|
Şer ekseninden çıkamamak

2002 yılında Amerika Başkanı Bush "Ulusun Durumu" başlıklı konuşmasında şu ülkeleri şer ekseni olarak ilan etmişti: Kuzey Kore, Irak, İran, Suriye, Libya, Küba, sonradan başka açıklamalar ile buna Endonezya, Filipinler, Somali, Yemen gibi ülkeler de dahil edilmişti. Bu listeden Irak düştü, Libya düştü, Kuzey Kore nükleer çalışmalarını durdurup elindekileri Çin''e devrederek fire verdi.

Bu açıklamadan iki yıl sonra şer ekseni içindeki ülkelere destek vermek amacıyla yola çıkan Doğu konferansının bazı gezilerine ben de katıldım. O günlerdeki amacımız komşularımızı tanımak, onlar ile aramızdaki düşmanca dili değiştirmek, milli eğitim sistemimizin dayatmalarından önyargılarından uzak bir dil oluşturmaktı. Ayrıca aramızdaki iletişimi batı medyası üzerinden gerçekleştirmeye son vermek gibi amaçlar da vardı. Başarılı oldu olamadı o ayrı mevzuu. Ama bu geziler vesilesi ile doğu şehirleri yakınımıza geldi. Türk medyasında o günlerde kısıtlı da olsa bir ilgi oluştu. Bizim medyamız her zaman bu bölgelere önyargılı "ne olacak, Arap işte!" yaklaşımı ile bakmıştı. Doğu konferansı bu yargının değişmesinde kısmen de olsa pay sahibi olmuştur. O gün o ülkeler ile ilgili haberlerimizin, röportajlarımızın gazetelerde yer bulması zordu. Pek itibar edilmezdi. Bugün ise üzerinde en çok ahkâm kesilen konular bunlar oldu. Bu değişimin hem olumlu hem de olumsuz sonuçları var.

Defalarca bölgeye gitmiş birisi olarak bu bölgelere ilişkin yazıp çizerken çok dikkatli olmak gerektiğini düşünüyorum. Her şeyden önce doğunun şehirleri de halkı da sadece gazetelerden, batı medyasından takip edilerek anlaşılamaz.

Batı medyası doğu uzmanlığı konusunda bizden fersah fersah ileride olsa bile! Batı medyalarında Şam, Beyrut, Tahran hakkında yazanların hemen hemen hepsi bölgede iki üç yıl yaşamış, neredeyse her yılın iki üç ayını orada geçiren kişilerdir. Birçoğu da Arapçayı, Farsçayı lehçeleri ile bilir. Yani kısaca gerçekten inciğini cıncığını bilecek kadar uzmanlardır. Ancak yine de perspektifleri ve yorumlarının o ülkelerin gerçeği ile de bizimle de örtüşmesi mümkün değil. Bu nedenle onların yazılarının da yorumlanması gerekir.

Ayrıca batının bölgeye ilişkin bilgilerinin en büyük kaynağı akademisyenlerdir. Amerika ve İngiltere''de bazı okullar doğu ülkeleri hakkında bölgenin dillerini bilen uzman araştırmacılar yetiştirmek konusunda nam salmış durumdalar. Birçoğu da "Dış İşleri Bakanlığı" birimlerine bağlı çalışan bu akademik uzmanların sayısının 14 bini bulduğunu, Farsça üzerine çalışan bir öğrenciden duyunca çok şaşırmıştım. Bu nedenle Suriye ile gırtlak gırtlağa gelindiği bu günlerde yapılacak her yorumun büyük sorumluluk taşıdığına, tez zamanda hem akademide hem de medyada gerçek uzmanlar yetiştirmek gerektiğine inanıyorum.

Amerikan dış politikasında devamlılık sürerken bu ülkelerin şer ekseninden çıkmasına iyi niyetli çabalarımızın da gücümüzün de yetmediğini üzülerek görüyoruz.

Yine de emperyalizme teslim olmamak idealimiz olmalı.

EEEEE!!!!
(Basketçi kızlarımıza nedense peri diyorlar. Bu çerçevede basketçi erkeklerimiz ne oluyor acaba?).Yılmaz Özdil dün basketbol forvetimiz Şaziye''nin bir yakını Hatice teyze Quantino''yu okşayan resmine ve oyalı başörtüsüne bir güzelleme yazmış. İşte "Atatürk Türkiyesi''nin gerçek başörtülüsü bu anamız teyzemiz"... diyor. Kemalizm''in kadınlara biçtiği elbise de Kemalistlerin başörtülere biçtiği yer de hiç değişmeyecek galiba. Bizim de onlara biçtiğimiz yer gibi. "Senin dinin sana, benim dinim bana" diyerek Hatice teyzeye sevgilerimi gönderiyorum.

AYŞE TEYZE
12 yıl önce
Şer ekseninden çıkamamak
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi