Siyasi partilerin en önemli işlevlerinden biri de, temsil ettikleri kitleyi “evlerinde tutabilmek”tir.
Seçmen, oy verdiği, gönül verdiği partinin kendisi adına konuşmasını, kızmasını, öfkelenmesini, sevmesini, nefret etmesini ister; kendi veremediği tepkileri partisi versin, kendi gösteremediği reaksiyonları siyasi partisi göstersin ister.
Gezi olayları sırasında Recep Tayyip Erdoğan bir basın toplantısında gazetecilere “Şu anda evlerinde bizim zorla tuttuğumuz bu ülkenin en az yüzde 50'si var” demişti.
Erdoğan'ın bu ifadesi tehdit gibi algılandı ve çok tartışıldı. Aynı ifade, Gezi olaylarının da seyrini değiştirdi.
Gezi olayları sırasında o evlerinde zorla tutulan, değerlerine, inançlarına, yaşam tarzlarına saldırılan en az yüzde 50 sokağa inseydi acaba ne olurdu? Allah korusun...
O “en az yüzde 50”, bir siyasi partiye, bir lidere güvendi. Partisinin ve liderinin dik durduğunu, kararlı olduğunu, sert ve öfkeli olduğunu, söylenmesi gerekeni söylediğini, verilmesi gereken tepkiyi verdiğini, en küçük bir zafiyet, korku, tereddüt, ikircikli tutum sergilemediğini, göstericilere yaranma çabası içinde olmadığını gördü.
Siyasi partisine ve liderine güvendiği için o “en az yüzde 50” sokağa inmedi, işi kendisini temsil eden parti ve lidere bıraktı; parti ve lider de, emaneti hakkıyla taşıdı.
Ya CHP? Gezi olayları, CHP'nin üzerinden silindir gibi geçmiş, CHP siyasetini ezmiş, CHP'nin iflasını ilan etmiştir.
Seçmen, etkili bir muhalefet göremediği için, kendisini rahatlatacak, tatmin edecek bir siyaset sergilenmediği için, kaset marifetiyle lider diye dayatılan figür tam bir hayal kırıklığı çıktığı için partisini çiğnemiş, evinde oturmak yerine sokağa ve şiddete başvurmuştur.
CHP'nin görevi tam da AK Parti'nin yaptığı gibi kitlesini evinde zorla tutmaktır; ama CHP bunu becerememiş, yapamamış, kitlesi partiyi de ezerek sokaklara dökülmüştür.
HDP, 2014 yılı Ekim'inde “halklarımızı sokağa çıkmaya çağırıyoruz” demiş, binlerce katili sokağa dökmüş, başta Yasin Börü olmak üzere 50'den fazla masum insan vahşice linç girişimlerinde hayatlarını kaybetmişlerdi.
Kuşkusuz Selahattin Demirtaş ve HDP yönetimi bu katliamın baş sorumlularıdır ve hiç tartışmasız katillerdir. Ancak, Selahattin Demirtaş, 50'den fazla insanı, merhum Yasin Börü'yü katlettiği kadar, kendi siyasetini, kendi siyasi partisini, HDP'nin varlık nedenini de katletmiş; sokağa çıkma çağrısıyla aslında bir nevi intihar etmiştir.
Öyle ya... Sana oy verenleri hem de şiddet uygulamak üzere sokağa çağırıyorsan, sen o zaman provokatörsün, katilsin, bozguncusun; ama asla lider, siyasetçi değilsin.
MHP'nin hakkını teslim etmek lazım...
Bahçeli, genel başkanlığı süresince çok sert konuşmalar yapmış, hakaretler etmiş, küfürler saydırmış, esmiş, gürlemiş; ama MHP kitlesini en zor zamanlarda, en hassas dönemlerde dahi evlerinde tutmayı başarabilmiştir. Siyasetiyle ve söylemiyle Devlet Bahçeli kendisine oy ve gönül veren kitlenin hislerine tercüman olabilmiş, onları tatmin eden bir muhalefet sergileyebilmiştir.
Türkiye siyasetinde yapılmak istenen kurguyu biraz da bu zaviyeden okumalı değil mi?
Seçmenini evinde tutabilen değil, artık seçmenini sokağa dökebilen genel başkanlar isteniyor ve böyle genel başkanlar kaset ya da başka marifetlerle partilerin başına getiriliyor.
Son günlerde liseliler üzerinden oluşturulmaya çalışılan provokasyon da, “siyaseti reddeden yeni siyasetin” kirli bir tezgahı.
Liselileri sokağa dökme eylemi, neresinden bakarsanız bakın, hiç tartışmasız çocuk istismarıdır.
Liseli çocuklara direniş çağrıları yapmak, kendi beceremediği eylemi ve direnişi ahlaksızca küçük çocuklara yaptırtmaktır.
Bir çocuğu “elma şekeri”yle kandırıp istismar etmek neyse, Karaman'daki çirkinlik neyse, Doğu-Güneydoğu'da çocukların eline taş verme iğrençliği neyse; manşetle, köşe yazısıyla, kürsü konuşmasıyla çocukları eyleme çağırmak da odur.
1980 öncesinde liseler böyle bir kirli provokasyonun malzemesi yapıldı.
Erdal Eren, Yapı Meslek Lisesi öğrencisiydi. Sokağa çektiler, eline silah verdiler. 1980'de, bir gösteri sırasında, Jandarma Er Zekeriya Önge şehit edildi. Erdal Eren katil zanlısı olarak yakalandı, idama mahkum edildi. Ailesi, Erdal'ın yaşını büyük yazdırdıklarını, kemik testi yapılmasını istedi; askerler kabul etmediler. Erdal Eren Ankara'da idam edildi.
Yapı Meslek Lisesi'nden, Tuzluçayır Lisesi'nden, İncirli Lisesi'nden, Türkiye'nin nice lisesinden çocukları hayatlarının baharında hayatsız bırakan kanlı sapık şimdi bir kez daha iş başında. Berkin çocuğun kanı tatmin etmiyor vampiri artık. Liseleri tahrik ederek yeni kurbanlar arıyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.