını Rambo ile alan Hollywood, Tahran sefaletini de Argo ile örtüyordu…

4 Ocak"ta Yeni Şafak"ta "İyi yapılmış bir kötü film" olduğunu iddia ettiğimiz Argo için demişiz ki: "Biçim ve fenomen itibariyle iyi yapılmış olmasına kapılanlar filmi beğenecek, yere göğe koyamayacaklardır". Nitekim öyle de oldu. Oscar"da zafere yürüyemeyen Argo hem kendisine hem de yönetmenine birer Altın Küre kazandırdı…

11 yıl önce
Duruma göre muhalefet...
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi