|
Çankaya

''Ne mucize ne efsun/Ne örümcek ne yosun/Çankaya yeter bize/Kabe Arap''ın olsun''

Kemaleddin Kamu''nun bu şiiri ''batılılaşma ihanetinin göstergesi'' olarak belleklerimize kazınmıştı. Elbette dönemin koşulları, Arapların Osmanlı''ya ihanetinin oluşturduğu tepki şiirin yazıldığı dönemdeki duygulara gerekçe olarak gösterilse de bu şiir yeni ulus devlet kimliğinin ideolojisini basit ve yalın haliyle anlatır. Din eşittir büyü, şarlatanlık, takke, tesbih, takunya, örümcek, çarşaf, cehalet ekseninde örülen bir ulus devlet ideolojisinin özetidir.

Bu nedenle de Milli Görüş Hareketi içinde yıllarca ''Çankaya sizin olsun Kâbe bize yeter'' diye slogan atılmıştır. 12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan''ın Çankaya''yı konut olarak kullanmama kararı, bir tutarlılığı ve beslendiği fikri zemine sahip çıkmayı gösteriyor. Mehmet Doğan''ın 1975 yılında yayınlanan eseri ''Batılılaşma İhaneti'' bu kararın arka planındaki fikri; çağdaş tabulara karşı çıkmanın önemini anlamak açısından önemlidir. Bu karar Çankaya ve temsil ettiği ideolojinin putlaştırılmasına ve de her türlü putlaştırmaya bir reaksiyondur aynı zamanda.

İMTİYAZLI BÖLGELER

2002 seçimlerinde AK Parti hükümet olunca yaptığı ilk açıklamalardan birisi milletvekillerinin daha önce oturduğu Oran Lojmanlarını kullanılmayacağı kararıydı. Milletvekilleri halktan kopuk lojmanlarda değil, halkın içinde ikamet edeceklerdi. Bu kararın arkasında imtiyazlı bir siyasetçi sınıfı oluşturmama ilkesinin payı büyüktür. Zaman zaman bu ilkenin zedelendiğini düşünsek de Çankaya kararı bize bu ilkenin yerinde durduğunu gösterdi. Umarım hep hatırlarız.

SINIFSAL KİBİR

Asiller, din adamları, burjuva, tüccarlar, yöneticiler, entelektüeller tarih içinde sınıf kibrini birbirlerinden devraldılar. Sınıfsız bir toplum ise sosyalizmin ütopyası olarak kaldı. Her ne kadar 21. yy değerleri arasında başta eşitlik kavramı olduğu söylense de, gerçek böyle değil. Hele de ülkenin elit takımının gözünde! Türkiye''nin elitleri (yani eski zenginlerin çocukları) AK Parti iktidar olsa da bu bakışı hep korudu: ''Hükümet olabilirsiniz ancak bizimle eşit olamazsınız.'' Kurucu babaların köylü kimliği daha fazla söz konusu edilse bile bu kibir halesi hep etrafta dolaştı durdu.

SINIF VE HÜKÜMET ARASINDA TARAF OLMAKTAN KAÇINMAK

TÜSİAD kongresinin açılışında konuşulanlar kadar resimler de analiz gerektiriyor. Mesela Cumhurbaşkanı konuşurken Güler Sabancı''nın Suzan Sabancı''yı bakışı, Cumhurbaşkanı''nın hiç âdeti olmadığı şekilde ellerini bağlayarak oturması ve daha diğerleri...

2012 yılında IMF başkanı Christine Lagarde İstanbul ziyaretinde aralarında Güler Sabancı, Ümit Boyner, Ebru Özdemir, Nilüfer Bulut gibi iş kadınlarının yanı sıra benim de aralarında bulunduğum 12 kişilik küçük bir kadın gurubuna yemek vermişti. Yemek sırasında Ümit Boyner''in Türkiye''deki kadın istihdamına ve olan biten birçok şeye ilişkin hükümeti suçlayıcı konuşmasıyla Lagarde''in önünde aramızda başlayan tartışma esnasında dikkatimi çeken bir şey olmuştu.

Tartışma başlayınca Lagarde''in yanında (mesafesi gücünü temsilen özenle ayarlanmış olan) sandalyesinden kalkan Güler Sabancı''ydı. Güler hanım tartışma bitene kadar da salona tekrar geri gelmedi. Böyle bir tartışmada sermayesini koruyarak taraf olmak istememişti. Böylece ne kendi sınıfına, ne de hükümete tek söz söylemedi. TÜSİAD kongresinde Cumhurbaşkanı onlarla ilgili konuşurken Suzan Sabancı Dinçer''e bakışı da böyle bir tutumu yansıtıyordu: Ne yaptın sen?

''BENİ HAMAL ZANNETMİŞLER''

Suzan Sabancı Dinçer doğmadan tam 11 yıl önce, 1953''te yayınlanan bir mülakatta dede Hacı Ömer Sabancı şunları anlatıyor: ''1949''da Mersin''den Avrupa''ya pamuk ihraç ediyordum. İstasyonda bir arkadaşı beklerken tren geldi, inen genç bir çift ellerindeki bavulları işaret ederek ''bunları şehre kadar taşır mısınız?'' diye sordular. İtirazsız kabul ettim. Üstüm başım pamuk içinde olduğundan beni hamal zannetmişlerdi. Onlar önde, ben arkada valizlerle şehre kadar geldik. Yol boyu selam verenlerin arasından yazıhaneye geldiğimde kâtipler ellerimdeki valizleri kaparcasına aldılar. Karı koca şaşkına dönmüşlerdi. Kendilerine bir gazoz ısmarladıktan sonra şoförüme misafirleri otellerine götürmelerini söyledim.''

FIRTINA''DA KIRILAN KİREMİTLER

Mülakatın yayınlandığı aynı dergide Vehbi Koç şunları anlatıyor: ''Benim hayatımın inkişafı Atatürk devrinde başlamıştır. Ankara hükümet merkezi olur olmaz inşaat işleri birdenbire arttı. Derhal vaziyeti kavrayarak kösele ve kundura levazımı işini bıraktım, inşaat malzemesi getirmeye başladım. Bu arada bir miktar Marsilya kiremiti getirmiştim. Kiremitleri gören babam ''bu kiremitler Ankara''da satılır mı çocuk?'' diye beni azarlamıştı. Kiremitlere bağladığım sermaye aylarca dondu kaldı. Bir gün Ankara''da müthiş bir fırtına koptu. Birçok bina gibi Meclis binasının damındaki kiremitler de paramparça oldu. O zamanlarda Meclis İdare Müdürü olan Rüştü Bey mağazama gelmişti. Marsilya kiremitlerini görünce hepsini satın aldı.''

KAYNAK: Cumhuriyet''in Başarılı işadamları/Murat Çokgezen/Toplumsal Tarih Dergisi.
10 yıl önce
Çankaya
Hakikati Karartma Misyonerleri
Yeşil-meşil derken
Yıldızlar bir bir kayıyor!
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?