|
Akil insanlar ve medya

Kürşat Bumin"in Perşembe günü yayınlanan " "oradaydın" ama "orası"anlatıldığı gibi değildi" başlıklı yazısında dikkat çektiği önemli bir konu var. Bumin yazısında barış sürecinin önemli bir parçası olan "Akil insanlar Heyeti"ne ilişkin medyanın "maskeli kötücül tutumunun" altını çiziyor. Uzun süredir dikkatimi çeken bu durumu Yıldıray Oğur da aynı tarihte "sakil medyaya rağmen" başlıklı yazısında kaleme almış. Bu yazılar "haber mutfağı ve yazı işleri, merkez medyanın merkezidir " hakikatini bir kez daha ortaya koyuyor. Gazetelerin olaylar karşısındaki tutumları, kamuoyuna verecekleri mesajlar her zaman bu mutfak tarafından belirlenir. Başlık, resim, resim altı metin, sayfa dizaynı köşe yazılarından daha etkilidir. Köşe yazarlarının birçoğu bilinenin aksine gazetelerin kanaat oluşturmada en etkisiz elemanlarıdır.

Bu günlerde kamuoyunun dikkatle takip ettiği konular arasında yer alan Akil İnsanlar Heyeti"ne ilişkin "mutfağın" tezgâhından geçen haberler de gizlenmiş biçimde karalayıcı bir tutumu yansıtıyor. Yıldıray Oğur bu durumu şöyle anlatıyor. "Bu savaş 30 yıldır sessizce sürmüşse bunun bir numaralı suçlusu Türk medyasıdır. Gerçekleri örterek, gazeteciliğe ihanet ederek, savaş bülteni gibi çıkarak yıllarca hem devleti günahlarıyla baş başa bırakıp, hem de Türk toplumunun olan bitenden haberdar olup sesini yükseltmesinin önüne kalın bir perde örerek işlediler bu suçu. Düzce, Bolu ve Zonguldak"ta geçen iki gün gösterdi ki toplum medyanın 30 yıllık tahribatından sonra kendisini onarmış, gerçekle yüzleşmiş, iyileşmiş ve gerçeği ucundan kenarından gördüğü için de esas olarak çözüme evet diyor. Ama merkez medya aynı yerde durmaya devam ediyor. Savaşın bütün kötü haberlerini ustaca sansürleyen Türk medyası, şimdi de barışın iyi haberlerini çarpıtıp, perdelemeye çalışıyor."

Kitle haberleşme araçlarının felsefesi üzerine çalışan herkes bilir ki medya verdiği haberler kadar vermediği haberler ile de kamuoyu oluşturma görevi görür. Akil heyete ilişkin verilen/verilmeyen haberler sürecin başarıya ulaşmasını istemeyen kötücül niyetleri de ortaya koyuyor. Elbette burada fikren bu sürece karşı olanları, hükümet muhalifi açık ve dürüst yazarları kast etmiyorum. Onlar zaten fikirleri ve zikirleri ile mertçe düşüncelerini ortaya koyuyorlar. Bu yazıların da başımızın üzerinde yeri var. Dikkat çeken haber mutfaklarının tutumu. Mutfaklarda pişen haberlerde üst metinler görünen tarafı ile süreci destekliyor. Ancak cilanın altındaki habere hakim olan unsurlar barış sürecini perdelemeye çalışan içerikler taşıyor. "''Oradaydın" ama "orası" anlatıldığı gibi değildi" sözünü haklı çıkartıyor.

BİR ANI

Ak Parti"nin iktidarının ilk yılları. Gazete muhabirleri her birimizin peşinde. Konuşmamayı artık öğrenmişiz, çünkü iyi niyetli her söz başka bir anlamla ertesi günün manşetlerine taşınıyor. Bu dönemlerde sağ kesimin kadın sivil toplum örgütleri ve yazarları ile medyaya kapalı bir toplantı tertip ettik. Birçok sorun konuşuldu, tabii ki başörtüsü sorunu da. Muhabirler becerikli, katılanlardan iyi niyetli bir kaç söz kapılmış. Ertesi gün manşetlerdeydik. Başörtüsü sorununun çözümünü engelleme operasyonlarından birisinin parçası olarak. Bugün bu sorunun çözümündeki her gecikme ve zorlanmada merkez medya mutfağının ilmek ilmek büyük payı vardır. Bu tarz haberlerin üstatları ise halen medyada ve halen mutfakta…

"APAÇİ GENÇLİK"

Yukarıdaki başlığı taşıyan kitabı akademisyen bir dostum "mutlaka oku" diyerek hediye etti. Doğrusu o günden bu yana ilgi ve hüzünle okuyorum. Açılım Kitap"tan yayınlanan eserin yazarı, gençlik ve alt kültür gurupları üzerine çalışan sosyolog Ömer Miraç Yaman. Önceden bu tanımın yoksullukla çerçeveli bir "ötekileştirme" tanımı olduğunu düşünürdüm. Ancak kitabı okurken siyasi tarihimizin yanlış politikaların sonuçlarından birisi olarak karşımıza çıkan mutasyon bir "hal" ile karşı karşıya olduğumuzu gördüm. Yani "Apaçi Gençlik" de diğerleri gibi bizim "hamurumuzun çöreği".

"Apaçi gençler kimdir" sorusunun cevabı herkese göre değişiyor… "Yoksul ve parçalanmış ailelerin çocukları", "Vatana millete hayrı olmayan insan tipi", "Mücadele gücü olmayan kurbanlar", "Türk toplumunun kültürüne ahlakına yabancı gençler"… Saç şekli, kıyafet tercihleri, dinlediği müzik tarzı farklı olan ve dans etmeye yatkın bir profil çizen "apaçi" gençler ise kendilerini şöyle tanımlıyorlar. "Doğulu, göç etmiş, eğitimsiz, hayatın her türlü zorluğu ile baş etme yollarını keşfetmiş, cahil cesaretine sahip, çevreye göre takılan(ağırlıkla alkol yerine uyuşturucu ve hap tüketen), uzun yoldan değil de kısa yollardan meseleleri halletmeye çalışan, ailesinden kopmuş, herkes bana baksın düşüncesi içinde giyinen, tek hedefleri zengin olmak olan, en çok kız yüzünden "niye baktın lan" sözü ile kavgaya giren, doğan-şahin arabalarla hız seven, sloganlarla siyaset bağlantısı kuran, devleti polis ve şiddet üzerinden algılayan, askerden sonra uslanmayı umut eden…

Bu kitabın sayfaları arasında boşaltılmış köylerden başlayan tutunma ve kimlik bulma çabalarına kadar giden pek çok çeşitli yaşam öyküsü var. Kürt meselesini konuşurken sadece dağa çıkanları, sempatizanları değil bu gençleri de konuşmamız lazım. Çünkü bu sorunun çözümünün onları da değiştireceğine inanıyorum.

11 yıl önce
Akil insanlar ve medya
Egzozun ceremesini kilim niye çekiyor ki!...
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…