|
Onlar olmadan demokrasi olur mu?

“Jimar yek û dudu îdam, heya jimara nodî 15 sal, jê pêve ne berpirsiyar...'' Orhan Miroğlu''nun Taraf Gazetesi''nin HerTaraf sayfasında yayınlanan “Bask ülkesinde yaşayan bir Basklı olsaydım…” başlıklı uzun yazısı bu Kürtçe sözlerle başlıyordu.

Sason isyanından yargılanan Cemilê Çeto ve arkadaşları için, hâkimin okuduğu karardan yapılan bir alıntıydı bu.

Türkçesi şöyle:

“Birinci ve ikinci sırada oturanlar idam, doksanıncı sıraya kadar oturanlara 15 yıl, gerisi soruşturma dışı.”

Mahkeme kararlarının dahi “sürüleri ayırır” gibi verildiği bir gelenekten geliyoruz, biraz da bu gelenekle kavga ediyoruz…

Bugün niyetim Orhan Miroğlu''nun bu geleneği sorgulayan etkileyici yazısını aktarmak ve birkaç soru sormak…

Bölüm bölüm okuyalım Miroğlu''nu:

“Anayasa Mahkemesi bana beş yıl süreyle siyaset yasağı koydu ve bir konuşmamı partinin odak haline geldiğinin delili olarak gösterdi.

Partinin kurucu üyesiyim, merkez yönetiminde bulundum. Ama son üç yılda, DTP''de yöneticilik gibi bir konumum yoktu. DTP''nin son üç yıl içinde geliştirdiği politikalara bir katkım ve etkim de söz konusu değildi. Partinin 2007 yılında gerçekleştirdiği kongrede Parti Meclisi üyeliğine seçildim. Sonra tamamen kendime ait gerekçelerle, aktif politikayı bıraktım ve o tarihten bu yana Taraf gazetesinde yazıyorum.

Gerekçeli karara bir bütün olarak bakıldığında, aslında yukarıdaki açıklamaların bir önemi var mı acaba diye düşünmüyor değilim. Öyle ya, partiye üye olmayan Leyla Zana da yasaklanıyor, dağda çobanlık yapan herhangi bir üye de.

* * *

Ben o konuşmada, Mazlum Doğan''ın ve demirci Kawa''nın her Newroz günü hatırlanması gerektiğini söyledim. Mazlum Doğan PKK davasından yargılanırken, cezaevindeki işkenceleri ölümüyle durdurabileceğine inandı ve bu fikirle hareket ederek, kendini kaldığı hücrede astı… Mazlum Doğan kendini 1982 Newrozu''nda astı. O tarihte aynı cezaevinde tutukluydum. Onu, Newroz konuşması yaptığım 2007 yılında, yani 25 yıl sonra hatırlamamın nedeni, Mazlum ''PKK''li olduğu için değil'', bir Newroz gününde kendini asarak intihar ettiği içindi.

* * *

1970''li yıllardan başlayarak, sanık oldum, şüpheli oldum, mahkûm ve tutuklu oldum…

26 yaşındaydım ve TKSP üyesi olmaktan askerî darbeden dört yıl sonra, 15 yıl ceza aldım…

Silahlı bir grubun üyesi değildim, üyesi olduğum partinin devletin hâkimiyeti altındaki toprakların bir kısmını, yani NATO''nun en güçlü ordularından birinin koruduğu topraklardan bir kısmını devletin elinden almak için ne askerî bir örgütlenmesi ne de tankı, topu, uçağı vardı.

* * *

Şimdi 57 yaşındayım ve yine bir Kürt partisinin, yani DTP''nin belli bir dönem yöneticisi olduğum ve fikirlerimi beyan ettiğim için beş yıl siyasetten men cezası ve değişik mahkemelerden aldığım dört yıla yakın hapis cezalarım var…

2007 seçimlerinde birkaç kelime Kürtçe konuştuğum için altı ay hapis, beş yıl da ''denetimli serbestlik'' cezası aldım.

* * *

Hayatıma ve tecrübelerime baktığımda acaba diyorum, Türkiye''de yaşayan bir Kürt değil de, Bask ülkesinde yaşayan bir Basklı olsaydım ve DTP üyesi değil de Herri Batasuna üyesi olsaydım, bütün bunlar başıma gelir miydi?

Siz hiç bir Basklının Baskça konuştu diye altı ay hapis ve ''beş yıl denetimli serbestlik'' cezası aldığını, Basklı bir aydının, ''İspanya ETA''yla yüzleşmeli, ETA sınır ötesinin değil, İspanya''nın gerçeğidir'' dediği için İspanya mahkemelerince dört yıl hapse mahkûm edildiğini duydunuz mu?...”

Böyle Miroğlu''nun serencamı…

Şimdi akılda iki soru var.

Birincisi hükümete yönelik:

Miroğulları olmadan kiminle çözeceksiniz Kürt sorununu?

İkincisi bize, bizlere yönelik:

Bu ayrımcı ve imha edici gelenekle hesaplaşmadan nasıl demokrasiden söz edeceğiz bu ülkede?

14 yıl önce
Onlar olmadan demokrasi olur mu?
Haftanın ekonomik özeti ve beklentiler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü