Haberi aldığımızda bir an için askerlik yaptığım zamanları hatırladım. Çok talim yaptık ama hiçbir zaman şahadet mertebesini bu kadar yakınımızda hissetmemiştik…
Şehitlerimize Allah’tan rahmet, tüm milletimize başsağlığı diliyoruz…
Bu durumun, ucuz retorik ve siyasi tartışmalara alet edilmediğini ve sorumlu davrananların çoğunlukta olduğunu görmek içimize bir nebze olsun su serpiyor…
Meseleyi iletişim boyutunda mercek altına aldığımızda iki konu daha öne çıkıyor.
İlki, bunun gibi kritik ve hassas günlerde bilgilendirmenin nasıl yapılacağı, yani iletişimin nasıl yönetileceği…
Öncelikle süreç ciddi, güvenli, vakur, stratejik, kılı kırk yaran bir anlayışla yönetilmeli. Tıpkı Suriye meselesinin siyasi ve askeri boyutta yönetildiği gibi…
Bir de şu üç maddenin benzer kritik süreçler için uygulanmasının hayati olduğuna inanıyoruz:
Süreç böyle yönetilmezse ne olur peki?
Sizin yönetmediğiniz süreci başkası yönetir. Sizin yapmadığınız iletişimi başkası yapar… Gri alanları kendi meşrebine ve çıkarına göre doldurur… İnsanların aklında da hakikatler değil, bunların ortaya koyduğu kaos ve inşa ettiği algılar kalır… İdlib’deki zafer değil, iletişimi yapanın sözü akıllarda kalır ve kamu vicdanını keyfince yönlendirebileceğini düşünenler mesafe alır…
Devletin yeni yetme muhabirler gibi teyit edilmemiş bilgileri paylaşmasını beklemek doğru olmayacağı gibi sonuçları da felaket olabilir… O nedenle biraz gecikmeli de olsa sükûnetle resmî açıklamaları beklemek gerekir.
Buraya kadar bahsettiğimiz iki hususun sarsılmaz biçimde kurulması, bu mekanizmanın güvenli ve teklemez biçimde işlemesi son derece önemli…
İdlib meselesinin iletişiminde öne çıkan diğer bir konu ise tabii ki sosyal medya çukuru…
O nedenle bu hassas dönemde, sosyal medyaya erişimin geçici olarak kısıtlanmasını anlamak mümkün… Devlet böyle durumlarda meczupların, hainlerin, istihbarat servislerinin milletin birlik ve bütünlüğünü bozacak dezenformasyon ve yönlendirmelerine müsaade edemez…
Her kim ki ülkenin özel konumunu ve zamanın ruhunu, millet ortak ruhî şekillenmesini değil, evrensel olduğu iddia edilen bir takım kavramların arkasına sığınarak, sınırsız-sorumsuz özgürlüğü savunur, bilin ki orada maskelenmiş art niyet vardır.