|
Silahlı Kuvvetler "Özgündür"...

Uzunca bir süredir ve şu sıra Türkiye"nin en nazik konusu Silahlı Kuvvetler"in konumlandırma, itibar ve stratejik iletişim meselesidir.

Rahmetli Ömer Lütfü Mete"nin deyişiyle "Zihni vaftizlenmiş" arkadaşlar, zihni vaftizlenmemiş olsa da kilitlenmiş, Batı demokrasisi hayranı yarı entelektüeller, ve de Türkiye"deki bürokratik oligarşi transformasyonunu abartarak kendine pay çıkarmaya çalışan bilumum intikamcılar (ve elbette bütün bunların dışında iyiniyetli bazı "arayışcı"lar), aynı türküyü çığırmakta:

"Türk Silahlı Kuvvetleri, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere Batı"daki gibi konumlanmalı. Refleksleriyle, yapılanmaları, yaklaşımları, karakterleriyle onlara benzemeli."

Türkiye Cumhuriyeti"nin geleceği için, ülkenin güvenliği için bundan daha teslimiyetçi ve hatta bundan daha yıkıcı bir görüş olabileceğini düşünemiyorum.

Silahlı Kuvvetler, siyasi otoritenin emrinde olmalıdır. Doğru. Silahlı Kuvvetler"de darbeci zihniyete müsaade edilmemelidir. Doğru. Silahli Kuvvetler"in birincil görevi vatan savunması ve ülkenin âlî menfaatleridir. Doğru.

Diğer yandan, Türkiye Danimarka, Hollanda, İsveç, vb. değildir. Doğru. Türkiye"nin içinde ve çevresinde oluşan tehditler, güvenlik sorunları bu ülkelerden tamamen farklıdır. Doğru. Türk Silahlı Kuvvetleri"nin ve Türk milletinin ortak ruhi şekillenmesi Hristiyan Batı ile kesinlikle kıyaslanılamaz; kesinlikle hiçbir ülkenin demokrasisi ve ordusu "benchmark" (kıstas, nirengi noktası) alınamaz. Doğru.

Bu nedenle denilebilir ki, Silahlı Kuvvetleri zaafa uğratacak, itibarını sarsacak, moral motivasyonunu düşürecek tüm söz ve eylemler, ülkenin geleceğine yönelik tehditlerin bir parçasını teşkil eder.

Bu noktada sayın Başbakanın tutumu diğer Ak Partililer tarafından örnek alınmalıdır.

Sayın Başbakan bir reel politika ustasıdır ve bilindiği gibi her zaman takip ettiği bir "dashboard" (gösterge paneli) sinyallerini görüp durumu tartmadan adımını atmaz. Bu gösterge panelinin en önemli unsurunu da araştırmalar oluşturur. Tek bir araştırma değil; pek çok araştırmanın çapraz kontrolle doğruladığı navigasyon verileri!

Bu veriler, Silahlı Kuvvetler"in Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları nezdinde hâlâ en muteber kurum olduğunu göstermektedir. Bu ülke insanı, ordusuna sevgi, muhabbet ve güvenle bağlıdır. Buna rağmen Silahlı Kuvvetleri ile ilgili bu ülkenin vatandaşlarınca rencide edici bulunacak her türlü fikir, ordudan çok halk nezdinde o fikir sahibini yaralar.

Rahmetli Mehmet Ali Birand"ın "Emret Komutanım" deyişindeki, ünlemsiz "sıcak tonlama" bugün de geçerlidir. Peki değişen nedir? Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hallenen, hislenen Genelkurmay başkanları ve "Bize hesap vermeyenleri darbeyle yola getiririz" anlayışı tarihe gömülmüştür. Bundan daha büyük değişiklik olur mu?

"Ordu" denildiğinde "militarizm" kavramı aklına gelen tüm aklıevvellere zaman zaman bu gerçeği hatırlatmakta yarar olabilir.

Bir küçük tavsiye

Salih Tuna"nın Salı günkü yazısını okudunuzsa mesele yok. Okumadınızsa mutlaka internetten bulun. Neden? "Ak Parti İzmir"i nasıl "düşürecek?" başlıklı yazı, siyasi iletişim konusuna pratikte kafayı takmış herkes için mükemmel bir ders niteliğinde. Tuna, CHP"li milletvekili Birgül Ayman Güler"in şu lafından hareketle yazısını kaleme almış:

"AKP"nin gücü yok, yüzde 47 illüzyondur. AKP, İzmir"i düşüremediği için kendini eksik hissediyor. İzmir düşmedikçe kendini iktidar hissedemeyecek ama Cumhuriyetin kalesi düşmeyecek.."

Salih Tuna şöyle demiş:

"Demek Ankara, Konya, İstanbul, Erzurum, Trabzon, hulasa Türkiye düştü; bir tek İzmir düşmedi."

Yazının tamamını okuyun mutlaka.

Bütün camia sınav verecek

Benim kızım da Galatasaray Üniversitesi"nden mezun oldu. Ne yazık ki bu güzelim okulu yaktık. "Yaktık" diyorum çünkü hiçbir şey kendi kendine yanmaz. Ne hikmetse gündelik hayatımızda da kendimizi olayın dışında tutarak durum değerlendirmesi yapmayı adet bellemişizdir: "Anahtar kayboldu" ya da "Hoca düşük not verdi." vs.

Haydarpaşa Garı binası ve Milli Eğitim Müdürlüğü binası dahil, son olarak Galatasaray Üniversitesi"nin yanmasından kim ve ne kadar sorumludur, asla öğrenemeyeceğiz.

Şimdi Galatasaraylılara bakacağız. Sorumlularını bulmak, okullarını kurtarmak ve yeniden inşa etmek için nasıl bir kampanya yürütecekler?

Bu bir sınav. Mutlaka geçilmesi gereken çok önemli bir sınav.

"Doğal olarak tatlı"

Uzun yıllar boyunca tatlandırıcı kullananlardanım. Bu dönemin büyük bölümünde Canderel kullandım. Sonra "bitkisel tatlandırıcılar" çıktı. Ben de bitkisel olanlarına geçtim. Geçenlerde gazetelerde okuduğuma göre Canderel de bitkisel tatlandırıcı yapmış, adını "Canderel Green" koymış. Altına da eklemiş: "Doğal olarak tatlı"

İletişim açısından pek doğru olmayan bir strateji gibi geldi. Bir: Doğal olarak tatlıysa, eskiden bu "green" benim yıllarca içtiğim, ölümün rengi "black" miydi? İki: Yıllarca marka ruhu olarak tespit edilmiş konumlanmadan vazgeçilecekse bu aynı ismi koruyarak mı yapılmalıydı? Başka bir marka altında piyasaya sürülmesi gerekmez miydi? Üç: Canderel markasının tanınıyor olması Canderel Green"in satışının garantisi midir? Elbette değildir.

11 yıl önce
default-profile-img
Silahlı Kuvvetler "Özgündür"...
Elazığ’da ‘İletişim Depremi’
Suçlu kim?
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm