|
Barışçıl cevaplar...

Seçim sonuçları kiminde memnuniyet, kiminde kızgınlık ve öfke yarattı. Kimi köşe yazarlarını okurken şöyle bir duyguyu hissediyorsunuz: ”Oylarınız yüzde yüze çıksa da, cümle alem size destek verse de beni kandıramazsınız”. Ben böyle kemikleşmiş duygular içinde “sizi gidi şeriatçılar, gericiler biz sizi biliriz” söyleminin sahiplerinin daha çok cumhuriyetin ilk kuşağı olduğunu zannederdim. Bizim kuşağın solcularını da Kemalistlerini de o kadar kemikleşmiş bulmazdım. Ama yanılmışım!

Ece Temelkuran severek okuduğum, ideolojiler ötesinde insandan yana yaklaşımı ile pek çok kez kendimi hemfikir hissettiğim bir yazar oldu. Ancak son zamanlarda ki, satır aralarında başörtülülerin samimiyetini sürekli test eden “hadi itiraf edin şeriatçısınız” vurgusu ile yazılmış yazıları yoksa o da mı kemikleşmiş nefret sahiplerinden duygusunu uyandırıyor insanda...

Dünkü yazısında yer alan “şampanya patlatanlar, gülsuyu patlatanlar” benzetmesini okuyunca bu sefer “acaba” sorusundan şüpheye düştüm. Şampanya içmek üzere patlatılır da gülsuyu ise ne içilir ne de patlatılır. İhtisas alanım değil ama bildiğim kadarı ile gülsuyu özellikle mevlitlerde alkolsüz olduğu için kolonya yerine dökülen ferahlık veren gül kokulu bir sıvıdır. Hiçbir irticai içecek mahiyeti yoktur.

Yazıda ye alan, okullarda din dersi yerine İslam hukuku dersi konulması ile ilgili talebi de ilk kez duydum. Benim bildiğim İslam Hukuku Türkiye''de sadece hukuk fakültesinde ders olarak okutulur. Yazıda verilen sekülerlik bilinci dersini aldım eyvallah da, merak ettiğim böyle bilgilerin üretim merkezi ve sahibi olduğumuz iddia edilen gizli ajandanın yeni içeriği… Bizim gazetecilerimiz benzer üslubunu sıkça yabancı gazetecilerde de görüyoruz. Brezilya''dan İspanya''ya benimle röportaj yapan gazetecilerin ortak sorusu “secret agenda” oluyor. Tüm bunlardan yola çıkarak sizin düşüncenizden hoşlanmıyorum demek için illa aşağılayıcı bir üslup benimsemek mi gerekiyor?

Bu üslup içinde sorulmuş olsa dahi “başörtülüler başörtülü olmayanlara nasıl bakıyor” sorusu yine de öfkeli cevapları hak etmiyor. Özgür düşüncenin en önemli vasfıdır özgürce soru sormak ve özgürce verilen cevaplara tahammüllü olmak. Ancak sorunun şekli soranın samimiyetini de ortaya koyuyor. Cevaplar ise sadece “bıktık artık sizin aşağılamalarınızdan” mesajını içeriyor.

Başörtülü kadınlara lütuf babında sunulan barışçıl alanda, istenen cevaplara bir iki örnek vermek istiyorum. Cevapları en basitlerinden seçtim. İşte karşılıklı önyargılı bakışların ardındaki cümleler:

...”aile baskısı ile örtünüyorlar”

“bunların ailesinde hiç Allah''a inanan yoktur”

... “giyinmeyi bilmezler, hiç estetik değiller, modern değiller”

“tek bildikleri oralarını buralarını açmak, estetiği de modernliği sadece açılmak olarak görüyorlar”

...”erkek baskısına boyun eğerler”

“Ne baskısı erkekleri hiç takmazlar”

...”o örtülerin altında neler yaparlar onlar neler”

“Allah, peygamber bilmezler”

...”dünyayı tanımazlar”

“cami dışında gidecek yer bilmezler”

…”eğlenmeyi bilmezler”

“barlardan çıkmazlar”

...”mahalle baskısı altındalar”

“tek bildikleri batıdır, değerleri yoktur”

...”haremlik selamlık yaşarlar”

“mahrem alanları yoktur”

Ve daha pek çok şey… Hepsi önyargılı, genellemeci, ne dindar kadınların, ne de açık kadınların gerçek fotoğrafını veriyor.

Bu önyargılı düşüncelerin kaynağı çoğu zaman bir-iki kişiyi kapsayan örneklerden yola çıkılarak geliştirilen şehir efsaneleridir. İki kesimin birbirlerinin hayat tarzlarına uzaklığı duygudaşlık yapma yetisini yok ediyor. Farklı olanı görmüyor, bakış hizasına almıyor, yok sayıyor, aşağılıyor. Kalıp yargılara teslimiyet de tam bu noktada başlıyor, bir tür zihin konforu içinde kimse önyargılarını yenileme ihtiyacını hissetmiyor. Buna başı açıklarda ki bir üst perdeden bakış durumu eklenince en ufak bir davranış bile ardniyetle yorumlanabiliyor.

Eğer barışçıl ortam isteğimizde samimi isek aşağılama tonunu, baş öğretmen edalarını bırakarak içten bir konuşma dilini benimsemeliyiz. Nihayetinde hepimiz insanız görüşlerimizin, inançlarımızın farklı olması insan olma gerçeğimizi değiştirmiyor. Hepimiz bu ülkenin ikliminde rejiminde büyüdük, aynı okullara gittik, aynı mahallelerde oturduk. Akraba olduk, komşu olduk, sınıf arkadaşı olduk, birlikte bar taburelerinde oturmasak da toplantılarda seminerlerde, lokantalarda oturduk. Bunları yok sayıp aristokrat tavırlar içinde “nereden geldi bu başörtülüler “sorusu artık bıktırıyor insanı. Başörtülülere yönelik mahrem alanların şifrelerini çözme merakı ise bu soruları soranların türü ile ilgili insanda merak uyandırıyor. Sahi kim bu zuzaylılar!!!

17 yıl önce
Barışçıl cevaplar...
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti