|
"Gezi ruhu bedenini arıyor"…

Bu laf bana ait değil. Sevgili dostum Dücane Cündioğlu"na ait… Bu hafta Balçiçek İlter hanımın kendisiyle TV"de yaptığı uzunca bir söyleşide dile getirdiği görüşlerinin arasına sıkışmıştı… Onu dinlerken bu ikilemin siyasi partiler için de geçerli olduğunu düşündüm. Amcamın ve babamın partisi CHP için de mesela?.. Beden elbette vardı var olmasına da, o Cumhuriyet"i kurmuş olan ruha ne olmuştu?..

Ya MHP?.. Ne kadar ülkücüydü mesela?.. AK Parti?.. Soft issue"larda (yumuşak konularda) ortaya çıkan soru ve sorunlarla, sadece alt yapıya yapılan yatırımların iletişimiyle baş etmek mümkün müydü? Bu ruh ve beden meselesini çok sık tartışacağız herhalde…

Soft konular yumak gibi bu arada… Ekrandaki tartışmalarda lâf dönüp dolaşıp Mısır üzerinden bize geliyor mesela."İslam ile demokrasi bağdaşır mı bağdaşmaz mı? Laiklik demokrasinin olmazsa olmazı değil midir?" soruları temcit pilavı gibi pişirilip sürülüyor ortaya.

Kuzey Amerika ve Avrupa kıtaları dışında dünyanın hiçbir noktasında gerçek anlamda bir "demokrasi" iklimi olabileceğini düşünmek istemeyenler için bu sorular "kurtarıcı" niteliğinde.

ABD entelektüelleri yanıtları çok önceleri aramaya başladılar ve "Amerika sonrası dünya" denilen yol ayrımının ardından "Batı-dışı ve Laiklik-sonrası Modernlik" kavramını ortaya attılar.

2008 yılında NPQ dergisinin editörü Nathan Gardels, "Batı-dışı ve Laiklik-sonrası Modernliğin Meydan Okuyuşu" başlığıyla yazdığı makalesinde bakın neler diyor?

"21. Yüzyılda yeni bir şey keşfediyoruz: Batı-dışı ve laiklik-sonrası modernlik, olabilir. Bu durum, Çin uygarlığının hızlı ekonomik büyümeyle birlikte ortaya çıkan rönesansında, Türkiye"nin laik devletin İslami kökenli bir parti tarafından yönetilmesinde, varlıklı ve teknolojide ileri Amerika"da dinsel inancın korunmasında, laik Avrupa"nın siyasal ya da entelektüel liderlerinin toplumda dinin rolüyle ilgili çalışmalara yönelmesinde görülebiliyor. (...)

Günümüzde Türkiye Batı-dışı ve laiklik-sonrası modernliğin büyük bir deneyidir. Bu ülke, Kemal Atatürk"ün otoriter modernliğinin ve Batı odaklı seçkinlerinin yerine, Asya-İslam nesline ait demokratik yollarla seçilmiş bir rejimin yürüttüğü aşağıdan yukarı bir modernleşme getirebilecek mi?"

"Modernleşmeyi isteyen kim?" diye soranları bir kenara bırakacak olursak, Nathan Gardels"ın sorusu görmezden gelinecek bir mesele değildir? Batılı seçkinlerin peşine takılmayan, demokratik yollarla iktidara gelmiş bir siyasi zihniyet "aşağıdan yukarı bir modernleşme" getirebilecek mi?

Nathan Gardels"ın bu makalesi 2008 yılının kışından kalma. Bugün geldiğimiz noktada "sert güç, yumuşak güç, zeki (akıllı) güç, daha zeki (akıllı) güç" (hard power, soft power, smart power, smarter power) kavramlarında anlamını bulacak özel zemine işaret etmemiz gerekiyor. Ekonomik kalkınmamızın gücüne güvenerek, hızı rölantiye almak ve AK Parti"yi iktidara getiren "maneviyat"ın, "mana"nın bu topraklardaki izlerini daha derin kılacak aksiyonlara yönelmek; Brecht"çi deyişiyle "anlamlayan pratikler"in ruhunu kaybetmemek, "kritik başarı faktörü" olarak kayda geçmeli. AK Parti"nin gelip takıldığı, Okyanus"u geçip derede zorlandığı, eskilerin deyişiyle "zurnanın hâlâ zırt dediği" yer de bizce burası.

Türkiye, son 10 yılda dünyaya sunduğu büyük deneyimle "İslam ile demokrasi bağdaşır mı bağdaşmaz mı?" sorusunu eskitmiştir. Müslüman bir geleneğin günümüzdeki temsilcileri, iktidar oldukları süre içinde örneğin askeri vesayeti bile ortadan kaldırarak, pekalâ demokrasiyle bağdaşabileceğini dünyaya göstermişlerdir. İç ve dış rahatsızlıkların kaynağı budur. Ancak ikinci aşamaya geçme zamanı gelmiştir. Ruhun, duygunun, büyük estetiğin, restorasyonu aşamasına… Geleceğin güç teminatı, Smarter Power"ın, sistemin "zamkı" burada aranmalıdır…

"Bizden değilsen haksızsın kardeşim"

2013 Küresel İnsani Yardım Raporu açıklanmış ve Türkiye 1 milyar dolarlık yardımla dünya dördüncüsü olmuş. İlk üçte ise ABD, Avrupa Birliği ve İngiltere var. Ekonomik krizler nedeniyle dünyada insani yardım miktarları düşerken Türkiye"nin yükselişe geçmesi ülke olarak gurur verici. Kalkınma İnisiyatifleri adlı uluslararası araştırma kuruluşunun hazırladığı bu rapora göre Türkiye"nin en çok yardım yaptığı ülkeler sıralaması şöyle: Pakistan, Somali, Irak, Libya, Suriye, Filistin, Sudan, Haiti, Afganistan ve Kenya.

Müzmin muhalifler, kendileri gibi düşünüp hissetmeyenlerin çevreciliğine de, hayvan severliğine de, yardımseverliğine de inanmak istemezler. "Kendi ülkendeki açlara baksana", derler; "Fistanı yok giymeye…" derler. Suriye"deki yangından kaçıp da Türkiye"ye sığınanlara uzatılan yardım eline kuşkuyla ve ön yargıyla baktıkları kesin.

İnsanoğlu tuhaf. "Benden değilsen haksızsın kardeşim" diyor... "Benden değilsen haklısın" diyecek hali yok ya. Hayatımız da zaten siyah-beyaz değil mi? İnsanlık konusundaki "performansa" bile sevinemeyen kararmış ruhlar için üzülmekten başka yapacak bir şey yok ne yazık ki…

"Medeniyet"in Moskova hali

Moskova"daki bir mahkemeye kadın bornozuyla çıkarılan Graçya Arutyunyan"ın fotoğrafını gördünüz mü? Yeşil pembe desenli kadın bornozu giydirdikleri genç adam yüzünü eliyle kapayarak bir iskemlede oturuyor.

Denilebilir ki, insan hakları ihlâli bahsinde bizde ve dünyada insanlık adına hepimizi çok daha fazla utandırabilecek hapishane hikayesi ve fotoğrafı varken neden bu habere takıldınız?

Hamlık ve ilkelliğin sınırı yok elbette ama galiba bu habere bu kadar takılmamın nedeni, 21. Yüzyılda örneğine ilk kez rasladığımız (Öncesinde belki vardır, bilemem) devlet aygıtı marifetiyle yapılan, "fiziki işkence ya da taciz"den çok, direkt olarak duyguya odaklı, çok özel bir aşağılama türünün fotoğrafıyla karşı karşıya olduğumuzdandır.

"Sözün bittiği yer", bu kez üstadın "tek dişi kalmış canavar" diye neredeyse resmederek gözlerimizin önüne serdiği "medeniyet"in Moskova halinde tezahür etmiş.

11 yıl önce
"Gezi ruhu bedenini arıyor"…
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı