|
“Kalbim avucumun içinde konuşurum”

18 Ocak’ta kaybettiğimiz Nur Vergin, yıllar önce 2008 yılında yaptığı bir röportajın sonunda “Çok samimi cevaplar verdiniz” diyen gazeteciye “Kalbim avucumun içinde konuşurum…” cevabını veriyordu. Kırmızı saçları, celalli konuşmaları, sosyolojiye kendi sınıfının penceresinden bakmayan yorumlarıyla Nur Vergin bir dönem televizyonlarda en çok konuk ettiğimiz akademisyenlerden birisiydi. O yıllarda tanışıklığımız sohbetimiz olsa da Nur Vergin ile gerçek tanışmam vefatıyla oldu.

Elbette her şeyin olduğu gibi ölümün de bir nasibi var. “Nasip” kelimesini ne kadar kullanırsak kullanalım gerçek mahiyetini bazı anlarda çok daha iyi anlarız. Bir dostumdan “Nur Vergin’in evinde vefat ettiği ve cenazeyi sahiplenecek yakın bir akrabasının olup olmadığının bilinmediği” haberini aldığım andan, toprağa verilmesine kadar olan süreçte şahit olduklarımda böyle anlar yaşadım.

Bir sosyoloji hocası olarak Nur Vergin’i tanıyordum ama Merkez Efendi’ye olan muhabbetini bilmiyordum. Bir halveti-Sümbüli şeyhi olan Merkez Efendi celalli karakteriyle bilinen, Kanuni’nin konuşurken “bizim Merkez” diye bahsettiği, onu ordu şeyhi olarak tayin edeceği kadar uzun süre devlet hizmetinde bulunmuş bir veliydi. Nur Vergin’in Merkez Efendi’ye olan sevgisini pek yakın dostları biliyordu, bunlardan birisi olan ve cenazeye en başından beri sahip çıkan, İçişleri Baknımızla iletişime geçerek akrabalarıyla irtibata geçilmesine vesile olan Süleyman Gündüz ve eşi Hacer Gündüz’dü.

Nur Vergin’in Merkez Efendi’ye hayranlığını, kapısında gözyaşı dökecek kadar muhabbeti olduğunu, sık sık ziyaret ettiğini bilen yakın dostları bu bilgiyi Cumhurbaşkanımıza ulaştırınca, Nur Hoca çok sevdiği Merkez Efendi’de, bir devlet töreniyle toprağa verildi.

Haber vermek için ailesinden kimler var arayışındayken, cenaze aileden üç kişi, dostları ve kalabalık bir devlet erkanıyla kaldırıldı. Cumhurbaşkanımızın başından sonuna kadar bulunduğu bir törenle, güzel sesli hafızların okuduğu Kur’ân ve dualarla uğurlandı. Cenaze için Ankara’dan kız kardeşi ve yeğeni geldi. Amcasının oğlu Nuri Conker, Cumhurbaşkanımız ile birlikte Nur Vergin’i toprağa verenler arasındaydı. Her şey tam da “nasip” kelimesinin anlamının zuhur ettiği, ibretlik bir tabloyla aktı gitti. Sadece hayat değil ölüm de insana rahmet oluyor. Allah rahmetiyle muamele etsin.

CUMHURİYET ELİTLERİNİN ÜRÜNÜ

Nur Vergin’in dedesi Cumhuriyet’in kurucu kadrosundan Nuri Conker. Atatürk’ün çocukluk arkadaşı. Latife Hanımdan sonra ona “Kemal” diye hitap eden tek kişi. TBMM Başkanvekili, Ankara Valisi, Atatürk’ün Balkan Savaşı, Trablusgarp, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşında silah arkadaşlığı yapmış Cumhuriyetin kurucu kadrosundan önemli bir isim.

Nur Vergin tek çocuk olarak büyüyor. Beş yaşındayken anne ve babası boşanıyor. Çok küçük yaşlarda babasını kaybediyor. Sonraki hayatı annesi ve üvey babası Büyükelçi Nureddin Vergin’in yanında geçiyor. Nureddin Bey ona gerçek baba oluyor. Hayatta en çok sevdiği kişinin de üvey babası olduğunu söylüyor. Öyle ki öz babasının ismini bırakıp üvey babasının ismini alıyor. “Bendeniz Cumhuriyet elitlerinin ürünüyüm” derken sadece öz babası değil üvey babasını da kastediyor. Öz dedesi Atatürk’ün, üvey dedesinin Cevat Paşa, Halife Abdülmecid’in yakını. Kendi deyimiyle tam bir hiper beyaz Türk. İlkokuldan itibaren Paris’te okuyor. Siyasi bir ailede büyüyor. Öyle ki, 5 yaşından itibaren Ulus Gazetesi okuduğunu söylüyor. O yıllarda evlerine sabah kahvesine gelen isimler arasında babaannesinin ahbabı Mevhibe İnönü de var.

Liseden sonra üniversiteye 6 yıl ara veriyor, sonradan Sorbonne’a gidiyor ve çok başarılı bir akademik hayatın ardından Fransız Televizyonu için kamuoyu araştırmaları yapıyor. “Türkiye’ye dönünce köylerde, gecekondularda araştırmalar yaptım, çok güzel şeyler buldum. 12 Eylül öncesi Gültepe gecekondularına, Diyarbakır’a, Van’a, Mersin’in köylerine gittim. Anadolu’nun hangi şehrine gitsem, bana ‘İstanbullu musunuz?’ diye sorarlar. Ama Diyarbakır’da bir pastanede ‘Türkiye’den mi geliyorsunuz?’ denildi. Yıl 1978. Ve bu realiteyi, kimlik bilincinin yeşerdiğini görmemek için ancak Türk politikacısı olmak gerekir! Şaka bir tarafa, ben politikacı değildim ama anladım ve sonra yaşananlar beni hiç şaşırtmadı.”

“ÇILGIN Bİ’ZEKA SAHİBİ…”

Akademik kapasitesi çok yüksekti. Öyle ki Mustafa Çalık onunla ilgili şöyle bir hatırasını naklediyor: “1982 yılında Erol Güngör ile Bulvar Palas’ın önünde araba bekliyoruz. “Hocam! Nur Vergin’i tanıyor musunuz, çok mühim şeyler söylüyor” dedim. Güngör’ün cevabı şu oldu: “Çalık! Bu kız çılgın bi’zeka sahibi; biraz sakin olsa bizim Max Weber’imiz olabilirdi…”

Talebeleri tarafından çok sevildi. Öyle ki, sağ-sol kavgalarının içinde ders yaparken öğrencilerini sıkıyönetime teslim etmemesiyle hatırlanıyor. O zamanlar için bu, büyük bir cesaret istiyor. Turgut Özal’a Kürt raporu hazırladı. İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde Tayyip Erdoğan’a danışmanlık yaptı. AK Parti iktidarının ardından söyledikleri ve yazdıklarıyla kendi sınıfı tarafından büyük eleştiri aldı. 2004 yılında AK Parti bazı kesimler tarafından yok edilmesi gerek büyük tehlike olarak tanımlanırken tam tersini söyledi. “Tehlike muhalefet yapamayan CHP’dir” diyordu: “Tehlike Erdoğan’ın Türkiye’nin Başbakanı olmasından, seçmenin karizmatik bir kişilik atfettiği Tayyip Erdoğan’ın partisinin seçim başarısından kaynaklanmıyor. Tehlikenin nedeni de sorumlusu da AKP değildir. Tehlike, görülebilir yakın bir gelecekte AKP’nin karşısında başka bir iktidar oluşturma ihtimalinin Türkiye’nin yedeğinde mevcut olmamasından ileri geliyor.
Türkiye demokrasisi ‘muhalefet fakiri’
bir tablo sergiliyor…” Bu sözler nedeniyle aldığı tepki 2007’de verdiği bir röportajda “AK Parti 10 yıl daha iktidarda kalır “ demesiyle daha da arttı. Beyaz Türklerin AK Parti’ye olan tepkilerini “imtiyazlı vatandaşlıktan düz vatandaşlığa geçiş”, bir “statü kaybı” olarak tanımladı.

Nur Vergin laik kimliğini her çerçevede vurgulayan birisi. Ancak sosyolojik değerlendirmeleri, bilimsel yorumları kendi mahallesinde ihanet olarak görüldü.

2008’de yaptığı röportajdan: “Beni mahvettiler. Sağlığım bozuldu. Affetmem! Çünkü kötü niyet vardı. Laiklikten yana olduğum yazılarım ve genel duruşumdan belli. Ama ikide bir ‘Elhamdülillah laikim’ diyecek halim de yok. Bir arkadaşım ‘Sinir bozan, senin gibi bir aileden gelen Beyaz Türk’ün bunları söylemesiydi’ dedi. Kabul, yetiştirilme ve yaşam tarzım hiper Beyaz Türk olabilir.”

#Nur Vergin
3 yıl önce
“Kalbim avucumun içinde konuşurum”
Laiklik dogma'sı ve “sopa”sı...
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!