|
Sayın Bayraktar bu kazayı hak etmiyor…

Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar Bey demiş ki:

"Bu ülke, Müslüman ülke. Yüzde 99"u Müslüman. Tarihten gelen bir yapısı var. Türkiye"nin bulunduğu coğrafya, zor bir coğrafya. Şimdi Türkiye"nin konumu itibariyle biz icat yapamıyoruz, buluş yapamıyoruz. Tarım ülkesiyiz biz. Ara eleman ülkesiyiz. O zaman çok daha iyi eğitim almak zorundayız."

Kesinlikle anlıyoruz kendisini… Koç Topluluğu"nun hayli ses getirmiş olan kampanyası "Meslek Lisesi Memleket Meselesi" tam da bu noktaya parmak basmıyor muydu…

Bakan bu tespitinden hareketle hangi özellikleri taşıyacak gençler yetiştirmemiz gerektiğini de "kalem efendisi değil" kaydıyla, şöyle sıralamış:

"Ara teknik eleman, üniversiteyi bitiren, teknolojiyi iyi kullanan, bilgisayar ve lisan bilen, dünyadaki bütün bilgileri alıp kullanan..."

Çok önemli bir yaraya ciddiyetle parmak basmış Sayın Bakan… Ancak…

Ancak orada durmamalıydı… Fikrin ve dolayısıyla cümlenin ikinci yarısını da dile getirmeliydi. Demeliydi ki mesela, "Türkiye"nin gelecek tasarımı, bu ara elemanlarla birlikte, üstün yaratıcı güce sahip, vizyoner, büyük düşünmesini bilen, cesur, "hesaplanabilir bütün riskleri alabilen, ülkesine ve dünyaya "Bürokratik oligarşinin sınırlı kafa yapısı" dışına çıkarak bakabilen, milletine, memleketine inanç ve güvenle bağlı geç kadrolarla oluşacaktır"… Sayın Bayraktar"ı böyle bir görüşü serdedecek kapasite ve görüşte bir politikacı olarak tanıdık.

O zaman kimsenin gık"ı çıkmazdı zaten…

Oysa şimdi diyecekler ki: "Bir yandan Türkiye"deki herkesten "Büyük" düşünmeye çalışan Başbakan, ülkenin bir tarım değil, hatta sanayi de değil, bilgi toplumu olması gerektiğini, "inovasyonu", "buluşçuluğu", Türkiye"den çıkacak özgün markaları, patent sayılarını, üniversitelerimizdeki bilimsel makale sayısını önemsediğini, ifade ve ima etsin, öte yandan onun bir Bakan"ı tam da tersine açıklamalar yapsın"…

İşte size, Bakan hak etmese de, nur topu gibi bir "mini iletişim kazası". Bu seferki, Sayın Bayraktar"ın Temmuz ayında Karadeniz Teknik Üniversitesi"nde yaptığı "Trabzonspor"u şampiyon yapacağız inşallah" şeklindeki açıklamasından da daha etkili bir iletişim sorunu yaratabilir.

O kaza, "Dil sürçtü, şakaydı" şeklinde geçiştirilebilir… Ancak bu seferki kazaya, böyle bırakılırsa uygun kılıf bulmak pek kolay olmayacaktır… Çünkü Sayın Bakan"ın, "etkileyici" pozisyonunda olan ya da "kendisini orada gören" sağdan, soldan, ortadan, muhafazakâr, ilerici her entelektüeli karşısına alma olasılığı vardır.

Her ne kadar "Ara eleman" hatta "Nitelikli ara eleman" konusundaki eksiklik, ekonomimizin en büyük sorunlarından biri olma özelliğini hâlâ koruyor olsa da, mevcut sıkıntının çözümünün "günlük", geleceğe dair öngörülen sıkıntıların çözümünün ise de "vizyoner" hedefler arasında sayıldığı bir gerçekliktir. Bilindiği gibi "vizyoner hedef"ler, mevcut sorunları, onların çok ötesine de sıçrayarak, kuşatacak ve koruyacak bir ufkun ışığında konulur. Tarih o ışıkta parlayan liderleri yazar…

Sayın Bayraktar"ın tek yapacağı şey, belki hiç o açıklamaya gönderme yapmadan bu sefer, meselenin diğer yanına ağırlık vereceği bir konuşmayla işi dengelemektir… Hem de bir an önce…

Danışmanların hepsi mi "hık" deyicidir…

Ahmet Hakan kardeşim, geçenlerde çok net bir ifadeyle bir görüş dile getirmiş ve bir irade beyanında bulunmuş: "Yaşadığım sürece hiç kimseye hiçbir koşulda "danışmanlık" yapmayacağım… Çünkü bu ülkede "Bana danışman ol" demek, "Bana duymak istediklerimi söyle" demekten başka bir şey değildir. Sadece Tayyip Bey için geçerli bir şey değil bu. İş dünyasında da, bürokraside de geçerli"…

Son iki cümleyi yazmasa, sesimizi çıkarmayacağız. Ama olmaz. Bizden önce bu konuda racon kesmesi gereken devasa uluslararası danışmanlık şirketleri var, binlerce danışmanlık kişi ve kuruluşları ve onların meslek örgütleri var. Kelam etmek bizim haddimiz değil. Ancak onlardan ses çıkmayınca susamadık…

Danışmanlık müessesesi insanlık tarihi kadar eskidir Ahmet kardeşim. Eski Mısır, Yunan, Çin, Hint, İslam tarihi, Osmanlı tarihi ve tabii ki Hıristiyan Batı medeniyetinde liderlerin yanında daima danışmanlara daima yer olmuştur… Danışmanlık, ilgili konuda bilgi ve tecrübe derinliği gerektirir. İnsanlar her konuda alabildiğine derinliğe sahip olamayacakları için danışmanlara ihtiyaç duyarlar. Öte yandan (bazı "hocalar" dışında) tarihe geçen "danışmanlar" yoktur. Liderler tarihe geçer. Yüzeysel olarak, her konudan biraz bir şeyler bilen insanların işi değildir danışmanlık.

Kendine "hık" deyici arayan yöneticiler yok mudur? Vardır elbette… Ancak bu tür "kusurlar" her meslekte vardır… Hakkı Devrim ustanın deyişiyle "Köşe kadılarında" mebzul miktarda bulunur mesela… Hele de kendisini her şeyden anlamak zorunda hisseden ve de zaman içinde her şeyi anladığına neredeyse emin olan "köşe kadılarında"…

Ahmet Hakan"ın neyi ve kimleri kastedebileceğini anladığımı sanıyorum. Kendisi için "danışmanlık yapmama" kararını da anladığımı söyleyebilirim. Ancak insan kültür mirası kadar eski bir yapıyı, tüm uluslararası kuruluşları ve neredeyse her ciddi kuruluşun bünyesinde bulunan bu sofistike yapıların tümüne getirdiği eleştiriyi kavramakta zorlandığımı belirmeliyim.

11 yıl önce
Sayın Bayraktar bu kazayı hak etmiyor…
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak