|
Dâbbetü’l-Arz güncellemesi

Ortalık karıştı.

Fakat bu sefer bazı şeylerin daha iyi anlaşılmasına vesile olabilir…

Whatsapp’
ın şartı açık: Güncellemeyi ya 8 Şubat’a kadar onaylayın ya da yolları ayıralım…
Başı sıkışmayınca doğru yolu bulamayan türden insan evladı, Whatsapp’ın,
‘zorunlu’
tuttuğu koşullarından ve gizlilik ilkelerinden haberdar olunca gözü açıldı… Whatsapp’ın bu hamlesi uygulamadan önce bizim davranışlarımızı güncelledi…
Hele bir de
‘çifte standart’
la AB ülkelerindeki kullanıcıların bundan muaf olduğunu öğrenince uygulama hızla terk edilmeye, alternatifler aranmaya başlandı.

Çok da haklılar… Peki ya yeterli mi?

Facebook
, Whatsapp’ı 2014 yılında, yaklaşık 20 milyar dolara satın aldı. O yıllarda 450 milyon civarı kullanıcıya sahip uygulama, 2020 yılında 2 milyar kullanıcıya ulaştığını açıkladı…
Kime ait olduğu konusunda kesin bir bilgiye ulaşamasak da dijital âlem için söylenmiş veciz bir söz var:
“Ücretsizse, ürün sizsiniz!”
Şirketin böyle değerli olmasının yegâne sebebi de bu: Kullanıcılar… Ve tabii paylaştıkları her türden kişisel veri…

Whatsapp’ın topladığı veri arasında; hesap bilgileri, mesajlar, bağlantılar, durum bilgisi, işlem ve ödeme verileri, müşteri desteği ve diğer iletişimler, kullanım ve kayıt bilgileri, cihaz ve bağlantı bilgileri, konum bilgileri, çerezler, üçüncü taraftan sağlanan bilgiler yer alıyor…

Sosyal ağların tamamı, kullanıcı sözleşmelerinde belirtilen pek çok veriye hâlihazırda ulaşabiliyorlar… Hangi şirketin hangi veriye ulaşabildiğini öğrenmek için bu sözleşmeleri dikkatle okumak gerekiyor…

Kâğıt üzerinde standart görünen bu bilgiler, kimin ne işine yaracak demeden önce
Cambridge Analytica
skandalını hatırlamakta fayda var… Aynı adlı belgeselde Facebook’la paylaşmamızın masumane olduğunu düşündüğümüz bilgilerimizin bir araya geldiğinde nasıl
Dâbbetü’l-Arz
gibi kullanılabileceğini görmüştük… İş, yalnızca hedefli reklamlarla da sınırlı kalmıyor… Siyasi seçimlerin manipülasyonuna kadar gidiyor… Yani durum ciddi… Çok ciddi…
Uzmanlara kulak vermekte fayda var… Şirketlerin peşinde oldukları
meta verinin
son derece kıymetli olduğunu dile getiriyorlar… Yani mesajlarınızın sadece içeriği değil ama kiminle hangi saat aralıklarında yazıştığınız gibi daha teknik bilgiler üzerinden toplanan veri… Hedef kitlenin
‘zihin haritası’
nın (mind map) pazarlama ve siyasi iletişimde kullanılması için kişisel verilerin toplanarak manipüle edilmesi, aslında Facebook’u döndüren iş modeli…
Whatsapp’tan arkadaşınıza gönderdiğiniz
“süpürgeyi değiştireceğim”
mesajından sonra karşınıza sürekli süpürge reklamlarının gelmesi de ondan… Bunun siyasi propaganda için nasıl kullanıldığını da bahsettiğimiz belgeselde görebilirsiniz…
Bu şirketlerin tekelleşmesi için
‘dijital diktatörlük’
tabiri boşuna kullanılmıyor… Sayısı milyarlara varan kullanıcıların verisinin toplanması, işlenmesi ve üçüncü taraflara devri ya da satışıyla seçimlere müdahale edilebiliyor…

Peki tüm bunlar karşısında bizi ne koruyabilir?

1- Kullanıcı sözleşmelerini okuyup, istenen bilgilerin ne olduğunu iyice anlamak.

2- Birbirinden kopuk, değersiz gibi görünen bilgilerin başkalarınınkiyle bir araya geldiğinde ne büyük bir güç oluşturduğunu anlamak.
Prof. Dr. Levent Eraslan
’ın açıklamasından öğrendiğimize göre; Türkler günde 5 saatlerini Whatsapp’ta geçiriyormuş ve ortalama sekiz gruba üyelermiş. Bunları da hesaba katınca veri akışının büyüklüğünü anlamak mümkün.

3- Yüz yüze iletişimde hakkında konuşmadığımız, paylaşmadığımız bilgileri dijital ortamda da kendimize saklamak. Bu tür platformların gizli kapaklı bir yanı olmadığını unutmamak.

4- Ülkemizin devreye soktuğu
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu
gibi koruma mekanizmalarını sahiplenmek…

Dördüncü maddede parantez açmakta fayda var… Bildiğiniz gibi Türkiye’de temsilcilik açmak, Yasa’nın getirdiği zorunluluklardan…

Bu, Facebook’u masaya oturtup bire bir müzakere etme anlamına da geliyor… Çünkü Yasa’nın 5. maddesi
“… Hizmetin açık rıza şartına bağlanmış olmasının açık rızayı sakatlayacağını”
netlikle ortaya koyuyor.
“Demokrasi, sansür, özgürlüklerimiz”
diye tepinip 5651 sayılı Yasa’ya karşı çıkan CHP yönetimi şimdi ne düşünüyor acaba?
Ve nihayet
5. madde:
Teknoloji ne insan ne de doğa dostudur…
Sözü hemen
“Teknoloji bize düşman”
diye anlamamak lazım… Gelmiş, geçmiş ve gelecek teknolojilerin hayatımıza etkilerini daha iyi anlamak ve
‘hazırlıklı’
olmak için felsefi zeminde değerlendirilmesi gereken bu önermeyi,
Dücane Cündioğlu
pazar günleri online ortamda yaptığı
Mantık Bilimi
dersleri kapsamında dile getirdi. Bu önermenin arka planını öğrenmek isteyenler felsefedersleri.com’dan dersleri takip edebilirler…
#Dâbbetü’l-Arz
3 yıl önce
Dâbbetü’l-Arz güncellemesi
Öğrenilmiş mükemmellik sendromu
O sorunun peşinde
Medeniyetler ittifakı
Derviş, Özal ve teknokratlar hükûmeti
Bir şehir: Gelenek ve mekan