Demirel tam da bunu yaptı. Karşımıza hangi belgeyi çıkarırsa çıkarsın, bu gerçek hiç değişmeyecek.
Bu cevaptaki Avusturya meselesi o zaman haberlere yansımış mıydı, hatırlamıyorum. Ancak bu sözün bu ülkenin başörtülü kadınlarını ne kadar derinden üzdüğünü ve etkilediğini çok iyi biliyorum. Demirel''in bu sözü hala savunması, fikrini hiç değiştirmediğini ortaya koyuyor. 2010 yılında YÖK''ün üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakmayı amaçlayan çalışmalarına ilişkin yorumlarında da bu uygulamanın Türkiye''yi kaosa sürükleyeceğini iddia etmişti.
1928 doğumlu Demirel cephesinde bir değişim beklemek de pek anlamlı değil galiba.
Allah kimseyi zor seçimlerde bırakmasın. Ancak hepimiz insanız ve “kınadıklarınızı yaşamadan ölmezsiniz” hadisinde anlatıldığı gibi hayatın içinde kendimizde olmasa d,a çocuklarımız için mutlaka zor seçimler ile karşı karşıya geleceğiz. Çünkü dünya bir imtihan yeri ve hiç bir şey bizim planlarımız çerçevesinde gitmiyor. Kürtaj kararı da bu zor seçimlerden birisidir. “Bedenimiz bizimdir” diyen için de, “bedenim benim değildir” diyen için de…
Bu kesimin bu konuya ilgisi 1997''de ki Habitat için Türkiye''ye gelen Katolik dernekleri ve Mormonlar gibi gurupların kürtaja karşı kampanyaları ile başladı. Aralarında çok sayıda sağlık çalışanı olan Hayat Vakfı kadınları bu kampanyaya öncülük etti. Katolik derneklerinden videolar, metinler alındı. Kadın sağlıkçılar bu çerçevede bilimsel veriler, tıp alanındaki yeni keşifleri de dikkate alarak inançlarımızı da yansıtan bir bilgilendirme kampanyası yaptılar.
Bu mesele 2000''li yıllarda aramızda çokça tartışıldı ve bitti. Hayreddin Karaman gibi din âlimlerinden tıp biliminin son bulguları sunularak fikirler alındı.
Amaçları, gelişen tıp bilimi çerçevesinde yapılan tespitlerle anne karnındaki ceninin de insan vasfını kazanmasa da, bir canlı olduğu, çok erken zamanlarda bile hissettiğini anlatmak ve yaşama hakkının korunması konusunda bilinç yükseltmesi sağlamaktı. Doğum kontrolünün önemini anlatmak, kürtajın bir doğum kontrolü gibi kullanılmasının önüne geçmekti.
Birçoğu kadın sağlıkçı olduğu için kürtajın yasaklanmasının sonuçlarını çok iyi biliyorlardı.
Son iki haftadır yapılan tartışmalarda çok rahatsız olduklarını gözlemliyorum. Ancak hiç bir zaman “kürtaj cinayettir”, ”kürtaj yasaklansın” demediklerini söylüyorlar.
Bu konuya ilişkin Kur''an ve sünnette bir hüküm yok. Âlimlerin fetvaları var. Ancak onların fetva verdikleri dönemin tıbbi bilgileri ve koşulları düşünüldüğünde, o fetvaların bugüne referans olup olmayacağı konusu ayrı bir tartışma konusunu oluşturuyor. Kuran''ın onlarca ayetle haram kıldığı konularda sesini çıkaramayan erkeklerin kadınlar söz konusu olduğunda yükselen sesleri de ayrıca dikkat çekici.
Kısaca muhafazakâr kadınlar asla “bedenimiz bizimdir” demediler ve demeyecekler de. Feminizmin Hıristiyan inancının kadın algısına karşı başlattıkları özgürlük mücadelesine özgü bu sloganı elbette kullanamazlar. Bu onların inançlarına da, değerlerine de aykırı. Ancak kürtaj meselesindeki erkek dilinin hoyratlığı, cahilliği, tartışmalarının kapasitesini görmek, 2000''lerin başlarında dindar kadınların tartışıp idrak etiği meseledeki yeni uyanış ve idrakleri bu kesimin erkek zihniyetinin mıhlanmışlığı konusunda bir hayal kırıklığı ortaya çıkarıyor.