|
Darbeleri Araştırma Komisyonu"nda iki gün

Bu hafta iki günümü Darbeleri Araştırma Komisyonu"nda geçirdim. Darbe süreçlerini dinlerken nasıl oyalandığımız, kısaca dolandırıldığımız konusunda aydınlanmanın ötesinde şuurlandım desem yeridir.

Biz başörtüsü yasakları, Merve Kavakçı olayı, Milli Görüş, irtica tehdidi ile oyalanırken, toplum laik-anti laik diye cepheleştirilirken arka planda neler neler olmuş meğerse...

Komisyon, dönem tanıklıklarını devletin kayıtları altına geçirmenin yanı sıra bir yüzleşmenin de yeri olmuş. Sabah ondan akşam sekize kadar süren dinlemelerin büyük bir disiplin içinde TBMM çatısı altında yapılmasının darbelerle yüzleşme tarihi açısından ayrı bir tarihi önemi var. İki gün boyunca katıldığım dinlemelerde soruları ile yön veren milletvekilleri (Komisyon sözcüsü İdris Şahin, Yaşar Karayel, Feyzullah Kıyıklı, CHP"den Mehmet Şeker, MHP"den Özcan Yeniçeri, BDP "den Süreyya Sırrı Önder) Meclis çatısı altında verimli ve uyumlu çalışılabileceğinin de bir örneğini gösteriyorlar. Anlatılanların önemi ve dehşeti Komisyon üyelerini klasik siyasetçi çekişmelerinin dışına çıkarmış durumda. Konuşmacılardan bazılarının nedamet getirmek yerine zeytinyağı misali ders verme tavırlarına da sabırla tahammül ediyorlar.

....

"İrtica bahane soygun şahane"...

Eski TMSF Başkanı, Cumhurbaşkanı Danışmanı Ahmet Ertürk; dönemin global-yerel-askeri büyük sermayesinin medya işbirliği ile kurduğu tezgahın tafsilatlı mali bilançosunu anlatırken darbe bahanesi ile çıkar sağlayanların profilini çizdi.

Üstelik bu tablo darbelerin tarihinde hiç değişmemiş. Her cunta dönemi önde ideoloji kalkanı, arkada global-yerel kötücül kimliklerin vurgun yeri olmuş.

Darbelerin ekonomisi üzerine Ahmet Ertürk"ün yaptığı sunumun Fakültelerde ders olarak okutulması gerektiğine inanıyorum.

...

Hüseyin Gülerce ve Alâeddin Kaya Komisyon"da arka arkaya konuştu. Milli Mücadele hareketi ile başlayan serüvenlerinde çok şeye tanık olmuş iki isim. Hüseyin Gülerce, konu 28 Şubat olduğunda ise biraz daha öz eleştirel bir bakışı tercih etti. O dönemde darbecilerin Erbakan hakkındaki desiselerine ilişkin ellerine çok sayıda kasetin geçtiğini, bunlardan Erbakan"ın haberdar edilmek istendiğini, ancak O"nun bunları dikkate almadığını anlattı. " Zaman gazetesinde tansiyonu düşürmek için başörtüsü olaylarına yer vermedik. Başörtüsünün füruat olduğuna ilişkin açıklama da aynı amacı taşıyordu."

Gülerce askerin hatalarını anlatırken Milli Görüş çizgisinin sert söylemler ve hataları olduğunu, o dönemde "zaman gazetesi" olarak gördükleri en büyük baskının yok sayılmak olduğunu söyledi...

"Hüseyin Gülerce"nin sunumunun başlık cümlesi "Demokrasinin temelinde paylaşma ve hoşgörü vardır, paylaşmazsanız yönetemezsiniz" oldu.

Bir gazete sahibi olarak Alaeddin Kaya"nın en etkili sorun olarak dile getirdiği mevzu "akreditasyon" konusuydu

O"nun konuşmasını başlığı: "Teslim olmaya hazırdık"

...

"Darbeciler hidayete mi erdi ki darbelerin bir daha olmayacağına inanılıyor"...Bu da Avni Özgürel"in bana göre başlık cümlesiydi.

Özgürel Türk darbesi geleneğinden, 1960 sonrası Nato subaylarının hakimiyetine, faiz lobisinden global sermayenin para hareketlerine geniş bir analiz yaptı. Kendi serüveni içinde tanıklıklarını, Türk Ocaklarından başlayan süreci, Çiftçi derneklerini, fikir kulüplerinin kurulmasını, Abdullah Öcalan"ı ilk kez orada Büyük Doğu ideolojisine sahip birisi olarak tanıdığını anlattı..

"BU KASET RESETLENMİŞ"

Komisyon"un bir başka tanığı ise o günlerin direnen tek televizyonu, Kanal 7 Haber Dairesi Başkanı Ahmet Hakan"dı... Tanık olmanın yanı sıra cesur haberciliği ile beş yıl boyunca hedef olmuş, tehdit edilmiş, manşetlere çekilmişti. Komisyon"da da bunları anlattı."Bu cepheleşme keskin bir cepheleşmeydi. O zaman cesur habercilik yaptık. 28 Şubatta direnen bir televizyonun görünen yüzü olarak büyük ithamlara maruz kaldım. "

O günlerde Ahmet Hakan gerçekten hedefteydi. Hiç bir televizyon başörtü yasaklarını, dindarları aşağılamak için yapılan uydurma haberleri, Adil Serdar Saçan hakkındaki iddiaları, usulsüz tutuklamaları, işkenceleri gündeme getirmeye cesaret edemiyordu. Ahmet Hakan tüm bunları haber yaptı konuştu, tartıştı(arşivler Kanal 7 kayıtlarında mevcut). Yolsuzluktan, terör örgütü üyeliğine uzanan birçok haksız ithama maruz kaldı. Özel hayatı didik didik edildi. Erbakan"ın kızı ile evlilik manşeti de böyle bir kampanyanın bir parçasıydı. Sadece kendisi değil aile bireyleri de yıllarca karalamalara muhatap oldu. İşkence görenler arasında dostları ve kardeşi de vardı. İşkenceye uğrayanlara sorulan tek soru "Tayyip Erdoğan" olmuştu.

Bizzat o günleri yaşayan yakın dostlarımdan dinlediklerim bunlar. Emniyetten önce kime ait olduğu bilinmeyen villalarda başlanılan kayıtsız işkencelere maruz kaldılar. İşkenceden çıkanların kanlı gömlekleri ile basın toplantısı yaptığı, dayanılmaz işkencelerin sonrasında intihar girişimlerinin yaşandığı günler unutulamayacak kadar yakın... Yapılan işkenceler sadece maddi sonuçlar vermedi. Psikolojileri bozuldu, hastanelerde yattılar, kaçak yaşadılar ve bir bölümünün de hayatları bir daha toparlanamayacak şekilde dağıldı.

Ahmet Hakan Komisyon"da o günleri anlatmak istemedi. Kanal 7"den ayrılırken bir iş değiştirdiğini, dünya görüşünü değiştirmediğini söyledi. İktidar ve gücün doğası gereği muhaliflerini itibarsızlaştırdığının altını defalarca çizdi.

Bugün maruz kaldığı kampanyaları anlatarak "değişen bir şey yok " dedi..

Geçmişte yaşananları abartmaktan yana hiç değilim. Ancak bugünü es geçmeden, bugünkü yanlışların müdafii olmadan geçmiş ile daha samimi bir yüzleşmeyi duyabileceğimi zannetmiştim. Yanılmışım.

O"nu dinlerkenki başlığım televizyoncu diliyle "bu kaset resetlenmiş" oldu.

11 yıl önce
Darbeleri Araştırma Komisyonu"nda iki gün
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı