|
Turkcell risk kaldırır

Bu kadar büyük risk alınır mı? Turkcell"sen alırsın… Büyük olmanın böyle faydaları vardır. Tek atımlık barutu olanlardan farklı olarak…

Reklamcılıkta günümüzde strateji falan bir yana aslında "cinfikirli" denemeler, daha çok iş yapar. Ya da öyle sanılır. "Öyle sanılır", diyoruz; yoksa onlarca yıldır büyük deterjan markalarının hiç risk almadan evirip çevirip aynı tür reklamları yayınlamalarını anlamak mümkün olmazdı…

Peki, "Turkcell"lioğulları projesi"nin riski neresinde? Şurasında:

Cinfikir tamam… Belli ki hiçbir masraftan kaçınılmamış. Prodüksiyon da tamam… Ancak bilinen o ki, TV"ler dizi film mezarlığı halinde… Şu anda "tutan" dizi film ya iki tane, ya da üç… Önce günü değişiyor. Sonra saati. Sonra bir bakıyorsunuz, hoop uçmuş…

Turkcell geçmişte dizi film tadında çok başarılı işlere imza atmıştı. "Özgür kız", "Selocanlar" vb… Ancak günümüzde Muhteşem Yüzyıl tuttu diye o dönemi anlatan bir de üstüne absürd (uyumsuz) öğeler taşıyan bir dizi film lezzeti, yavan kaçabilir. Buna rağmen işin PR"ının gayet iyi yapıldığını söylemeliyiz. Beklenti hayli yukarı çekildi. "Onu da veriyoruz bunu da veriyoruz!" çığırtkanlığından bıkmıştı millet. İyi gelebilir. Ancak bu arada o formülümüz de unutulmasın: Tatmin = Algı – Beklenti… Beklenti bu kadar yukarı çekildi mi, hep endişe duyarım. Çünkü algı nispeten düşük kalırsa, tatmin yerlerde sürünebilir…

Ne olur? Hiç… Turkcell büyük marka, daha çok risk kaldırır…


GFK kendi söküğünü dikemedi

İş, ilişki ve iletişim meselelerine kafa yoranlar –kim yormaz ki- araştırma konusunun ne kadar önemli olduğunu bilirler. Bir tür kontrol panelidir, araştırmalar… Uçakların, gemilerin onsuz yapamadıkları "navigasyon" aygıtlarına benzerler… Uluslararası deyişle "dashboard", "gösterge paneli" görevi görürler. Onlara bakmadan iş, ilişki ve iletişim süreçlerini yönetmeye kalkmak, yoğun siste aletsiz uçmaya benzer…

Bu kadar önemli göstergelerin verileri nereden gelir?.. Araştırma şirketlerinden… O halde araştırma şirketlerinin bir numaralı "teslimatı" ne olmalıdır?..

Tek bir yanıtı vardır bu sorunun: Güven... Güvenilmeyen bir gösterge paneli ile uçulabilir mi? Gemi sevk ve idare edilebilir mi?.. Asla!..

Bu nedenle bir araştırma şirketinin durduk yerde kendi kendini en hassas yerinden vurması, kendisiyle ilgili güven kaybını tetiklemesi anlaşılır gibi değildir. Avrupa"nın ve de ülkemizin en başarılı ve güvenilir araştırma şirketlerinden biri olan GFK"dan söz ediyoruz.

Ülkemizin en saygın şirketlerine verdikleri nitelikli hizmetle adlarından söz ettirdiler… Almanya merkezli GFK"cılar Türkiye"ye geldikleri ilk yıllarda bir süre Selim Oktar"la birlikte yol aldılar. O dönemde Oktar"ın Mori"den devralarak geliştirdiği "İtibar Ölçümleme Modelini" başarıyla uyguladılar. Model, daha sonraları aralarından ayrılarak Era"yı kurmuş olan Elvan Oktar"la daha da yalınlaştırıp etkinleştirildi.

GFK, daha sonraları itibar alanında birlikte çalıştıkları arkadaşımız Salim Kadıbeşegil"le "Repman" adını verdikleri, günümüz koşullarına uyarlanmış biraz karmaşık, ancak son derece derinlikli ve etkili bir girişime daha imza attı. İtibar ölçümlemesi konusunda Era ile birlikte neredeyse tüm pazarı ellerinde tutuyorlardı. Güven unsuru tamamıyla tesis edilmişti.

İşler bu kadar yolunda giderken birden Almanya"daki merkez, Türkiye"deki yönetimin 21 milyon Euro"luk "vergi kaçakçılığı" yaptığını ileri sürerek, yöneticileri Ali Levent Orhun ve Elçin Üner"in işine son verdi ve bunu son derece kaba bir şekilde medyaya duyurdu. İddiaya göre Orhun ve arkadaşı, vergileri ödemeyip kârı yüksek göstererek şahıslarına haksız kazanç sağlamışlardı.

Anlaşılan GFK araştırmayı biliyordu ancak iletişimden bihaberdi. Çünkü aslında dürüstlük adına yapılan bir hamle, iletişim boyutunda ancak bu kadar kötü yönetilirdi… Peki Ali Levent Bey ne demiş olan biten karşısında? O da şunları demiş: "Almanya"daki merkezle aramızda, görüş ayrılığı var. Başka bir şey yok!"

Müphemiyet ve kafa karışıklığı algılamanın bir numaralı düşmanıdır…

Sonuç: GFK gibi son derece düzgün ve güvenilir bir kuruluş, bir anda hızla itibar, irtifa kaybetmekte… Bütün bunlar, iş, ilişki ve iletişim boyutunda çok daha akıllıca ve stratejik olarak ele alınabilir ve yara alınacağına güçlenerek bu kritik viraj atlatılabilirdi. Almanya"daki merkez keşke buradaki danışmanları Salim Bey"e sorsaymış, nasıl hareket edeceklerini. Kadıbeşegil, kriz iletişiminin ve itibar yönetiminin kitabını yazmıştır çünkü… ("Kriz Geliyorum Der!", Mediacat Kitapları, İstanbul 2002, "İtibar Yönetimi", aynı yayınevi, 2012)

Yazık olmuş GFK"ya… En azından Türkiye"de…

Aynı zamanda Araştırmacılar Derneği Başkanlığı görevini de yürüten Ali Bey de hemen yeni bir araştırma şirketi kurmuş… Ona da yazık olmuş aslında…

"Hem orada hem burada" olmak...

Pazar günü TVNet"in "İkiz Aynası" programında Büşra ve Kübra Kardeşler"in (Sönmezışık) konuğuydu Anjelika Akbar... Bildik bir konu… Konuk da… Ancak sohbet dikkatimi çekti. Benim de merak ettiğim bir soruydu… Piyanistin kendisinden geçtiği anlar vardır. Ya da öyle yaptığı (!)… Enstrümanla kâh kavga eder, kâh sevişir. Piyano üzerinde hem tüm hakimiyetini kurabildiği ama yine de başka dünyalara göçtüğü izlenimi veren hal ve tavırları için ne düşündüğünü sordu Büşra hanım… (Belki de Kübra"ydı. İkiz oldukları için ben karıştırmakta mazurum.) "Sanki bu hal tavırlar diğer enstrümanlara göre özellikle piyanoda daha mı belirginleşiyor?" gibi bir soruyu yanıtlarken Anjelika Akbar aşağı yukarı şöyle dedi:

"Bu durum enstrümana bağlı değil; enstrümanistle ilgilidir. Tabii en iyisi hem orada hem burada olabilmek."

Bravo, dedim Anjelika Hanım"a... Tam da "Hem farkında hem de Gülhane Parkı"nda olmak" durumu... Sanatçının enstrümanıyla kurduğu ilişkide, icra ettiği yorumladığı eserle "ötegeçeler"e kayması elbette mümkün... Ancak bu hal ve tavır, sanatçının duyarlılık ölçüsünü ele veren bir işaret midir? Değildir elbette. Üstelik, kendi adıma bu "kayma hali"nin dinleyicinin dikkatini dağıttığını bile ileri sürebilirim. Bazılarımızın belleğinde "Bir piyano soylusu" olarak kalan ve klasik müzik tarihinde olağanüstü virtiözitesinin yanı sıra asaletiyle de izini bırakan Arturo Beneditti Michelangeli"nin aklımıza düşmemesi mümkün mü? Meraklısı youtube"dan üstadın herhangi bir videosunu izlerse ne demek istediğimizi daha iyi anlayacaktır.

Bir de Keith Jarrett ve bizim ünlü bir iki piyano ustamıza bakılabilir tabii… Sırf orada olanlara… Ya da mış gibi yapanlara…

11 yıl önce
Turkcell risk kaldırır
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi