|
Hakan Şükür, gözaltı furyası ve cemaat

Hakan Şükür"ün AK Parti"den istifa açıklamasını biraz şaşkınlık içinde okudum. Şükür"ün tavrını, cemaat konusundaki hassasiyetini, hatta istifa türü bir tepki verebileceğini bilmediğimden değil.

Beni şaşırtan açıklama metnin kendisi oldu.

Bu metnin bir "siyasi parti açıklamasını, hatta manifestosunu andırması", Şükür"ün cemaate "siyasi bağlılığını" çok kuvvetli bir şekilde vurgulaması, AK Parti"ye yönelik eleştirilerini cemaatin köprüleri atan dili ve politikası üzerinden ifade etmesi gerçekten dikkat çekiciydi.

Hakan Şükür"ün istifa metni muhtemelen üzerine kollektif olarak çalışılmış bir metin...

Şükür"ün istifası yine muhtemelen açık bir telkinin, belki de bir talebin sonucu ...

Eğer durum buysa, zamanlaması ve bu milletvekilinin popülerliği itibariyle, istifa, cemaatin AK Parti"ye yönelik bir ayrışma ve zayıflatma hamlesi olarak görülebilir.

Gerçek sorunu da aslında bu durum tarif ediyor.

Cemaat açık bir angajmanı, bir fayda tanımı, merkezi bir karar mekanizması ve sistemi olan, kendine has uluslararası ilişkileri olduğu iddia edilen bir yapı.

Ancak siyasi partiyi andıran bu işlevlerine rağmen bir siyasi parti gibi şeffaf değil.

Yarı-kapalı bir dokuya sahip ve pek çok sahada "üstü örtülü ilişkiler ve eylemler"le yol alıyor

Üstü örtülü eylemler kaçınılmaz ve şeffaf olmayan yapıya uygun bir şekilde, gayri meşru yöntemler içeriyor. Şık-Şener-Avcı davalarından diğerlerine son 5 yılın "adli deneyimleri" gösteriyor ki, bu yöntemler arasında devlet içi keyfi alan genişletmek, muhaliflere, rakiplere ve eleştirilere yönelik yıpratma, itibarsızlaştırma, kolluk gücü kullanma, adli yetki gaspı bulunuyor.

Bunun içindir ki, kaç yıldır her fırsatta "cemaat böyle devam edemez, kendisine soru sormalı ve şeffaflaşmalıdır..." derim...

Sedat Ergin dünkü yazısında cemaate yönelik "çoklu algı" diye bir tabir kullanmış. Evet, cemaat dini bir vurguya sahip, okulları itibariyle sivil bir yapıya sahip, tabandaki mensupları itibariyle saf bir dokuya sahip, medyası kamuoyu oluşturma gücüne sahip... Ancak en az bunlar kadar önemli olan, son yıllarda bunları fersah fersah aşan siyasi bir stratejiye ve örgütlenmeye sahip.

Bu, emniyette böyle, adliyede böyle, hatta parlamentoda bile belli ki böyle...

İsteyen istediği kadar manipüle etmeye çalışın, istendiği kadar "haklı taraf kim" alıştırmaları yapılsın son gelişmeler çıplaktır.

Artık yeni dengeleri, yırtılan ittifakı ve büyük kavgayı görmek için, cemaate dair bilgi sahibi olmak için benim ve Ruşen Çakır"ın yazılarını okumaya gerek yok.

Dün sabah erken saatlerde "bomba" bir operasyon başladı.

Bakan çocukları, belediye başkanı, iş adamları, bakanlık özel kalemleri, danışmanları, genel müdürleri, Halk Bankası Genel Müdürü gözaltına alındı.

İddia rüşvet ve yolsuzluk...

Bir arkadaşım telefonda şunu söylüyordu:

"Türkiye"de yargı bakanların, İçişleri Bakanı"nın çocuğunu gözaltına alacak kadar bağımsız mı? Keşke olsa, ama bunu yapabilecek bir hukuk devleti mi var burada..."

Kilit cümle budur...

Kim rüşvet alır, kim yolsuzluk yapar bileme-yiz...

İddialar doğru mudur, yanlış mıdır onu da bilemiyoruz...

Ama yolsuzluk olsa da olmasa da, açıktır ki, dün sabah başlayan gözaltı furyası sür- mekte olan "hükümet-cemaat çatışmasından bağımsız değildir".

Özellikle zamanlaması, yürütücüsü, yürütücüsünün ilişkide olduğu bugün kızağa çekilmiş ancak hala etkin polisler ve gözaltına alınan kişiler itibariyle bunu cemaatin yeni bir salvosu olarak görmemek mümkün müdür?

Seçimlere 3 ay kala, tek tek adaylar açıklanırken, özellikle yerel yönetimleri, kentsel dönüşüm projelerini, üç bakanı, bir belediye başkanını, ilgili bürokratları kuşatan bir soruşturma sürecinin beklenen siyasi sonucu, kanımız odur ki, her şeyden önce hükümetin yıpranması ve oy kaybetmesidir.

Hukuk ve siyaset sorusu asıl bu noktada karşımıza çıkıyor...

Evet, çatışma sert seyrediyor...

Türkiye alışık olmadığı bir çatışma ve ayrışma yaşıyor.

İki taraf da kirli demekle, bir taraf yıpranacak ne güzel diye el oğuşturmakla geçiştirilemeyecek kadar önemli ve belirleyici bir ayrışma...,

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar devamı muhtemel bir çatışma var...

Denge nasıl, nerede kurulacak, dahası kurulabilecek mi?

Temel soru budur.

10 yıl önce
Hakan Şükür, gözaltı furyası ve cemaat
Kara dinlilerle milletin savaşı
Asr-ı Saâdet’ten bir ibret tablosu
Yakın görüşün kaybı
Şükür
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…