|
"Omurilikten solcular" Olimpiyatlar konusunda mutabık

Bizim kuşağın "örgütlü" solcuları gayet iyi hatırlarlar... Tuttukları fraksiyona göre hangi takımı tuttukları da değişirdi. Örneğin eğer Türkiye ile Sovyetler Birliği futbol takımları oynuyorlarsa ve bizimkiler TKP / Sovyet çizgisinde iseler, milli takımı değil Sovyetler"i tutarlardı... Eğer Mao"cu idiyseniz de, bizimkiler Arnavutluk"la oynuyorlarsa, Arnavutluk Emek Partisi Lideri Mehmet Şehu"nun takımı tutulurdu...

Çünkü Mao"culara göre TKP ve Sovyet yanlıları revizyonistler"di ve Çin, SBKP"nin 1956"daki 20"nci kongresinden sonra Sovyetler"e düşman olmaya başladıkları için bizimkiler de Sovyet yanlısı Türk solculara karşı iyi duygular beslemezlerdi.

Bugün "omurilikten solcuların" cephesinde pek de fazla bir şeyin değişmediğini görmek gerçekten çok üzücü... İnsan, bağlı olduğu dünya görüşünün temellerine ve bugününe dair kuramlar üzerine bu kadar çok düşünüp, realiteden bir o kadar nasıl uzak kalabilir anlamak kolay değil.

Soruyorum... "Olimpiyatları İstanbul"un almasından yana mısınız?" Yanıt belli bir çevrede çok net: "Hayır!"...

Soruyorum...

- Neden?...

- Olimpiyatları alırsak bu, AK Parti"nin başarı hanesine yazılacak. Bu da onların seçimleri kazanmasına neden olabilecek...

- O zaman Suriye ile sıcak çatışmanın da çıkmasından yana olmanız lazım.

- Aslında evet...

- Enflasyon artsın mesela...

- Hakikaten hiç fena olmaz...

- Bizimkilerin dopingli falan çıkmalarını da ister misiniz?

- Neden olmasın?...

- Enflasyon artsın, büyüme hızı düşsün, Gezi ruhu vandalizme dönüşüp artarak sürsün?..

- Vallahi bilmem. Bildiğim şu: Ne olacaksa olsun, nereye varacaksa varsın; yeter ki bunlar gitsin...

Durum budur... Hiç abartı yoktur nakillerde... Ve bu "ruhun", milli takım karşısında Sovyetleri ve Arnavutluğu tutan "ruhtan" ne farkı vardır, dersiniz?

Bence yoktur... Tıpkısının aynısıdır...

Bir de Olimpiyatlar konusunda örnek bir açıklamadan söz edelim. Halkın kültür ve değerlerine olan hem yakınlığı hem saygısıyla her zaman özel bir yerde konumlandığını düşündüğüm Ali Koç, CNN"e telefonla bağlanarak Nevşin Mengü hanıma şöyle demiş:

"Siz herhalde konulara olumsuz yaklaşıyorsunuz. Bir Türk, bir Müslüman olarak bu olayın gerçekleşmesini isteyen bir insanım. Çünkü ilk defa bir İslam ülkesine gelecek. Bu bölgede yaşayan biri olarak bu heyecanın gerçekleşmesini istiyorum. Biz bunu kazanabilirsek, ki inşallah bunu kazanacağız, o zaman spor anlayışımız da değişecek. Dolayısı ile Türk gençliğinin gelişimi de değişecektir. Biz bu olayın heyecanını yaşarken, Doların çıkmasına veya Suriye"de yaşananlara çok önem vermiyorum. Bahsettiğiniz diğer ülkelere baktığınızda onların yaşadığı olumsuzluklar, Japonya ve İspanya"da yaşanan olumsuzluklar bizim yaşadıklarımızın çok ama çok ötesinde."

Ali Koç"dan bir küçük ders mi alsak acaba?...

Rock"n Coke Festivali için bir öneri

Coca-Cola"nın en başarılı "Marketing PR" işlerinden biri hiç şüphesiz Rock"n Coke konser ve etkinlikleridir. Bu yıl da heyecanla hazırlandılar bu dev organizasyona, Coca-Cola"ya yakışan cesamet ve yönetim kabiliyetiyle... Bu kültürle buluşup buluşmamak başka bir konudur; olayın iletişim stratejisi boyutuyla değerlendirilmesi ise işin başka bir boyutudur...

Çok etkili bir iletişim çalışması olmasına rağmen, bizce olayın çok ciddi bir yumuşak karnı var: Bu festivalin Sosyal Paydaşlarından en önemlilerinden birinin bizce çok ciddi şekilde ihmal edilmesi...

Kim bu sosyal paydaşlar? Festivalin yapılacağı alanın yakın çevresinde ikâmet etmekte olan İstanbullular...

Etkinlik sırasında Hezarfen Havaalanı civarında doğal olarak tam anlamıyla vur patlasın çal oynasın durumu hakim olacak. Binlerce insan iki gün boyunca evlerine gitmeden zamanlarını orada geçirecekler. Hem ses hem çevre kirlenmesi, doğal olarak çevre sakinlerini hem fiziksel hem de büyük olasılıkla kültürel olarak ve değerler bağlamında rahatsız edecek.

Burada Coca-Cola önemli bir fırsat kaçırıyor olabilir... O çevrede yaşayanları bir sosyal paydaş olarak görüp onlarla çok öncesinden temas kurabilirdi. Davetiyeler verseydi, küçük armağanlarla, "Belki rahatsızlık vereceğiz ama niyetimiz hiçbir zaman kötü değil. Siz de genç oldunuz. Sizin de gençlerinizin başımızın üstünde yeri var" anlamına gelecek ifadelerle bu insanların gönüllerini alsaydı, durum çok daha farklı olabilirdi...

Kaybolmuş bir şey yok. O alanı pırıl pırıl temizletip, öncesi-sırası ve sonrası fotoğraflarla insanların gönlü belki tekrar alınabilir...

Markaların siyasi duruşu olur mu?

"Markalar politikaya ne kadar girmeli?"... Marketing Türkiye dergisinin son sayısında kapak konusu bu... Derginin Xsights Araştırma ve Danışmanlık şirketine yaptırdığı Marka-Siyaset araştırmasında çıkan tüm sonuçlar, akla hemen karpuz sendromuyla ortasından ikiye ayrılmış bir ülke tablosunun kesin işaretlerini veriyor.

Marka ile siyaset ilişkisi konusunda Deniz Ülke hocam, ABD"nin iyi bir örnek olduğunu belirtip, Google, Apple, Yahoo ya da Levi"s, Starbucks gibi markaların çoğunlukla Demokrat"lardan yana yerini aldığını, petrol, emlak ve medyadaki bazı markaların da Cumhuriyetçi"lere destek verdiğini söylemiş.

MÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak, siyasileşmenin rakibin hakkını hiçe saymak anlamına geleceğini ifade etmiş.

Bilgi Üniversitesi İşletme Bölümü Öğretim Üyesi Barış Yılmazsoy, orta yolcu markaların saha dışına itilebileceğine işaret etmiş.

Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi"nden Prof. Dr. Yavuz Odabaşı, taraf tutmanın markaya zarar vereceğini söylemiş.

Bizim Yenişafak Ekonomi Şefi Yakup Kocaman, "Her markanın siyasi bir duruşu vardır" tespitini yaparken, Habertürk Ekonomi Şefi Yavuz Barlas da, markanın siyaset satmaması gerektiğine vurgu yapmış.

Marketing Türkiye"den bu konuyla ilgili bize yönetilen soruyu biz de naçizane şöyle yanıtlamışız:

"Markalar duruşlarını 3 nirengi noktasına (ölçüte) göre belirler:

1. Hedef kitle (beklenti ve talepleri)

2. Markanın ruhu (vaadi)

3. Markanın arkasındaki kurum, firma veya kişinin "varoluş nedeni" (ya da eski deyişle misyonu) ve ona bağlı olarak oluşmuş dünya görüşü ...

Eğer bu üç nirengi noktasından çıktığını soyutlayacağımız "üç ışının" kesiştiği noktada "siyaset" varsa, o zaman o markanın bir siyasi duruş belirlemesinde yarar vardır. Bu üç nirengi noktasının buluşmayacağı, bir tanesinin bile ayrı düşeceği bir siyaset bağlantısı o markaya tamiri imkânsız hasarlar verebilir."

İnsan ancek çeşitli fikirlere kulak kabartarak fikri derinlik ve zenginlik kazanabilir...

11 yıl önce
"Omurilikten solcular" Olimpiyatlar konusunda mutabık
Dört kupanın üçü gitti biri mucizelere kaldı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir