NBC"nin anketine göre dünyanın yüzde 81"i, Türkiye"nin de yüzde 73"ü Obama"yı desteklemiş. Çok çekişmeli geçeceği düşünülüyordu. Oysa göreceksiniz, şimdi "ben söylemiştimciler" pıtrak gibi çıkacak ortaya…
"Kimin kazanacağı ortada" diyen pek çok dış politika gurumuz dahil, pek çok "her şeyi bilen" yorumcumuz, bugün "Ben zaten biliyordum" diye söze başlayıp, Obama"nın zaferini "öngörmüş olduğunu" iddia edecektir.
Ben onlardan değildim… Tabii ki taraf da değildim. Amerika Birleşik Şirketlerinin (ABŞ) Türkiye"ye bakışında bir değişiklik olmayacaktı. ABŞ"nin bölgedeki âlî menfaatlerine hangi stratejiler uygunsa ve bu stratejileri Türkiye"deki hangi konjonktür destekliyorsa, ABD başkanı da o konjonktürün destekçisi olacaktı. Her zaman da öyle olmamış mıydı zaten?.. Bazıları "Yaşasın, adı da Hüseyin"miş. Müslümanlara yakın bir başkan geliyor!" diye tepindiklerinde de ben aynı görüşü savunmuştum…
Ancak, bu kez Obama"nın işinin hayli zor olacağına inanlardandım. Küresel krizin sillesini yemiş, neredeyse müsebbibi olmuş bir ABD"nin, kendisini bu duruma düşüren lideri ödüllendirmesinin kolay olmayacağını, yediği o sillenin bedelini Obama"ya ödeteceğini düşünenlerdendim.
İki şeyi atlamışım, ya da yeterince önemsememişim: Birincisi Obama"nın arkasındaki başarılı iletişim kadrosunu. İkincisi Sandy fırtınası sırası ve sonrası Obama ve ekibinin krizi fırsata dönüştürme kapasitelerini…
Salı gecesi gün ağarana kadar başta CNN Int. olmak üzere uluslar arası kanalların arasında dolaştım durdum. Benimle aynı görüşü paylaşan çok sayıda yorumcuya rastladım. Aynen katıldığım genel kanaat şu idi: "Böyle bir krizin ve doğal afetin ardından %50"ye 49"la bile olsa (ki Obama bir önceki seçimde 53 almıştı), "electoral vote"larda 332"ye 206 ile kazanması şaşırtıcı ve etkileyici bir sonuçtur…"
Yani "Gayet doğal… Biz biliyorduk" havasına girmedi kimse… Bizde gireceklerdir.
Benim de katıldığım yorumcular, Obama"nın üç kritik iletişim atağı yapmış olduğunu tespit ediyorlar. Hepsinin üzerindeki şemsiye cümle ise şu: "Ekonomiyi toparlamaya daha yeni başladım. Bana 4 yıl daha verin."
Birinci iletişim atağı ABD"de nüfusları 45 milyonu bulan, seçmen kitlesinin %15"ini oluşturan İspanik"lere yönelik olanı: Yeni mülteci hakları düzenlemesi… Nitekim beyaz oyları %44"ten 39"a gerilerken kaybolan 5 puanı İspaniklerin oyları fazlasıyla kapattı…
İkinci iletişim atağının okları ABD"nin kaybetmekte olduğu tespit edilen "maneviyat" tarafına gidip saplanıverdi: Sandy fırtınası sırası ve sonrasında devletin imkânları seferber edildi. Ve "birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için", duygusunun altı çizildi.
Üçüncü iletişim atağının odağında ise ABD"nin başta aile olmak üzere kaybolmaya yüz tutmuş değerleri vardı. Nitekim, teşekkür konuşmasında eşine olan aşkını terennüm ederken işi biraz abartmasında bu yaklaşımın izlerini görmek mümkündü. Bu izleri bir de finalde ABD halkı için yaptığı tespitte en hamasi haliyle gördük: "Yeryüzündeki en büyük millet!"
Yani işin iletişim boyutunda bu seçimlerde Maneviyat ile Maddiyat yarıştı. Ve maneviyat kendisini doğru ifade ettiği için, kazandı denilebilir…
Masum ve pratik söylemler karşısında ABD halkının ortak ruhi şekillenmesinin verdiği izin sadece 4 yılla sınırlı kalmadı. Obama"nın olanca acemiliği ile göreve geldiğinde küresel krizin sorumluları olarak algılanmaktan kendilerini kurtaramayan Wall Street menşeli yöneticilerini ve Merkez Bankası liderlerini neredeyse kucaklayarak yola devam etmesine şaşıranlar belki şimdi durumu daha iyi kavrama fırsatını da elde etmişlerdir. Eğer tersini yaparak radikal kararlar alıp uygulasaydı, Obama ikinci 4 yıllık iznini kolay kolay alabilir miydi acaba? Yine de tüm gelmiş geçmiş ABD Başkanlarından biraz daha farklı olarak daha içten bir tutum ve tavır sergilediği söylenebilir.
ABD"nin, dolayısıyla şirketlerinin yüksek menfaatleri için gereken neyse yapacağı belli olan Obama, kibirden uzak, özeleştiriye açık samimi duruşuyla da rakibinin önüne geçmiştir. Afganistan"da ve Irak"da neler olduğunu bilenler bile Obama"nın "yumuşak gücü"nden (soft power) etkilenmeden edemiyorlar. İletişimin en büyük gücü "etkileme sanatı" değil midir?
İtalya"da bizden daha çok tanındığını sandığım aktrisimiz Serra Yılmaz"a bazı başörtülü hemcinsleri ürkütücü geliyormuş. Haberi okumamla birlikte 84 yılının Karacan Yayınları binasındaki Sanat Olayı dergisinin yayın kurulu toplantısına ışınlanıverdim sanki. Yine ünlü bir sinema sanatçımız, bir zamanların kravatsız ve ütüsüz pantolonla çıkılmadığı, şıklık yarışındaki insanların piyasa yaptığı Beyoğlu yıllarını büyük bir hasretle anmış, derginin Yayın Yönetmeni rahmetli Attilâ İlhan da zekice pırıldayan gözleriyle gülerek şöyle demişti:
"Haklısın arkadaş! Artık Beyoğlu"na Türkler geldi."
Üstadın "Müstemleke aydını" diyerek veryansın ettiği ecnebilerimiz, asla ve kat"a tanımak zahmetine katlanmak istemedikleri "Türkler"den de, Türkiye"nin kültür ve değerler haritasından da bihaber olmaya devam ediyor. Öyle görünüyor ki, Beyaz Türkler, vatandaşlarını tanımama konusunda ısrarlı oldukları sürece ürkmeye devam edecekler. İnsan bilmediğinden ürker değil mi?