|
Başörtüye gül takmak

Buda neyin nesi demeyin. Artık modalaşan başörtüsünün defilelerde sunumu Türkiye''de de böyle yapılıyor. Ya da başörtülü tuvaletler böyle tasarlanıyor. Buna bakarak bende “başörtülülere neler oluyor” sorusunu soruyorum.

Başörtüsü kuaförü sözünü Endonezya''da duydum ve gördüm. Endonezya ve Malezya''da çıkan kadın dergilerinin bir çoğunda (Prempuan:Kadın), tesettürlü kadın modasının ve muhtelif biçimlerde ki başörtü bağlama biçimlerinin tesettür mankenleri ile yapılmış çekimlerini görüyorsunuz. Moda dergilerinde batılı mankenleri taklit eden kadınlar, gündelik yaşamdan partilere uzanan tesettürlü kıyafet seçeneklerini tanıtan resimler ile biraz da uzakdoğu kültürüne özgü bir tablo ortaya koyuyor. Tesettürlü kadınlar için makyaj biçimleri başörtü bağlamayı gösteren resimler falan. Ayrıca her iki ülkede de tesettür modası tam bir sektör. İki ülkede de konuştuğmuuz ve çekimler yaptığımız modacılar bu işin eğitimini almışlar ve kendi ülkelerindeki artan talepler üzerine bu sektöre girmişler. Çok bol takvalı tesettür kıyafeti tasarlayanlarda var, batı modalarını tesettüre uyduranlarda. Kuala Lumpur''da modaevi olan Haslina Mohd Ali göre bu işe ilk başladıklarında koyu dindarlardan tepki ve tehdit aldıklarını söylüyor. Ancak bu durum artık aşılmış durumda. İslam dünyasının moda tasarımcıları tek renkliliği kırdıklarını çok renkli kıyafet seçenekleri ile tesettürü daha çok sevdirdiklerine inanıyorlar. Kıyafetlerin bende uyandırdığı duygular onların istediği doğrultuda olmasa da “kültürel beğenilerin farklılığını anlamak” kurtarıcı bir açıklama olarak hoşgörü limitini yükseltiyor insanın. Endonezya ve Malezya''da diğer İslam ülkelerine oranla çok sayıda kadının çalışma hayatında olması seçenek arayışını da artırıyor.

Günlük hayatın içinde şık olmayı istemek elbete çok kadınca bir şey ve çok anlaşılır. Fark edilir olmak, beğenilmek bunların hepsi kadınca duygular. Yine de insanda bu kadarı da olmaz dedirten durumlar var. Başörtüye gül takmak da bunlardan birisi bence.

Endonezya ve Malezya''da bu gülleri takan profesyoneller de var. Başörtü modelleri arasından başörtü kataloğundan seçtiğiniz süslü model başörtünüze uygulanıyor. Güller, çiçekler formlar, şapkalar… Başın örtüsü kamufle mi ediliyor yoksa belirginleştiriliyor mu anlamak zor! Başımızı da örteriz ama süsleniriz de iddiası özentilik ötesinde özgün seçenekleri sunamıyor ne yazık ki kadınlara.

Ayrıca başörtüsüne takılan güller, fırfırlar ve süsleri görünce “acaba zorla başlarını örttükleri için mi böyle giyinmek istiyorlar” sorusunu sormadan edemiyor insan. Elbette zevklerin ve renklerin tartışılamayacağı bir sınır var ve bunu ötesi özel hayata müdaheleyi zevk bekçiliğini içerir ki bunu savunmam mümkün değil. Ama bunlara itiraz etmeyince bu olan bitene destek verdiğiniz düşünülüyor. Müslüman kadınların biçim sorgulaması ya da arayışları modern düşünmek ya da olmak tanımının içini bunlarla dolduruyormuş izlenimini oluşturuyor. Ve zihniyet sorgulayanlar ile biçim sorgulayanları da aynılaştırıyor.

Başörtülülerin süslenmesine ve şık giyinmeye itiraz eden yok. Ama bunun bize yabancı ve bünyede sakil duran modeller üzerinden yapılması sahiden bize uymuyor. Türkiye''de yaşamanın, medeniyet birikimine sahip olmanın bizi konumlandırdığı ayrıcalıklı yerin altını sürekli çiziyorum. Örtünme biçimlerinde kendimize ait olanı oluşturmak dururken bu komik kıyafetlerde neyin nesi diye sormadan edemiyorum.


Velev ki bunları tasarlayan bir batılı bir Alman olsun, durum değişmiyor. Üstelik bana göre bu durum durumu daha da vahimleştiriyor. Özgünlüğümüzü, kültürel farklılığımızı yok ediyor.

Tekbir defilesi, medyaya yansıyan görüntüler ve en çok son yıllarda başörtülü hanımların şık olmak için başörtü üzerinde süslenme temayülleri böyle bir yazıya sebep oldu. Örtülü ama olabildiğine süslü kadınlar “niye örtünüyoruz ki” sorusunu sorduruyor, baba baskısı söylemini güçlendiriyor.

Modern dünyada başörtülü olmak gerçekten çok zor. Bedeli ise çok ağır hem toplumsal hem bireysel olarak. Güllü başörtüsü modellerinin ise bu bedeli hak etmediğine inanıyorum. Süslenmeye değil ama başörtüsünü süslemeye gerçekten itirazım var. Tabii ki tüccar mantığını dini söylemler eşliğinde sunan herkese de, bunların ciddiye alanlara da itiraz edilmesi gerektiğine inanıyorum.

ERKEK KARDEŞLİĞİ

Hüseyin Üzmez meselesine her şeyden önce bir anne olarak tepki duydum. İnsanların özel hayatı ile ilgilenmem ama özellikle dini söylemlere eşlik eden ahlaksızlıklara herkesten önce bizim tepki vermemiz gerektiğini düşünürüm. Çünkü ne yazık ki inançlar öğretiler üzerinden değil, uygulayanlar üzerinden yargılanıyor. Kişisel zaafları, ahlaki düşüklükleri “bizden birisi yaptı ” mantığı ile savunmak herkese zarar veriyor. Kimse mükemmel değil, elbette herkesin içinde iyi ve kötü duygular var ve hayat bunların mücadelesi ile geçiyor. Günah kavramının inançlı insanların dünyasından silindiğini kim söyleyebilir ki. Ya da böyle bir şeyi iddia etmek mümkün olabilir mi? Ancak dini inançları olan bunları söylemleri ile güçlendiren özellikle de iddialı kişilerin daha terbiye edilmiş olmasını bekliyor insan. Tarihin de hayatın kendisi de bize bunun tersi örnekleri sunsa da genelleştirmenin, damgalamanın meseleyi şahsilikten çıkarmanın ya da korumaya çalışmanın, erkek dayanışması göstermenin manası yok. Hele mesele ahlak ve çocuklar olunca hoşgörmek, anlamaya çalışmak, komplo diye geçiştirmek dindarlığın ruhuna sığmadığı gibi zararda verir. İnsanların zaafları ve ahlaki düşüklüklerini dini kimlikleri nedeniyle tüm dindarları kapsayan bir tartışma alanına dönüştürülmesine de, yapılan ahlaksızlığa göz yumulmasına da karşıyım. Daha çok kimin yaptığı değil işin kendisi lanetlenmeli. Ahlaksızlık ancak o zaman doğru tanımını bulabilir.

Mesele din kardeşliğinin ötesinde erkek kardeşliği olmasın!

16 yıl önce
Başörtüye gül takmak
Kırmızı Cuma
“Kalbin Kararı”
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’