|
Kemalizm İtikadı

"Atatürk''e Şirk Koşturmam!" Bu sözler Habertürk televizyonundaki "Basın Kulübü" programına konuk olan Hak ve Eşitlik Partisi başkanı Osman Pamukoğlu''na ait.

Sözün bittiği yer de aynen burası. Bu noktadan sonra tartışma anlamsızlaşıyor. İlahlaştırılmış, insani özelliklere sahip olmanın (hata yapmak dahil) zaaf olarak algılandığı, tapınç nesnesi haline getirilmiş bir lider ile şekillenen tarihi süreç bu bakışla elbette sorgulanamaz.

Bırakın dönemi sorgulamayı "Atatürk de herkes gibi dünyalı bir insan" şeklindeki normal bir ifade bile "Atatürk''e laf söyletmem, hatta şirk koşturmam ve hatta bunu yapanın dilini yakarım" cümleleri ile karşılık buluyor. Can Dündar''ın "Mustafa" isimli belgeseli de bu anlayışın bir yansıması olarak, Atatürk''ü yalnız bir insan gibi gösterdi diye eleştiriler almıştı. Oysa hepimiz biliriz ki ölümlü her lider (henüz ölümsüzü ile insanlık tarihi karşılaşmadı) zirveye çıktığı oranda yalnızlaşır.

Bir siyasi rejimin inanç rejimi haline gelmesi, Türkiye''de cumhuriyetin yerleşmesi için ilk zamanlar belki bir ihtiyaçtı. Ancak bugün Atatürk ve o döneme ilişkin söylenen her sözü, bir İlah''a hakaret gibi gören bir zihniyet, hiç bir tartışmanın rasyonel tarafı olamaz. Bu nedenle bu söylem sahipleri ile demokratik bir zeminde konuşmak ve tartışmak da mümkün görünmüyor. Bu konudaki inanç bağnazlığı, rasyonel pozitivist aklın sonucuymuş ve ilericilik gibi sunulunca diyalog kapıları iyice kapanıyor. Konu bir siyasal fikrin, tarihin tartışılması olmaktan çıkıyor da sanki kutsal bir dinin savunusuna dönüşüyor. Atatürk''ü sevmek, siyasetini beğenmek, O''na hakaret edilmesine karşı olmak başka bir şey, O''nu kusursuz kabul etmek ise daha başka; bunu ayırt etmek gerekiyor.

Hepimiz cumhuriyet çocuklarıyız. Elbette bugün sahip olduğumuz birçok şeyi Atatürk''e ve cumhuriyete borçluyuz. Ancak, bu o dönemi objektif bir gözle değerlendirmemize mani bir durum teşkil etmiyor.

I. Dünya Savaşı yeni bitmiş, işgalciler yeni yeni çekilmiş, imparatorluklar parçalanıp ulus devletlere dönüşmüş, Bolşevik İhtilali yapılmış, Arabistan''daki birçok devlet henüz kurulmamış, Hindistan yekpare İngiliz sömürgesi… Pakistan, Afganistan, Bangladeş gibi devletlerinse adı bile yok ortada... Sömürgeciler ve sömürgeleri şeklinde dünyanın şekillendiği, dünyanın racon keseninin İngilizler olduğu, nükleer tehdidi, atom bombasının bilinmediği bir dünya düzeninin üzerinden neredeyse yüzyıl geçti. Dünyada güçler dengesi değişti, teknolojik buluşlar yapıldı, yeni ülkeler kuruldu, komünizm çöktü, yeni bir savaş yaşandı, dünyanın sınırları değişti. Dersim''de isyan edenleri bombalamak için 1938 ''de uçak kullanmak yeni bir gelişme iken (Sabiha Gökçen''den yardım alınıyor) artık insansız uçaklar var ve hatta buna bile gerek kalmadan füzelerle dünyanın öbür tarafı bir düğmeye basılarak yok edilebiliyor.

Daha sayamadığımız birçok icat ve değişime rağmen "hayır, biz Atatürk''ün yaşadığı yılların zihniyeti ile yaşamak istiyoruz" diyenlerin "Atatürk ilke ve inkılâpları bir siyasal değerler sistemi midir, yoksa bir inanç sistemi midir?" konusunda karar vermeleri gerekiyor. Yoksa manasız konuşmalar etrafında dönüp dolaşırız. Dersim isyanının bastırılma biçimini de, İstiklal mahkemelerini de, Musul ve Kerkük meselesini de, demokratik açılım dâhil hiç bir konuyu kalp ve dil birliği içinde konuşamayız, o günden bugüne miras kalan hiç bir soruna çözüm bulamayız.

Ben Cumhuriyet''in bize mirası olan aydınlanmacı bakışı benimseyenlerdenim. Ya siz?

...

Onur Öymen sayesinde Dersim isyanı konusunda bir hayli bilgilendik. Hatta bir okuyucumuz bölgede yaşayan halkın (o dönemde) çoğunlukla Kürt değil Zaza olduğunu, bu isyanın bir Kürt isyanı olarak verilmesinin yanlışlığını uzun uzun anlatmış ve bölgede yaşayan herkesin Kürt olarak değerlendirilmesine karşı çıkan bir analiz yapmış. Konunun meraklılarına duyurulur…

Ayrıca Necip Fazıl''da konuyu başka bir bakış açısı ile yorumluyor:

"Mazgirt Tersemek nahiyesinin halkı doğranmakta... Merhamet sahiplerinden biri, birle on yaşı arasında 20 kadar çocuğu alıp bir derenin içine saklamıştır.Vaziyet birden haber alınıyor.Çocukların öldürülmeleri emri veriliyor. Fakat bu emri yerine getirebilecek kimse zuhur edemiyor. En katı yürekliler bile, böyle müdafaasız mâsumlara silâh kullanamayacaklarını söylemeye mecbur kalıyorlar. Tecrübe birkaç defa akamete uğruyor ve hayli sıkıntı mevzuu oluyor. Nihayet karanlık suratlı bir adam bulunuyor ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 mâsumun işi bitiriliyor. Murat suyunun kandan kıpkızıl aktığını görenler olmustur.

Celâl Bayar''ın Başvekil ve Mareşal Fevzi Çakmak''in Genelkurmay Başkanı bulunduğu 1938 yılında cereyan eden Dersim faciası, bütünleştirilmesini okuyucularimizin hayaline ve istikbaldeki tarihçinin kalemine bıraktığımız birkaç teferruat çizgisi halinde budur! Dayandığı tek sebep de birtakım âsâyişsizlik ve itaatsizlik bahanesi altında, bütün Doğu Anadolu''yu kapsayıcı olarak, o mıntıkanın bir türlü sulandırılamayan koyu İslâmi rengidir.

Bir kıvılcım halinde gösterdiğimiz Dersim yangınının kömürleştirilmiş 50.000 cesedinde, kutup şahsiyetler dışı bir yığın olarak din mazlumluğunun en çarpıcı levhasını seyredebilirsiniz."

(Necip Fazıl Kısakürek, "Son Devrin Din Mazlumları », DOGU FACİASI, Büyük Doğu Yayınlari, 10. basim, Nisan 1990, Istanbul )

14 yıl önce
Kemalizm İtikadı
FETÖ ile muhafazakârları vurmak
Kara dinlilerle milletin savaşı
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!