|
Avrupa sınırlarını daraltırken

Avrupa’nın en sakin ve en eski ülkelerinden birisi olan Avusturya’da bu hafta kabul edilen İslam yasası diğer Avrupa ülkelerine örnek olacak bir potansiyele sahip olması açısından oldukça önemli. Avusturyalı yetkililer yasayı “harici vesayet ve nüfuzdan arındırılmış Avusturya tarzı İslam’ı oluşturacak” gibi kelimelerle tanımlıyorlar.

600 bin Müslümanın yaşadığı Avusturya’da yasanın gündeme gelme gerekçesi olarak, selefilerin ve radikalleşmenin artışına karşı duyulan endişe gösteriliyor. Avusturya’nın tam bu noktada kendi göçmen politikasını sorgulamak yerine bu yasayı çıkartmasına Avrupa’daki bütün Müslümanlar tepki gösteriyor. Avusturya’nın İslam yasasıyla Müslüman din adamlarının yabancı kişi ve kurumlardan yardım almaları yasaklanıyor. Sadece yardım almaları değil imam göndermeleri de yasaklanıyor. İmamların Almanca bilmesi ve Avusturya’da eğitilmesi zorunlu hale geliyor. Bu çerçevede önümüzdeki yıl Viyana’da İslam İlahiyat Fakültesi kurulacak.

Yasaya itiraz edenlerin başında yasanın iptali için anayasa mahkemesine başvuracağını açıklayan Türk İslam Birliği geliyor. Konu Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Bundan böyle Diyanet İşleri Başkanlığı maaşlı imam gönderemeyecek. İtirazlar sadece Müslüman toplumdan değil, Avrupalılardan da geliyor.

Avusturya Rus Ortodoks Kilisesi yurtdışından para yardımı alırken İslami kuruluşlara yapılan yardımların yasaklanmasının ortaya koyduğu ayırımcılığı vurgulayan gazetelerden birisi Der Tagesspiegel: “Her türlü ayrımcılığın temelinde çifte standart yatar. Şayet Hristiyanlara ait kiliseler Afrika ve Asya’daki kendine yakın cemaatleri destekleyebiliyorsa, Yahudi örgütler Avrupa’ya haham gönderebiliyorsa, Avrupa’daki Müslüman toplumundan, dış ülkelerden maddi destek almamalarını ve yine başka ülkelerden gelen imamların vaaz vermemelerini nasıl talep edebiliriz? Avusturya’da yapılması planlanan şimdi bu. Eğer kiliselerin sığınmacılara kapılarını açması serbest ise camilerin de korunmaya muhtaç insanlara yardım edebilmesi gerekmez mi? Peki İslami yardım kuruluşları, İslami çocuk yuvaları, okullar ve hastanelerin durumu ne olacak?” (Deutsche Welle)

Avusturya’da çıkan bu yasa ve sonuçları etrafındaki tartışmaları iyi takip etmek gerektiğini düşünüyorum.

DİKKATİMİ ÇEKEN BİR KİTAP...

Daha magazinsel, kendi deyimiyle şehir hayatı üzerine yazılarıyla tanıdığımız, Nişantaşı-Teşvikiye hattında yaşadığını bildiğimiz gazeteci Tuğçe Tatari’nin “Anneanne Ben Aslında Diyarbakır’da Değilim” ismiyle yeni bir kitabı çıktı. Tatari’nin Diyarbakır-Kandil-Mahmur hattında yaptığı seferleri anlatan kitap oldukça ilgimi çekti. Tatari kitabının özellikle Türkiye’de neden milliyetçi olduklarını bilip bilmediklerinden emin olmadığı kesim tarafından okunmasını istiyor. Kitabın yazılış süreci Tatari’ye Kürt hareketi ile kendi çevresini kıyaslama imkanı vermiş. “Direnmek bilmediğimiz bir kavram. Hayatımızda gördüğümüz en büyük direniş Gezi Parkı düşünürsen. Ki kıyaslamak doğru olmasa da Güneydoğu’da yaşananların yakınından bile geçemez. Biz karşı olduğumuz bir sisteme direnmeyi bilmiyoruz. Hayatımızda hiç olmayan bir kültür bu. Ayrıca biz bir lidere bu derece bağlı olmayı da bilmiyoruz.” Buradaki tespitler bir kısım Türkleri anlama kılavuzu olarak önemli. Her ne kadar kitabın hedef kitlesi olmasam da konu ilgimi çekti. Nişantaşı-Kandil hattına dair izlenimler kadar “BDP milletvekillerinin başlarına gelecek problemleri göze alarak gerillayla yaşadığı kucaklaşmayı tetikleyen duyguyu merak ettim” gibi cümleleri anlayabilmek için de kitabı okuyacağım galiba. Bu arada Kandil’in Cihangir ahalisinden sonra Nişantaşı ahalisine ne diyeceğini de merak etmekteyim.

ANNELERİN BAĞRINDAN EVLAT ACISI KORKUSUNUN SÖKÜLÜP ATILMASI DİLEĞİYLE...

Bir vesileyle hatırladığım, Hakkarili bir avukat olan Rojbin Tuğyan’ın annesi Semiha Tuğyan’ın 30.07.2012 tarihinde Sayın Erdoğan’a yazdığı mektubu anımsatmak istedim.

“Yaşım altmışı geçti, hafızamdan, yüreğimden silinmeyen bu acılarla ne kadar yaşarım bilmem ama dualarım, torunlarımın, kendilerini inkâr etmeden ve inkâr edilmeden, huzurla yaşayacağı bir ülke içindir. Siz, ülkenin yarısından fazlasının verdiği güvenle, bu kanayan yaraya neşter vurursanız isyan mevsimi kapanacak, barış rüzgârı esmeye başlayacak. O zaman biz analar da size arka çıkıp, “İnin” diye seslenebileceğiz dağlardakilere ve izin vermeyeceğiz bir daha evlatlarımızın dağa çıkmasına.Her şeye rağmen sizin bu sorunu daha fazla kan ve gözyaşına yol vermeden çözeceğinize olan inancımı koruyorum. Ama çözümsüz geçen her saniyenin bu ülkedeki analar için ıstıraplı bir ömür gibi olduğunu da unutmamanızı arzu ediyorum. Evlat acısı korkusunu bu ülkedeki anaların yüreklerinden söküp atmanın zamanı geldi, geçiyor. Bunun için bu ülkedeki analar size mührü verdi Sayın Başbakan. Bu yazı ve yaklaşan bayramları anaların yasına değil, evlatlarıyla buluştuğu yeni bayramlara çevirmeniz için Allah’a dua ediyorum.”

#Avrupa
#Avusturya
#Müslüman
٪d سنوات قبل
Avrupa sınırlarını daraltırken
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi