|
Beyaz Gölge
Geçen ay Ukrayna'nın Nikolaev kentinde yürüyordum, söz aramızda günlük parkurum en az 10 kilometredir. Sovyetski Prospekt denilen ana caddeye vardığımda kırmızı ışıkta durup düşünmeğe başladım: Yoldan geçen otobüs ve kamyonlar ne kadar da eskiydi! Bu kadar külüstür araç katarını Bombay'da bile görmediğimi hatırlıyordum ki, kaldırım kenarında son model bir Cadillac durdu, arabadan başını uzatan delikanlı bana ismimle hitap ederek "Götürelim abi!" dedi. Hayat, raslantılarla dolu, bir yazsam, bir de okusam, sanıyorum önce benim dudağım uçuklayacak, bu yüzden anılarla ilgili olarak kalemi elime almıyorum. Nikolayev, 1993 yılına kadar Ukrayna'da yabancılara kapalıydı. Bu kentte tam 50 bin işçinin çalıştığı kocaman bir uçak gemisi tersanesi vardı. Şu Çinliler'in 2 yıldan bu yana İstanbul Boğazı'ndan geçiremedikleri muazzam gemi de yine Nikolaev'deki tezgahlarda yapılmıştı. Lafı uzatmayayım, Cadillac'lı delikanlı kendisini takdim etsin:

"-Suadiye Lisesi'nde okudum, 12 katlı apartmanın en üst katında oturuyorduk. Asansör kullanmaz, merdivenleri atlaya-atlaya yukarı çıkardım. Bir gün Can Bartu gördü beni: "Bu ne aktivite, bu ne hırs!" dedi, elimden tuttuğu gibi Fenerbahçe kulübü'ne yazdırdı. Televizyon, yeni-yeni halka hitabediyordu ve "Beyaz Gölge" adlı basketbol programının hayranlarındandım. Minikler, ümitler, gençler derken A Takımı'na yükseldim, sonra askere gittim..."

Konuştuğumuz gencin adı Mehmet Belenbaşı idi. Durmuş-Güllü Belenbaşı Ailesi'nin 9 çocuklarından biriydi. Konya'da (1968) doğmuş. Vatani görevini tamamladıktan sonra ilk yurtdışı gezisini Ukrayna'ya yapmış. Yabancı dil bilmiyor, oralarda tanıdığı yok ama 9 ay sonra ekmek fırını açmış:

"-Ukraynalılar, yıllar-yılı çavdar ekmeği yemişler, ben francala tarzı ekmeği bu ülkeye soktum, ilk günler ekmeğin yarısı beyaz yarısı siyah çıkıyordu ama buna rağmen kapış-kapış gitti. Bana misafirliğe gelenler, çayımı-kahvemi içenler sonradan bir de baktım ki, tam yanımda ya da karşımda francala fırını açtılar. Bu işten para kazanmak hayal oldu, ben de kafeterya işletmeciliğine döndüm."

Mehmet Belenbaşı'nın annesi, birkaç ağabeyi de yanında. Olga adında bir Ukraynalı ile hayatını birleştirmiş. Oya adını alan ve Müslüman olan Doktor Olga, birkaç yabancı dil bilen seçilmiş bir kişi olarak bende iz bıraktı. O gün Mehmet Belenbaşı'nın Cadillac'ı ile, İkinci Dünya Savaşı'ndan kalma otobüs ve kamyonların aralarından geçerek kentte gezindik. Şu Anadolu insanı, ne kadar da girişimci, ne kadar da yaşadıkları yöreye hemen adapte oluyorlar anlamak mümkün değil. Odessa'da da tam bir milyon Amerikan Doları harcayarak harika bir kafeterya daha açan Mehmet Belenbaşı'nı kutlayıp mutluluklar dilerken "Ancak spor yapanlar daha fazla cesur olur, çok yaşa Can Bartu ve teşekkürler Beyaz Gölge" diyerek yanından ayrıldım...

MEXSİCO-CİTY

1978 yılında gece saat 22.00'de Colarado Springs'ten Mexsico-City'ye geldik. Karlos Oteli'ne yerleşmiştik ki açlıktan midem kazındı. Ama, yanımda Meksika parası yok, dolar var. Ne olursa olsun diyerek kalabalık bir lokantaya girdim, ta uzaklardan bir meslekdaşım, İranlı Münicir Latif, kollarını iki yana açarak ve alayişle yanıma geldi. Durumu anlatıp bir "oh" çekerken dünyanın ne kadar küçük olduğunu anladım.

SİBİRYA

1997 yılında Moskova'dan gece yarısı kocaman bir uçağa bindik. Sabah Sibirya'nın başkenti diyebileceğimiz Krasnoyarsk (Kızıl Yarık)'a indiğimde 12-15 kişilik bir grup tarafından karşılandık. Başlarında Taha Balık adlı delikanlı vardı ki, O'nun bu sürprizini hiç unutamam.

BASKETBOLCULAR

Basketbolcunun biri ebeveynlerini yanına alarak "kız istemeğe" gitmiş. Müstakbel kayınpeder, delikanlıya sormuş: "Ne iş yapıyorsun?" Delikanlı cevap vermiş: "Basgitçiyim efendim!" Adam sinirli halde: "Basgit, ben basgitçiye kız vermem" demiş. Gassaray, Beştaş diyen spikerlerin kulaklarına küpe olsun.

MEHMET DİKTAŞ

Bir tarihte Çorluspor Kulübü Başkanı Mehmet Diktaş'la Moskova'ya gitmiştik. Çıkışta gümrükçüler "Hangi otelde kaldığınıza dair belge ve mühür yok" diyerek zorluk çıkartıyorlardı ki, Mehmet Diktaş cebinden çıkardığı 20 Amerikan doları'nı gümrükçülere uzatırken "İşte mühür. Nasıl?" dedi. Onlar da hep birlikte "Ooo, çok güzel mühür, geçiniz" dediler.
#"Beyaz Gölge"
23 yıl önce
Beyaz Gölge
‘1 gün savaşı’…
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...