Suriye meselesinde an be an gelişmeleri izleyenler için Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov"un şu sözlerinin ardından algıdaki renklerin değişmeye başladığı gün gibi aşikar.
"''Hiç kimsenin Türk-Rus ilişkileri üzerine endişelenmemesi gerekiyor. İki ülke ilişkileri istikrarlı ve sağlam bir şekilde gelişiyor. Uçak olayı, ilişkilerimizi etkilemeyecek."''
Elbette Lavrov"daki ifade değişikliğinin ardında yatan nedenleri sezmek için müneccim olmak gerekmiyor. Malum Türkiye"nin hava sahasını Suriye"nin sivil uçuşlarına kapatmasının ardından AB de, Suriye Arap Havayolları"na ait uçakların havalimanlarını kullanmasına yasak getirdi.
"Bakü"de biraraya gelmeyecekler herhalde" denilen Ahmedinejat ile Tayyip Erdoğan basına kapalı görüşmelerinde 40 dakikalık bir süre baş başa kaldılar. Basit gibi görünse de İran - Türkiye ilişkilerinde ciddi "detant" (yumuşama) izleri çıktı o görüşme öncesi ve sonrası...
"Kazın ayağı öyle değil"miş dedirten gelişmeler bunlar... Ne var ki, "derinlik stratejisi"ne gönderme yaparak "sığlık"tan söz edenlerin tüm bu gelişmelere rağmen yine de Sayın Kılıçdaroğlu"nun dillendirdiği "Suriye uçağından çıkan mühimmat neymiş görelim!" yollu gecikmiş türden muhalefetlerinden vazgeçmeyecekleri de aşikar.
Meselenin "sığlık" ya da "derinlik" laflarıyla alâkası yok! Alâkası olsa, Obama"nın kendi kültürü açısından bizdeki tespihe tekabül eden beyzbol sopasını bile dilinden hâlâ düşüremeyen muhalefetin sığlığı ya da derinliğini temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp ortaya koyarız. Ama gerçekten bunlar asıl meseleler değil. Asıl mesele, aynı kafa içinde paralel düşünceler olarak var olsalar bile birbirlerine geçit vermeyen algı kalıplarında... Buzdan kalıplar bunlar; ne eriyor ne de kırılıyor.
Bosnalı Sırplar''ın eski (!) lideri Karadziç''in söylediklerini duymuşsunuzdur. Karadziç, savaş suçları mahkemesindeki savunmasında ''Srebrenica soykırımı efsanedir; Müslümanlar kendilerini öldürdüler'' demiş. Bir mesajın saniyesinde dünyanın en ücra köşelerine ulaşabildiği bir çağda, dolayısıyla kolaylıkla ayırt edilebilecek ak-kara mevzularda gerçeğe bir noktada bile temas edemeyen böylesine sunturlu bir yalan sallayabilmek için nasıl bir insan olmak lazım gelir acaba? Yine de şaşmamak gerekir. Bir ara Karadziç efendiye bir de Nobel Barış ödülü verirlerse de şaşmam...
Karadziç, sadece psikoloji dünyası için değil, iletişim camiası için de olağanüstü ilginç bir vak''a... Mesajı verenle alan arasındaki bağın ancak ''gerçekler üzerinden'' yürütüldüğünde başarı şansı olduğunu bilen iletişimciler için Karadziç''in amacı ne olursa olsun, hedefe varamayacağı baştan belli.
''Hiroşima''ya atom bombası atılmadı'' diyebilmek ne türden bir yalansa, ''Srebrenica''da Müslümanlar kendilerini öldürdüler'' diye buyurmak da aynı cinsten ve boydan ucuz bir yalan. Bizim için kafaları karıştırmaya bile yetmeyecek bu yalana bakarak Karadziç''in mahkemeden alabileceği en iyi sonuç için çabaladığına inanmak zor değil. Anti İslam olan her şeye inanmaya hazır bir Hristiyan Batı orada durduğu sürece, her kör satıcının kör alıcısı bulunacaktır...
Kabul... Biraz abartılı. Ancak tersini iddia edenlerle her zaman tartışırız... Red Bull''un şu 39 bin metreden atlayan Baumgartner''a sponsor olması ve olayı olağanüstü bir iletişim taktiği ille sunmayı başarması, yıllarca konuşulacak, PR kitaplarında hak ettiği yeri alacaktır...
Genelde ''PR yapıyor!'' diye zaman zaman aşağılanan iletişim çalışmalarına, iş dünyası ve medya belki biraz daha farklı bakmaya başlarlar...
Redbull, iletişim çalışmalarının hedefine ulaşması için gerekli olan ''üç C'' adımının üçünü de mükemmel bir yaklaşımla hayata geçirmiş: Creativity (yaratıcılık), Consistency (tutarlılık), Continuity (süreklilik)...
''Kanatlandırır'' konsepti daha ''iyi'' nasıl ele alınabilirdi ki... Haliç üzerinde düzenlenen akrobatik uçuş etkinlikleri ile daha nasıl bütünlük sağlanabilirdi ki.
İçenlere karışmam aslında ama şahsen ben Redbull içmem. Sadece Redbull mu? Hayır, enerji içeceklerinin tamamıyla pek aram yok. Ancak bu durum, Redbull''un bu işinin iletişim tarihine geçeceğini söylememe engel değil. Tebrikler...
