|
Gezi ruhu neden Mısır için sokaklara çıkmaz?

Çünkü, bu ruh aradığı bedenini Mısır"da bulamaz da ondan…

Peki, Mısır"daki büyük insanlık trajedisi karşısında sessiz kalmayı seçen bu "ruha" bazılarımız neden çok özel bir önem atfediyor?..

Can Paker"in, Mustafa Karaalioğlu"nun programında işaret ettiği şu çok önemli cümlenin (hatırımda kaldığı kadarıyla) geleceğe dair edilmiş en kayda değer tespitlerden biri olduğu için mi acaba?

"Yaşadığımız, birbirleriyle karşılaşmalarının sancısıdır. Henüz yeni tanışıyorlar."

Mısır"da dökülen kana, gelişmiş bir toplumsallık duygusuyla isyan eden gençler bir yanda; onlarla henüz "yeni tanışmakta" olan Gezi"nin çekirdek kadrosu öte yanda… Çekirdek kadroyu, sonradan üzerine yapışanlardan, bir başka deyişle "yancılar"dan ayırarak, özüyle birlikte görmeye çalıştığımızda, daha önce de yazdığımız gibi ilk saptamamız gereken iki önemli özelliklerini göz ardı etmeyelim:

Bir: Hiçbir aidiyeti kabullenmeme duygusuyla dolu olmaları.

İki: Her türden kullanılma ihtimalini reddetmeleri.

Pek çoğu, Türkiye"nin sancılı yıllarını bedeller ödeyerek yaşamış ailelerin içinde ve internetli, çok kanallı televizyonlu evlerde yetişmiş bir gençlik kesiminden söz ediyoruz. Bu gençler, kendi fikirlerini önemsiyorlar... Kendilerine kulak vermeyenleri hiç umursamıyorlar... Yanıtlarını aradıkları pek çok soru, onların teker teker zihinlerini sandığımızdan da çok meşgul ediyor... Dünyaya ve insanlığa bir bütün olarak bakmıyorlar. Bugün Gezi Parkı, yarın Carretta"lar için sokağa dökülebilirler. Bizim kuşak ellilerde gençliği, altmışlarda tüm insanlığı kurtarmaya çalışmıştı. Devam edelim: Hiyerarşiden hoşlanmıyorlar... Yetiştikleri aile ortamları nedeniyle de Batı"nın Y Kuşağı özelliklerine tıpatıp uygun değiller. (İyi ki de değiller.)

Mursi"yi iktidara taşıyan Arap Baharı rüzgarındaki büyük gösterilerden heyecanlanmış olmalarına rağmen Mısır"daki darbeyi bizim ülkemizde kimin kınayıp kimin kınamadığı konusunda "çetele tutulması" onlara manasız gelebiyor. (İçlerinden birinin benzetmesi şöyle: "Mesela çok sevdiğimiz ve kaybettiğimiz bir büyüğümüz için başsağlığına gelmeyenleri kafaya takan ebeveynlerimizi de anlamıyoruz. Anlamak da istemiyoruz. Gönül koyuyorsan sessizce, içinden dertlenebilirsin.") Acaba tersi olsaydı, yani mevcut seçilmiş demokratik hükümet varsayalım ki İhvan marifetiyle devrilseydi aynı duyarsızlığı sürdürürler miydi?

Bizce sürdürmezlerdi.

Diğer yandan ister Batı"nın ister İslam"ın değerleriyle yetişsinler, yine de bu topraklarda büyüdükleri için olmalı, isteseler de sadece "mantık" ya da sadece "rasyonalite"nin gerekleriyle hayatlarını idame ettirmeye kalkışmıyorlar. Kendilerince bir "mana" arayışı içindeler. Bu ülkede karşılaştıklarını söyledikleri "çifte standartlara", Avrupa ya da Amerika"da da -iletişim araçları vasıtasıyla- rastladıklarında, sorunların çözümü için aradıkları adresin kendi beyinlerinde olduğu zehabına kapılıp, "Ne yapmalı?" sorusuna kafa yormak yerine tüm iktidarları inkar ederek başka tür bir yanılsama dairesine kaymayı seçebiliyorlar.

Kendilerine sunulan dünyada vahşeti de insanlığı da görüp değerlendirebilecek bir olgunluğun sahibi olduklarından hiç kuşkum yok. "Ergenekon, Balyoz ve Geziciler" sıralamasındaki özensiz ve bir o kadar da toptancı yaklaşımın insaf derecesini ölçmeye de niyetlerinin olduğunu sanmıyorum.

Mısır"da olup bitenleri anlamaya çalışan bir üniversite öğrencisi, "Hocam, İslam ülkelerinde kamu diplomasisinin yerleşmemiş olması, Mısır"ı bugün daha iyi anlamamıza engel değil midir?"'' diye soruyorsa, durup düşünmeliyiz.

Bu gençlikten hayır beklemeyenler, ülkenin kaderini teslim edecekleri iş ve ekonomi dünyasından da umutlarını şimdiden kesmişler sanki.

Unutulmasın ki, birbirleriyle ilişkileri bugüne kadar özel olarak kesilmiş, aralarına duvarlar örülmüş tüm gençlik kesimleri, şu sıra dil birliği aramak için konuşmaya, tartışmaya henüz yeni yeni başlıyorlar.

Yaşam merakla zenginleşir

Leonardo da Vinci"nin ünlü tablosuna modellik yapan o meşhur kadın gerçekte kimdi? İtalyan sanat tarihçileri, 1503-1506 yılları arasında yapıldığını düşündükleri bu tablonun "Mona Lisa" adlı kahramanının, Vinci"nin karşı caddesinde oturan bir tüccarın eşi olduğu şüphesiyle mezarı kazmaya başlamış. Buldukları iskeletlerden birinin Lisa Gherardini adlı hanımefendiye ait olduğunu kanıtladıkları an, yüzünün maskesini de alacaklarmış.

İtalya"nın Tarihsel ve Kültürel Mirası Koruma Ulusal Komitesi"nin başında bulunan yazar ve araştırmacı Silvano Vinceti diyormuş ki:

"Araştırma başarıyla sonuçlanırsa, bütün dünyadaki sanat tarihçileri ve sanatseverleri yıllardır meşgul eden üç sorunun yanıtını bulmuş olacağız. (...) Mona Lisa tablosunun modeli Lisa Gherardini miydi? Yoksa bazılarının ileri sürdüğü gibi başka bir model mi (hatta bir erkek) söz konusuydu? Yoksa Mona Lisa ressamın hayalinden yaptığı bir resim miydi?"

Doksanlı yıllardaydı sanıyorum; bir sendika başkanı şöyle demişti: "Sanat karnı tok, sırtı pek olanların işidir."

Kısmen doğru bir tespitti. Tabii, bu "doğruluk" sadece bir tespit olarak kaldığı ve sanattan başlayarak çevreye, bilime, müziğe ve giderek yayılma alanını genişleterek dünya üzerindeki kadim kültürlerin zengin değerlerinin uzağında kalmayı haklılaştırmaya çalışmadığı sürece.

Mona Lisa"nın gerçek kimliğini merak etmeyenlere, "Bilsen ne olur bilmesen ne olur!" diyenlere inat, Einstein"in "Tek özelliğim, iflah olmaz merakımdır" sözünden hareketle, yaşamın merakla zenginlik kazanabildiğinin altını çizelim bir kez daha. Anglosaksonların "Merak kediyi öldürür" sözünü tamamen reddederek…

Bu arada Serdar Turgut işi iyice abartmış… Shakespear"e ait olduğu ve 1602 yılında yazıldığı kanıtlanan el yazmalarının Batı"da uyandırdığı ilgiden dem vurarak, "Shakespear haberinin en önemli gündem maddesi olabileceği bir ülkede yaşama hayalinden" dem vuruyor…

Malum sanat uzun hayat kısa.

60"lı yıllarda Fransa"nın Kültür Bakanı da olan yazar Andre Malraux, Picasso"yu anlattığı "Bir Picasso Kitabı: Obsidiyen Kafa" adlı kitabında, kafedeki gençlerin sohbetine kulak verdiği anları anlatır. Gençlerden biri şöyle demektedir:

"Mona Lisa neden gülümsüyor biliyor musunuz? Çünkü ona bıyık eklemiş olanların hepsi öldü."

Neden bizden kimse talip olmamış?

Washington Post 250 milyon dolara satılmış… Amazon"un sahibi Jeff Bezos bu dünya markasını ele geçirmiş… Haber eskidi bile. Ama eskimeyen tarafı şu:

Bizdeki gazetelerin ve yayın kuruluşlarının arasında bu miktarın çok üzerinde fiyatlara alıcı bulmuş olanları var…

Şaşmamak elde değil…

Neden bizden kimse talip olmaz bu ve benzeri muhteşem markalara… İtibarsa itibarın daniskası… Uluslararası ilişki ise en âlâsı… Peki, ne eksik? Vizyon olmasın?..

Türkiye"den marka çıkarmak için milyarca dolar harcamayı göze almaktansa… Dünyada bizi bekleyen "armut piş ağzıma düş" onca marka varken, o kadar riskli ve dolambaçlı yola ne gerek var?

Bu konu en azından stratejik olarak tartışılmalı…

11 yıl önce
Gezi ruhu neden Mısır için sokaklara çıkmaz?
Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için neler yapılmalı?
Liberallik ve darbecilik
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar